Kaza

Haşirden sonra mahkeme kurulmuş. Ve Âdemoğulları, birer birer hesaba çekilmişler. Bazıları hiç sorgusuz Cennete giderlerken, diğerleri endişe içindeymiş. Çünkü hemen önlerinde Sırat Köprüsü varmış. Bir çoğunun aşağıya düştüğü, geçenlerin Cennet’e ulaştığı köprü…

Sayıları milyarlara ulaşan bir topluluk, bu köprüye doğru yola çıkmışlar. Bir daha geri dönmemek, gittikleri yer neresi olursa olsun, hiç ölmemek üzere. Hepsinin yüreğinde, korkuyla ümit arası bir duygu varmış. Allah’a ve Peygamberine inananlar, kusurları olsa bile af dileyenler, kâinata iman gözlüğüyle bakanlar, köprüyü de o gözlükle geniş görmüşler. Daha sonra uçar gibi geçmişler üzerinden. Ağırlığı fazla olanların dünya köprülerinden bile geçemediğini iyi bilenler, Sırat’a yaklaşırken, ince ince hesap yapmaya başlamışlar.

sirat koprusu uzerindeki adam“Bu günahım şu kadar, diğerleri bu kadar, toplam ağırlıkları da şu kadar!.” diye. Bu hesabı yapanlardan bir adam:

— Ara sıra namazlara giderdim, demiş. Cuma namazlarına. Bayram namazlarını da hiç kaçırmazdım. Bu bakımdan namaz yüküm fazla sayılmaz.

Adam daha sonra, özellikle yaz aylarında ihmal ettiği oruçlarının; resmî bayramlarda, maaşını aldığında, çok üzüntülü ve çok sevinçli olduğu zamanlarda ya da güzel havalarda içtiği içkilerin; ay başlarında ve yıl sonlarında oynadığı kumarların yükünü hesaplayıp:

— Milletten çalmadım ya!. Bu da fazla bir yük tutmaz herhalde!. demiş. Biraz düşündüğünde, geriye tek bir günahı kalıyormuş ki, o da zaten kaza sonucunda oluşmuş. Bu yüzden de ona göre pek önemli değilmiş. Takımı maç kazanınca şevke kapılmış ve bütün ikazlara rağmen havaya ateş etmiş. Kazayla da küçük bir kızı vurmuş. Adam, dünyada da zaten muhasebeci imiş. Bu yüzden de bilirmiş hesabını. Yükünü gram gram hesapladıktan sonra, biraz da garanti payı koymuş üstüne. Sonuç gayet güzelmiş. Bu ağırlık, Sırat için hiç de fazla değilmiş.

Adam köprüye gelince biraz şaşırmış. Her köprüde hem geliş hem de gidiş varken, burası tek yönlüymüş. Hatta adım başında, “geri dönülmez!.” ikazı yapılıyormuş. Fakat onu şaşırtan şey daha başkaymış. Çünkü her iki yanda da korkuluk yokmuş. Adam, günah yüklerinden emin olduğu için, kenarlara yanaşmakta bir sakınca görmemiş. Zira bu noktalardan, manzara çok farklıymış. Köprünün alt kısmında, Cehennem fokur fokur kaynamaktaymış. Biraz sonra, köprü daralmaya başlamış. Bu yüzden de kalabalık iyice artmış. Adam, orta kısımlara geçmeye çalışırken, ayağı bir yere takılmasın mı? Bir anda uçmuş köprünün üstünden. Bir taraftan bağırarak düşüyor, diğer yandan hesabını kontrol ediyormuş. İçki yükü şu kadar, kumar yükü bu kadar, namaz şu kadar derken, küçük kızın ölümüyle sonuçlanan kazayı hesaba katmıyormuş. Alevlere büyük bir hızla yaklaşırken, bir adam ona köprünün üstünden seslenerek:

Kusura bakma kardeş!. diye özür dilemiş. Ayağım kazayla sana takıldı!.

Cüneyd Suavi / Zafer Dergisi

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: