İSLÂM’A GÖRE EVLİLİK NASIL OLMALI?

Evlilik görüşmesinde iki taraf, bir yer belirleyip birbirlerini görmelidirler. Ama unutmamak gerektir ki “paketlenmiş-hazır” bir şekilde birini bulup, evlenmek gibisinden bir şey yoktur. Kız ile erkek buluştuğunda yanlarında mutlaka “üçüncü” birisi olmalıdır. 

Makalemize, başlığın tahlili ile başlayabiliriz. Öncelikle neden bu konuyu seçtik? Konumuz bildiğimizi zannettiğimiz, fakat bilmediğimiz birçok şeyi içinde barındıran geniş bir konudur. Müslüman olan ve hatta kendini dindar / muhafazakâr gören, öyle hisseden kimselerin bile çok defa yanlış ve hatalara düştüğü mühim bir konuyu seçmek istedik. “Ben Müslüman’ım ve dinime göre nasıl eş seçimi yapmalıyım, bu süreci İslâmî olarak nasıl doğru bir şekilde yürütebilirim, “helâl daire”yi ihlâl etmeden yapmam gerekenler nelerdir?..” ve benzeri akla gelebilecek birçok soruya cevaplar aradık. Ve bu konuda insanların bir nebze de olsa şuurlanması için bu konuya temas edilmesi gerektiği kanaatine vardık.

Makalemizin ismini de geniş ve şümullü bir başlığı ihtiva eden “İslâm’a Göre Evlilik Nasıl Olmalı?” şeklinde koymayı uygun gördük. En fazla günümüz gençlerini ve anne-babaları ilgilendiren bu konuda, “İslâmî hükümler” muvacehesinde ele alarak konuyu izah etmeye çalışacağız inşallah.

Yazdığımız makaleden amacımız ise; “bu vatan gençleri”(1) ve umum Âlem-i İslâm’daki “gençlere büyük bir rehber”(2) olmaya masadak bir konu derlemesi yapmak ve tahlillerde bulunmak, yol gösterilmesine küçük de olsa yardımcı olmaya çalışmaktır.

 Bu makaleyi kaleme almamızdaki önemli birkaç sebebi de zikretmek istiyorum:

1. Müslüman olan gençlerin “keyfe kâfi” olan “helâl daire”deki(3) “evlilik müessesi”ne giden yolda yapacakları hakkında az bilgiye sahip olmalarıdır.

2. İnsanlarda “haram daire”ye girmeden evliliğe giden yolda neler yapılacağı hakkında kafa karışıklıklarının olması.

3. İslâmî bir misyon üstlenmesi gereken “ahir zaman gençleri”nin yaptığı yanlış davranışlara “emir bi’l-marûf ve nehiy ani’l-münker” vazifesi gereğince, gerekli bilgileri vermek gerektiği kanısına varmamız.

Mesela, sözlüsü veya nişanlısı ile arasındaki mesafenin ne olduğunu bilmeden hareket etmeleri, yanlış davranışlarda bulunmaları. Hâlbuki söz ve nişan bir akit değildir. İleriki bölümlerde inşallah bu konuyu ele alıp, izah edeceğiz.

4. İslâmî olduğu zannedilen, ama İslâm’da yeri olmayan davranışların gençler arasında sergilenmesi.

Bu ve buna benzer onlarca madde sıralayabiliriz. Ama biz bir kısmını verip geri kalanını akla havale ederek devam edelim.

Evlilik ve nikâhlanma hakkında Yüce Rabbimiz şöyle buyurur:

“…Mü’min kadınlardan iffetli olanlarla, daha önceden kendilerine kitap verilenlerden iffetli olan kadınlar da mehirlerini vermeniz kaydıyla; evlenmek, zina etmemek ve gizli dost tutmamak üzere size helâl kılındı…”(4)

Bu âyet-i kerîmede dikkat edilirse “iffet” üzerinde durulmuştur. Hem “mü’min” hem de “daha önceden kitap verilen” kadınlarla âyette “iffetli olanlar” kaydı ile evliliğe izin verilmiştir. “İffet” üzerinde durulması; İslâmiyet’in “iffet-nâmus” olgusuna verdiği önemi gösterir.

Daha sonra ise “mehirlerinizi vermeniz kaydıyla” denilir. Erkeğin kadına, (kadının istediği miktarda) altın, para ve benzeri türünden bir “mehir” vermesi istenilir.

Alıntı yaptığımız mezkûr âyette 2 şart daha sayılıp, “helâl kılındı” denilmiştir. Bunlardan birincisi “zina etmemek”, ikincisi ise “gizli dost tutmamak”tır. Buradan anlaşılacak birçok şey vardır. En basitinden evliliğin, “zina” ve “gizli dost tutma”ya engel olma yönü anlaşılır.

 “Kur’ân’ı tefsir edecek, yine Kur’ân ve hadîs-i sahîhtir.”(5) Onun için konuyla ilgili Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz’in şu sözleri nazar-ı dikkati celb etmelidir:

“Ey gençler! Sizden evlenmeye güç yetirenler evlensin.”(6)

Bir başka hadiste ise şöyle buyurulur:

 “Kimin evlenmeye gücü yetiyorsa evlensin. Çünkü evlilik, gözü haramdan alıkoyar ve iffet en iyi şekilde korur.”(7)

Şimdi başlıklar halinde konuları ele alıp, izah etmeye başlayalım.

1. Evlilik Görüşmesi Yapılırken Nelere Dikkat Edilmeli?

Evlilik görüşmesinde iki taraf, bir yer belirleyip birbirlerini görmelidirler. Ama unutmamak gerektir ki “paketlenmiş-hazır” bir şekilde birini bulup, evlenmek gibisinden bir şey yoktur. Kız ile erkek buluştuğunda yanlarında mutlaka “üçüncü” birisi olmalıdır. Üzerine basarak ve altını çizerek söylüyorum. Bunu unutmamak gerekir. Ya kız tarafından ya da erkek tarafından bir kişinin de yanlarında bulunmasıyla ilk görüşme yapılabilir.

Her iki taraf karşılıklı olarak şartlarını dile getirmeli ve beklentilerini söylemelidir. Görüşmede karşı tarafın gözlerine bakın. Bu utanılacak bir şey değildir; aksine bu bir “tavsiye-i Peygamberî” (asm)’dir.

Bir adam (Mekkeli bir Muhacir sahabi) Ensar’dan bir kadınla evlenmek istedi. Resûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz ona şöyle dedi:

“Onu gör. Çünkü Ensar’ın gözlerinde bir şey (küçüklük ya da çakırlık) vardır.”(8)

 Ayrıca bir başka hadîste şöyle buyurulmuştur:

“Biriniz bir kadına tâlip olur da onun hoşuna gidecek ve kendini ona çekecek taraflarına bakma imkânı bulursa baksın.”(9)

Bu konuda “…evlenme gâyesiyle bakmış olduktan sonra, ona bakmasında günah yoktur.”(10) buyurulur.

“Peki, bakmaktaki ölçü nedir ve bakılmasına izin verilen yerler neresidir?” diye aklınıza gelmiş olabilir. O sınır da belirlenmiştir. Kadın erkeğe daha dikkatli bakıp inceleyebilir. Erkek de kadının yüzü ve eline bakabilir. Ulema-i İslâm’a göre yüz güzelliği “ahlâk güzelliği”ni, el güzelliği de “beden güzelliği”ni gösterir. Bazı âlimlere göre ayaklarında açık olması ve oraya da bakılmasında sakınca yoktur. Bakma konusunda bu kadar izah yeterlidir sanırım.

İlk görüşme 10-15 dakika civarında olabilir. İlk görüşme heyecanının da olduğu düşünülürse, bu süre 20-30 dakikayı geçmeyecek şekilde ayarlanmalıdır. Daha sonra birkaç gün geçsin. O süre zarfında da değerlendirmeler yapılmalıdır.

Etkileşim oldu ise, iki tarafta müsbet (olumlu) değerlendirdi ise, o zaman iş “istihare namazı”na kalır. İstihare namazının kılınışına ilmihallerden bakarak “istihare”ye yatılmalıdır.(11)

İstihareden sonra işler yolunda giderse “söz” ve “nişan” aşamasına geçilebilir. Bunlar örf ve âdettendir. Dinen bir sakıncası yoktur.

Burada bir parantez açalım ki; söz ve nişan akit değildir. Sözlü ve nişanlı olan kimseler, birbirlerine o süre zarfında hâlen nâmahrem durumdadır. Çünkü nikâh akdi ortada yoktur. Nikâh olmadan o süre zarfında evliymiş gibi tavır ve davranışlar, İslâm’a aykırıdır. Bu durumda bulunmaktan şiddetle kaçınalım, o durumda bulunanlara da izin vermeyelim.

İslâmiyet, “tanışma-görüşme” sürecinde bir “gün sınırlandırması” koymamıştır. Ama günümüz şartlarında tavsiye edileni “90 gün” civarıdır. Birbirini tanıma süresi bu miktarı aşmamalıdır. Unutmamak gerektir ki; “Her şeyin ifrat ve tefriti iyi değildir.”(12) İfrat, aşırı ileri ve çok fazla; tefrit ise aşırı geri ve çok az anlamlarına gelir. 3 aylık süre zarfında “mahremiyet” gözetilerek görüşmeler yapılmalıdır. Bir yandan karşınızdaki kişiyi tanırken, bir yandan da onun çevresini tanıyın. Çevresindeki kişilerin anlatımlarına bakın. Bilinmesi gerekir ki, “Herkesin, yağmur yağdığında dökülecek boyaları vardır.”

Evlilik görüşmelerinde en önemli hususlardan bir de asla tek kalınmaması gerektiğidir. Peygamber-i Zîşan Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz’in buyurduğu gibi;

“Sakın bir erkek, yanında mahremi olmadıkça, yabancı bir kadınla yalnız kalmasın.”(13)

Bir başka hadis-i şerifte ise, bir kadın ile bir erkeğin yalnız kalması durumunda üçüncülerinin “şeytan” olduğu ifade buyurulur.(14)

2. Evlenirken Doğru Eş Adayını Bulduğumuzu Nasıl Anlayabiliriz?

Öncelikle halk tabiriyle, “beklentiniz full olmayacak.” Yani her yönüyle mükemmellik istenilmeyecek. Çünkü, “İnsan hatadan hâlî olamaz.”(15) Ve insan “kusurlardan, nisyandan, sehivden hâli değil”(16)dir. İnsanoğlunda kusur etmek, unutmak ve hata yapmak vardır. Onun için “mükemmel ve kusursuz” kavramlarını evlilikte karşı tarafta aramaya çalışmayın. Yoksa evlendikten sonra umduğunuzu bulamadığınız için üzülürsünüz.

Daha sonrasında evliliğinizin sizin için bir “imtihan” olduğunu unutmayın. Cenâb-ı Hak Kur’ân-ı Hakîm’de;

 “Onlar sizin için birer elbise, siz de onlar için birer elbisesiniz.”(17)

buyuruyor. Buradaki “elbise” veya “örtü”yü bazı mealler şöyle izah etmiştir;

“Onlar sizin iyiliğiniz için bir elbise, vazgeçilmez birlikteliğinizin, sizi koruyan, sırlarınızı saklayan ortağı, rahat ve huzur kaynağıdırlar.”(18)

“Onlar, sizin için fenalığa karşı koruyucu bir elbise ve siz de onlar için koruyucu bir elbise gibisiniz.”(19)

“Onlar sizin için (günahlardan koruyan) bir elbise, siz de onlar için bir elbise (gibi)siniz.” (20)

Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere “elbise / örtü “; “günahlardan korumak”, “sırları saklamak”, “fenalığa karşı bir koruyucu” niteliğindedir. Anlamamız gereken şu ki, evlilik bu hâsiyetleri câmi olan bir müessesidir, öyle basit bir şey değildir.

“İmtihan sırrı” gereği, yukarıda saydıklarımızı unutmamalıyız. Ona göre davranmalı ve birbirine tam uygun -Kur’ân’ın tabiriyle- “elbise / örtü” olacağı kanaatine vardığınız kimse “doğru eş adayı”dır.

“Sen nasıl olursan, eşin de öyle biri olur.” Bunu unutma. Nitekim Kur’ân-ı Azîmüşşan’da şöyle geçer;

“Kötü kadınlar, kötü erkeklere; kötü erkekler de kötü kadınlara layıktırlar. Temiz kadınlar temiz erkeklere; temiz erkekler de temiz kadınlara lâyıktırlar.”(21)

 Yani buradan anlamamız gerektir ki, bizim durumumuz ve davranışlarımıza göre Cenâb-ı Hak, bize en hayırlı nasibi takdir edecektir. “Kadere iman eden, gamlardan kurtulur.”(22) kaidesince biz kadere iman etmeliyiz. Ama bunun yanında Cenâb-ı Hakk’ın bize cüz’-i iradeyi verdiğini de unutmamalıyız. (Kader ve cüz’i irade hakkında bk. Bediüzzaman Said Nursî, Sözler, Yirmi Altıncı Söz / Kader Risalesi) Bize düşen, yapmamız gerekenleri yaptıktan sonra tevekkül etmektir.

Evlilikten önce yapılan edebiyatın %90’ı palavradır. Evlilik öncesi edebiyata kanmayın da yapmayın da. İmkânsız ve çok büyük hayaller kurmayın. Çünkü sonucu büyük hayal kırıklığıdır. Onun için, gerçekçi olun. Hayallere çok dalmayın. Ardından elem ve üzüntü verici olaylar olmasın istiyor iseniz, başlangıcınızı ve temelinizi sağlam atın. “Laf ile peynir gemisi yürümediği” gibi, “Aşk edebiyatı ile de evlilik yürümez!”

Evlilik, bilinmeyen bir meçhuldür; bu meçhulün izinde malum olmaz. Yani istediğiniz kadar evlilik hakkında kitap, yazı, makale ve benzeri okuyun; evlenmeden asla bunu hakkıyla anlayamazsınız.

Evlilik bir cihaddır; risklidir. Riski olduğu için zaten cihaddır. Onun için yaralanmaya ve sıkıntıya sabredebilmek gerekir. Evleneceğiniz eşte bu vasıfları arayın. “Bu, evlilik riskini göze alabilecek biri midir?” diye düşünün. Eğer alabilecek biri ise, demek ki “doğru eş adayı”dır.

Doğru eşi seçip seçmediğinizi anlayabilmek için, tecrübeli evli kimselerden danışmanlık isteyin. Mutlaka istişare edin. Müşavere etmeden, asla iş yapmayın. Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyan’da istişare şöyle geçer;

 “Onların işleri de kendi aralarında istişare iledir.”(23)

Hazreti Resûl-i Kibriya Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz de

“İstişare eden mahrum kalmaz. İstişare eden pişman olmaz.”(24)

Mutlaka her iki taraf da istişareler yapmalı ve elde edilen bilgiler kulak ardı edilmemelidir.

Doğru eş seçimi yapmak isteyen kişiler, öncelikle kendilerinin doğru eş adayı olup olmadıklarına bakmalıdırlar. Eksikliklerini tamamlamalı, gediklerini kapatmalı, yanlışlarını düzeltmelidir.

Evlilik aşamasında bulunanlar hakkında bir başka tespiti belirtmek istiyorum; “Namuslu bir erkek ya da kız çok çabuk aldanır. Çünkü herkesi kendi gibi zanneder. Hile yapmasını bilmez.” Aldanmamak için iyice araştırma yapılmalıdır.

Evlilik çağına gelmiş kişi için eş bulma noktasında, anneden ziyade teyze veya abla daha idealdir.

Fizikî yapılar beğenilmeli ve güzellik beklentisi karşılanmalıdır. Kadın ve erkek birbirlerini %100 beğenmelidirler. Birbirini beğenmeyen çiftlerin evliliklerinde illaki sıkıntılar vuku bulacaktır. “Doğru eş” seçiminde buna dikkat etmek gerekir.

“Aradığım kişi bu!..” diyebilmeli her iki taraf da. Ve zevkler de uyuşmalıdır. Bu mühimdir.

3. İslâm’a Göre Nişan ve Nişanlının Sorumlulukları Nelerdir?

Öncelikle üstteki paragraflarda dediğimiz gibi nişan, nikâh gibi akit değildir; bağlayıcılığı yoktur. Ama Rasûlullah Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz zamanında da örnekleri bulunan bir uygulamadır. Yani evlenmeden önce bir söz verme şeklinde olmuştur.

Takılan yüzüğün dinen bir hükmü yoktur. Nişan yüzüğünün niteliği; yüzük takılan kızı bir başkasının istememesi içindir.

İslâm dininde nikâhtan önce hiçbir şey beraberlik izni vermez.

Mahremiyet durumu olarak; nişandan önce ve sonra arasında hiçbir fark yoktur. Dışarıdaki birbirini tanımayan iki karşı cinsteki kişi nasıl birbirlerine nâmahrem iseler; nişanlı çiftler de aynı şekilde birbirlerini nâmahremdirler.

Erkek veya kız tarafından biri nişandan vazgeçebilir. Bunda herhangi bir vebal yoktur. Hiçbir hak durumu da olmaz.

Nişan atılırsa; götürülen eşya, altın, para ve benzeri hediyeler geri istenilebilir. Bunda bir beis, yani aykırı / yanlış bir durum yoktur.

Nişanlılık, birbirini tanıma sürecidir; bundan öte bir şey değildir.

Nişan için aşırı yatırım yapmak israftır, gösteriştir.

Nişanlılar, evliliğin “yürek feda etme işi” olduğunu unutmamalıdırlar. Önemli olan birbirlerinin yüreklerine sığabilmektir.

Nişanın en doğru şekli; iki tarafın yakın akrabaları arasında sade bir yüzük takılma töreni şeklinde yapılmasıdır. Maksat, daha sonra taraflardan biri nişanı atarsa zor durumda kalmamalıdır.

Halk arasında yaygın olarak yapılan bir yanlış uygulama ise şudur:

Nişanlı çiftin rahat rahat gezebilmeleri için imam nikâhı (veya dinî nikâh) kıydırmalarıdır. Nikâh akittir ve eğer bu dönemde vazgeçseler boşanmaları gerekir. Çünkü nikâh kıymışlardı. (Bu arada İslâm dininde nikâh tektir; şahitler huzurunda kıyılır. Dinî / imam ve resmî nikâh diye bir ayrım yoktur.) Asla böyle uygulamalar yapmayınız. Nikâhın bir ciddiyetinin olduğunu unutmayınız.

Nişan süresinin maksimum 3 ayı geçmemesi en idealidir. 90 günlük bir süre nişan için yeterlidir. Çünkü tanışma süresinin bir miktar demlenmesi gerekir.

Aileler, birbirlerini araştırmalıdırlar.

Asla halvet durumuna maruz kalınmamalıdır. Yani bir alanda kız ile erkek tek başlarına kalmamalıdırlar.

Telefon ile mesafeli bir şekilde konuşulabilir. Mesafeli bir şekilde de mesajlaşma olabilir.

Taraflar tatmin olurlarsa, evlenmekte bir sıkıntı çıkmaz inşallah.

4. Mutluluğun Esaslarından: Nikâh

Evlilik, ebedî cennet yoludur. Bu yolun ilk giriş kapısı ise nikâhtır. Asrımızın Büyük İslâm Âlimi Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri, “nikâh” hakkında şöyle demektedir:

“Saadetin esaslarından ‘nikâh’ ise: Evet, insanın en fazla ihtiyacını tatmin eden, kalbine mukabil bir kalbin mevcud bulunmasıdır ki her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini mübadele etsinler ve lezaizde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de yekdiğerine muavin ve yardımcı olsunlar. Evet, bir işte mütehayyir kalan veya bir şeye dalarak tefekkür eden adam velev zihnen olsun, ister ki birisi gelsin, kendisiyle o hayreti, o tefekkürü paylaşsın. Kalplerin en latîfi, en şefiki; ‘kısm-ı sânî’ ile tabir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhî imtizacı (geçimi) ikmal eden, kalbî ünsiyet ve ülfeti itmam eden, surî ve zahirî olan arkadaşlığı samimileştiren; kadının iffetiyle, ahlâk-ı seyyieden temiz ve pâk bulunması ve çirkin arızalardan hâlî olmasıdır.”(25)

Mutluluğun esaslarından biri olan “nikâh” ele alınıyor. Ve ardından güzel tespitler yapılıyor. İnsanın en fazla ihtiyacını karşılayan, kalbine karşılık verecek bir kalbin var olmasıdır. Bu şekilde her iki taraf sevgilerini, aşklarını, şevklerini, kuvvetli arzularını karşılıklı olarak değiş tokuş yapsınlar. Ve lezzetlerde, zevklerde birbirine ortak, gam ve kederli şeylerde de birbirlerine yardımcı olsunlar. Daha sonra ise bir misal verilir. Bir işte hayrette kalmış, şaşırmış bir kişi veya bir şeye dalarak tefekkür eden, düşünen adam zihnen de olsa ister ki birisi gelsin. O gelen kişi kendisiyle o hayreti ve o tefekkürü paylaşsın. Daha sonra ise “kadın kalbi” ile ilgili mükemmel bir tarif yapılır ve der ki: Kalplerin en yumuşağı-mülayimi, en şefkatlisi “kısm-ı sânî / ikinci kısım” ile tabir edilen kadın kalbidir. Fakat kadın ile ruhsal uyuşma ve kaynaşmayı tamamlayan, kalbe ait tanışıklık, sûrete ait ve dış görünüşle ilgili olan arkadaşlığı samimileştiren; kadının iffetiyle, kötü ahlâktan temiz ve saf / katıksız bulunması ve çirkin arızalardan uzak durmasıdır.

5. Kim Hayal Ettiği Gibi Bir Evlilik Yapabilmiş?!.

Evlilik, uzun soluklu bir koşudur. Ebedî refika-i hayat (hayat arkadaşı) bulma işidir.

Evlilik, imtihandır. Sıkıntı da hastalık da problem de olacaktır.

Evlilik kısa süren değil, uzun süren; 24 saatlik büyük bir imtihan sürecidir.

6. Evlilik Vakti Ne Zaman Gelmiş Olur; Bunu Nasıl Anlarız?

Hayat arkadaşlığı öyle kolay değildir. Hayat şartları zordur. Evlilik oruç gibi değildir ki; iftar olduğunda bitsin. 24 saat süren bir hayattır. Hatta hayatın tâ kendisidir.

Evliliğin ne zaman geldiğini anne-babalar hissetmelidirler; gözlem yapmalıdırlar. Hadis-i şerifte şöyle buyurulur:

“Üç şeyi geciktirmeyin. Vakti gelince namazı, hazır olunca cenazeyi ve denk birini bulunca evlendirmeyi.”(26)

Hadisten de anlaşılacağı üzere “geciktirilmemesi” gerekir evliliğin. Ve zamanı da “denk birini bulunca”dır. Tabi şartlar haiz, yani uygun bir halde ise.

Kadının da erkeğin de şehvânî ve nefsânî ihtiyaçları vardır. Evlilik onun için yemek, içmek, uyumak gibi bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın tatmin olmaması durumunda kişiler sıkıntıya girerler.

Evlilik vaktinin geldiğini anlamada ailelerin ve çevrelerinin iyice teşhis etmeleri gerekir.

7. Neden Evlilik Konusunda Acele Edilmeli?

Aileler öncelikle fizyolojik durumuna bakıyor ve “Askerlik yapmış mı?”, “Okulu bitmiş mi?”, “İyi bir mesleği var mı?” gibi soruları başa alıyor. Ve bunları evliliğin önüne bir engel olarak koyuyorlar. Hâlbuki Rahmet Peygamberi Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz;

“Kolaylaştırınız, zorlaştırmayınız! Müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz!”(27)

“Kim evlenirse imanın yarısını tamamlamış olur; kalan diğer yarısı hakkında ise Allah’tan korkun!”(28)

buyurmaktalardır.

Gençlerin evlenmelerine önayak olunmalıdır; engel olunmamalı, engeller kaldırılmalıdır.

“En faziletli şefaatlerden (teşvik edilen amellerden) biri, evlilik hususunda iki kişiye aracı ve yardımcı olmaktır.”(29)

hadis-i şerifi de bu noktaya bakmaktadır.

Cuma günleri camilerin yapım, onarım ve masrafları için para toplandığı gibi; evlenmek isteyen, ama maddî imkânı olmayan gençlerin evlendirilebilmeleri için de para toplanmalıdır. Bir gencin zinaya düşmemesi için yapılan faaliyet ve çaba, bu ahir zamanda diğer birçok teferruat-ı hayriyeden daha faziletlidir.

8. Bir Nidâ-i Peygamberî (asm): Evleniniz!

Fahr-i Kâinat Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz;

“Evleniniz! Zira ben, diğer ümmetlere karşı sizin çokluğunuz ile iftihar edeceğim. Kimin maddî imkânı varsa, hemen evlensin. Kim maddî imkân bulamazsa, nâfile oruç tutsun. Çünkü oruç, onun için şehvet kırıcıdır.”(30)

buyurur. Başka hadis-i şeriflerde de benzer ifadeler vardır.(31)

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri de “evlenme” konusunda şöyle der;

“Evlenmeli. Bekârlık bîkârların kârıdır. Bâkire, iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir. Bekâr, iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur. İzdivac, tasfiye tezhib eder.”(32)

Bu cümlenin kısaca şerh ve izahı şöyledir;

“Evlenmeli” diye söze başlanılır. Zaten birçok hadiste de bu şekilde tavsiye geçmektedir.

“Bekârlık bîkârların kârıdır.” cümlesinden kastedilen, “Bekârlık, geçimini temin edemeyen, yani kârı olmayanların kârıdır, işidir.”

“Bâkire, iki sülüs kadın, bir sülüs erkektir.” cümlesinden kastedilen; bekâr hanımın fıtratının üçte ikisi kadındır. Geri kalan üçte biri ise erkektir, yani erkek gibidir.

“Bekâr, iki sülüs erkek, bir sülüs çocuktur.” cümlesinden kastedilen; bekâr bir erkeğin fıtratının üçte ikisi erkektir. Kalan üçte biri ise çocuktur, yani çocuk gibidir.

“İzdivac, tasfiye tezhib eder.” cümlesinden kastedilen ise; evlilik her iki boşluğu dolduran ve tamamlayan tek yoldur. Kadın, anne olmak ve mesuliyet yüklenmekle tam bir hanım gibi fıtrat kazanır. Erkek ise evlilik sayesinde kişiliğini tam oturtur, çocuksu hallerden kurtulur.

Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin Yirmi Dördüncü Lem’a olan Tesettür Risalesi eserinde “evlilik” ve “nikâh” konusuna temas eden birçok yer vardır. İnşallah ileriki zamanlarda bu konu müstakil olarak ele alınır. Evli kadın için Bediüzzaman Hazretleri, “müdür-i dâhilî” yani iç işleri bakanı / müdürü ve “muhafaza memuru” yani koruma memuru tabirlerini kullanır.(33)

Rahmete’n-lil Alemîn Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde;

 “Kadın dört sebepten biri için nikâhlanır; malı, nesebi, güzelliği ve dindarlığı. Sen dindar olanı seç ki hayır ve bereket göresin!”(34)

buyurmuştur. Bu hadis-i şerife mutabık olarak Bediüzzaman Hazretleri de şöyle demiştir;

“Şer’an koca, karıya küfüv olmalı, yani birbirine münasip olmalı. Bu küfüv ve denk olmak, en mühimmi diyanet noktasındadır.”(35)

İleride anne olacak kişilerin hâl, tutum ve davranışlarına dikkat etmeleri önemlidir. Nitekim “İnsanın en birinci üstadı ve tesirli muallimi, onun vâlidesidir.”(36) Çünkü gelecek nesillerin mimarı, öğretmeni valideler, yani annelerdir.

9. Evliler ve Evlenecek Olanlara Birkaç Tavsiye

– Karşınızda bir insan olduğunu asla unutmayın.

– Eşinizin veya müstakbel eşinizi asla üzmeyin.

– Evliliğin aynı evi paylaşmaktan ziyade aynı yüreği paylaşmak olduğunu unutmayın.

– Hayatta şu üç seçimi dikkatli yapmalısınız. Bunlar; iş, eş ve dost seçimidir. Bu seçimlerde hata ederse bir kişi, hem dünyada hem de ahirette tehlikelere maruz kalır.

– Eşinizi cennet vesilesi olarak görün.

– Rasûlullah Sallallahu Aleyhi Vesellem Efendimiz’in; “Kocası kendisinden razı olarak vefat eden kadın, cennete gider.”(37) hadîsinden hanım kardeşlerimizin birçok ders çıkarması gerekir.

– Erkekler de “Sahip olunan şeylerin en kıymetlisi; zikreden bir dil, şükreden bir kalp, kocasının imanına yardımcı olan sâliha bir eştir.”(38) hadis-i şerifi üzerinde düşünmeli, ders çıkarmalıdırlar.

“Saliha kadın”ın tarifini de Resûl-i Zîşan Aleyhissalâtu Vesselâm Efendimiz şöyle yapmışlardır;

“Saliha kadın, kocası yüzüne baktığı zaman onu sevindirir, kocasının meşrû isteklerini yerine getirir ve onun olmadığı yerde hem malını hem de namusunu muhafaza eder.”(39)

 Bu güzel tarif üzerine bize ne düşer ki?!.

10. Evlilik ve Cinsellik

Üzerinde durulması gereken konulardan birisi de “Evlilik ve Cinsellik” konusudur. “Dinî konuları öğrenmede, ayıp /utanma yoktur.” kaidesi, fıkıhta geçen bir kaidedir. Onun için bu bölümü dikkatlice okumakta fayda var.

Öncelikle çok ayrıntıya girmeyeceğiz. Konuyla ilgili ilmihallere, aile ile ilgili yazılan kitaplara ve mahremiyet bâblarına müracaat edebilirsiniz. Biz konuyu sadece yüzeysel ele alacağız.

Cinsellik denince akla sadece erkeklerin gelmesi yanlış bir durumdur. Çünkü kadında da cinsel arzu vardır. Bu konudaki yanlış algıları yıkmak gerekir.

Erkeğin de kadının da nefsî ve şehvânî istekleri vardır. Bu fıtrî bir durumdur.

Evlilik çift kanatlıdır. Bunun bir kanadında erkek, bir kanadında da kadın vardır. Onun için cinsel tatmin konusunda, her iki tarafın da ihtiyaçlarının giderilmesi gerekir.

Rabbimizin kitabında ve Resulü (asm)’nün de sünnetinde bu konular işlenmektedir. Ve ayıp değildir. Ayıp olsa idi en başta Allah’ın kitabında geçmez ve Allah Resûlü (asm) de ashabına anlatmazdı.

(Kur’ân-ı Kerîm camilere, mescidlere, dinî toplantılara ve dinî grupların toplandığı yerlere hasredilen bir kitap değildir. Ve asla da olmamalıdır. Kur’ân-ı Hakîm, hayatın her alanına inen bir kitab-ı mukaddestir. Hayat kitabıdır. Bizim her işimizi tanzim eder. Ticaretimizden, yatak odamıza ve oradan da devlet yönetimine kadar…)

Kur’ân-ı Mübîn’de; “Kadınlar sizin tarlanızdır.”(40) buyurulur. Buradan maksadın cinsî münasebet noktası olduğu herkesin malumudur. Tarlaya yapılacak ekinden maksat da açıktır. Kapalı bir şekilde ifade etmek gerekir ise; neslin devamının olacağı yerden, neslin devamı maksadıyla, şehvetinizi söndürmeye vesile olarak, ilişkiye girin denilmektedir. Ayrıntılı bilgi için ilgili âyetin tefsirine bakabilirsiniz.

Toplumda hayâ edilmesi gereken şeylerden hayâ etmeyip, öğrenmemiz gereken faydalı bilgilerden hayâ edip öğrenmemek, çekinmek; yaptığımız en büyük yanlışlardandır.

Yukarıda alıntı yaptığımız âyet-i kerîmeye, hadis-i şerifte şu kayıt düşülmüştür;

“Kadının üreme organından olmak şartıyla hangi şekilde olursa olsun…”(41)

Diğer önemli konu ise; pek de üzeri açılmayan ama burada yazmak mecburiyetinde kaldığımız bir konudur. O konu da “ters ilişki”dir. Diğer ismi ile “anal ilişki”. Konuyla ilgili şunun bilinmesi gerekir ki; kadına arka organdan / anüsten cinsel ilişkiye girmek, ne şekilde olursa olsun kesinlikle haramdır. Şayet kadın bu işe razı olursa, o da bu büyük günaha ortak olur. Eşler arası bile olsa anal ilişki, “livata” olarak adlandırılmış olup, İslâm dininde yasaklanmıştır. Konuyla ilgili hadislerde o fiili yapma halinde eşler için “lânete uğramıştır” ve “Allah, rahmet nazarıyla bakmaz.”(42) buyurulmuştur.

Yukarıda bahsi geçen hadislerde dübürden / anüsten cinsel ilişkiye girmenin haram olduğuna delil çıkmaktadır. Bu ilişkiye evli çiftler yaklaşmamalı, eğer yapmış iseler tövbe ve istiğfar etmelidirler. Evlenecek olan çiftler ise, bu konuda burada yazılanları akıllarından çıkarmamalıdırlar.

Şimdi de bir diğer konuya gelelim. Evli çiftler arasındaki “oral ilişki” mevzusuna. Ağız, cinsel ilişki için yaratılmamıştır. Başka işler için var edilmiştir. Oradan cinsel ilişkiye girmek, fıtrata aykırıdır. Hâlbuki İslâmiyet, “fıtrat dini”dir. Fıtratları bozulmamış olanlar bu tür bir ilişkiye asla girmezler.

İlişkiye hazırlık aşamasında çiftlere tavsiye; “karşısındakinin onurunu kırıcı durumda bulunmadan” bunu yapmalarıdır. Oral ilişkinin hükmü konusunda ihtilaf olsa da şu hadis-i şerif ile konuya netlik kazandırabiliriz:

 “Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe etmediğini yap.”(43)

Bu bağlamda ismini zikretmeyeceğimiz, diğer ilişkiye hazırlık fiillerinin yapılması daha yerinde olur.

Cinsellik konusunda sonucu şu misalle bitirelim; perdenin amacı nasıl içeriyi göstermemek ise, mü’minin tavrı da mahremiyete riayet etmek olmalıdır.

14. Aşk ve Evlilik

Evlilik konusunda bir söylenecek birçok şey var. Şimdi ele alacağımız mevzu ise makalemizin son mevzusu olacaktır.

Unutmayın ki, evliliği ayakta tutan aşktan ziyade idare edebilme kabiliyetidir. Evi idare edebilme, eşlerin birbirini idare edebilmesi, çocukları idare edebilme, eşlerin hoşgörülü davranmaları, yeri geldiğinde alttan alabilme vesaire gibi tutum ve davranışlar evliliğin devamını sağlar.

Evler aşk ile değil, İslâmiyet ve nesli koruma ile yürür.

Tartışma olunca aşk gider, ama İslâmî şuur varsa evlilik ayakta kalır.

Evlilikler kuru kuruya aşk ile değil, iyi idare ve eşler arası saygı-sevgi ile devam eder.

Allah’ın kurduğu düzende ailede hem erkek hem de kadın sorumludur.

Aşk ile evliliğin yürümemesi demek evlilikte aşka gerek yoktur, demek değildir. Aşık olmadan asla evlenmeyin. Aşk çimentosu sizin evliliğinizde mutlaka bulunsun. Ama esas o olduğu zaman sıkıntılar çıkar. Çünkü kuru kuruya aşk bir şey ifade etmez.

“Ev hanımı” kelimesine Arapça’da “Rabbetü’l-Beyt” denir ve terbiye eden, düzenleyen, idare eden anlamlarına gelmektedir. Bu mananın da üzerinde derin bir şekilde düşünülmesi gerekmektedir.

Biraz uzun olan makalemiz elhamdullillah hitâma erdi. Niyâzımız, makaleden istifade edilmesi ve hiç olmazsa okuyan kişiye bir yol gösterebilmesidir. Amelimizde her dâim yalnızca “rıza-yı İlâhî”(44) vardır. Ve Cenâb-ı Hakk’ın Kur’ân-ı Kerîm’in de buyurduğu gibi; “Hayırdan ne yaparsanız, şüphesiz Allah onu bilmektedir.”(45) İnşallah umumî istifadeye medâr olur ve evlilik gibi derin ve mühim bir meselede, insanlara yardımcı olur.  Cenâb-ı Erhamü’r-Râhimîn evlilere mutlu bir yaşam ve hayırlı evlatlar, gençlere ise evleneceği kişi ile mesut bir İslâmî yaşantı nasip eylesin. Âmîn.

Abdulkadir ÇELEBİOĞLU

Dipnotlar:

(1) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s.143.
(2) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası-2, s.41.
(3) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, s.204.
(4) bk. Kur’ân-ı Kerîm, Mâide Sûresi, 5. Âyet.
(5) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Muhakemât, s.20.
(6) bk. Buhârî, Nikâh, 3; Müslîm, Nikâh, 1.
(7) bk. Buhârî, Savm, 10.
(8) bk. Müslîm, Nikâh, 12.
(9) bk. Ebû Dâvûd, Nikâh, 19.
(10) bk. Müsned (Tertibü’l-Müsned), 16/154).
(11) bk. İslâm İlmihâli, Diyanet İşleri, İstihâre Namazı maddesi, s.223.
(12) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s.31.
(13) bk. Buhârî, Nikâh, 111; Müslîm, Hacc, 424.
(14) bk. Prof. Dr. İbrahim Canan, Kütüb-ü Sitte Tecrüme ve Şerhi, c.10, 17. Fasıl, Hadîs No: 3433.
(15) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, s.220.
(16) bk. age., s.148.
(17) bk. Kur’ân-ı Kerîm, Bakara Sûresi, 187. Âyet.
(18) bk. Ali Tekin Meâli, Bakara Sûresi, 187. Âyet.
(19) bk. Ali Fikri Yavuz Meâli, Bakara Sûresi, 187. Âyet.
(20) bk. Hayrat Neşriyat Meâli, Bakara Sûresi, 187. Âyet.
(21) bk. Kur’ân-ı Kerîm, Nur Sûresi, 26. Âyet.
(22) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Şuâlar, s.262.
(23) bk. Kur’ân-ı Kerîm,  Şûrâ Sûresi, 38. Âyet.
(24) bk. Taberânî.
(25) bk. Bediüzzaman Said Nursî, İşârât-ül İ’caz, s. 217.
(26) bk. Tirmizî, Salât, 13/171.
(27) bk. Buhârî, 3:72.
(28) bk. Heysemî, 4, 252.
(29) bk. İbn-i Mâce, Nikâh, 49.
(30) bk. İbn-i Mâce, 1/1846.
(31) bk. Abdurrezzak, el-Musannef, 6, 173; Beyhâkî, es-Sünenü’l-Kübrâ, 7, 131.
(32) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Sünuhat Tulûat İşârât, s.116.
(33) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s.240.
(34) bk. Buhârî, Nikâh, 15; Müslîm, Radâ, 53.
(35) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s.238.
(36) bk. age., s.242.
(37) bk. Tirmizî, Radâ, 10; Bkz. İbn-i Mâce, Nikâh, 4.
(38) bk. Tirmizî, Tefsir, 9/9.
(39) bk. İbn-i Mâce, Nikâh, 5/1857.
(40) bk. Kur’ân-ı Kerîm, Bakara Sûresi, 223. Âyet.
(41) bk. Müsned, 1, 268; Dârimî, Vudû, 113-114; İbn-i Mâce, Nikâh, 29.
(42) bk. Ebû Dâvûd, Nikâh, 45; Müsned, 1, 86; 2, 44; Tirmizî, Taharet, 102.
(43) bk. Buhârî, Büyü, 3; Tirmizî, Kıyâme, 60.
(44) bk. Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s.193.
(45) bk. Kur’ân-ı Kerîm, Nisa Sûresi, 127. Âyet.

 

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: