Ahde Vefa Nedir?

vefaHep derler eskide ahde vefa vardı, aslında vefanın eskisi yenisi olmaz, her nedense yaşlılarımız tarafından genel olarak kullanılan bir söz, işin hakikatine bakılırsa doğruluk payı elbette var, çünkü: Eski zamanlarda fen ve felsefenin cerbeze oyunları bu kadar yoktu, insanların çoğu avam olmasına rağmen kimi ailesinden kimi çevresinden aldığı İslami ve insani terbiyeyi sosyal ve içtimai hayatında da tatbik eder, anne baba, kardeş yakın akraba ve dostlarla ilgi alaka devam ederdi, halk arasında yapılan iyilikler kesinlikle karşılıksız bırakılmazdı. Dolayısıyla vefa: Sevgi saygı, hal hatır sorma, yardımlaşma ve dayanışmanın esası ve güvenin tesisidir.

Bediüzzaman Hazretleri, “Vefa asr-ı hazırın ihmal ettiği duygulardan biridir.” Diyor.

Vefa, her insanda özellikle Müslüman’da bulunması gereken bir özellik olmalı, ne yazık ki herkes bu güzel meziyeti taşıyamıyor, dolayısıyla şahsi menfaat öne geçince içtimai ve sosyal hayatın temel prensipleri de bozuluyor, neticede “ahde vefa” yani sözünde durma güveni ve itimadı kalkıyor,

Vefa, gerek Allah’ın (cc) yanında gerekse içtimai hayatta insanın itibarını ve şerefini artırır. Vefa, insana şeref veren, baş üstünde taşıyan elmas, yakut ve zümrütle bezenmiş bir taçtır. Vefa, Allah’ın takdirine ve insanların da sevgisine ulaştıran güzel bir meziyettir.

Kırkıncı hocanın vefa tarifi şöyledir:“Hayat-ı beşeriyenin ruhu ahde vefadır. Vefasızlar dünya ve âhirette kendilerine dost bulamazlar. İhtiyaç ve zaruret hallerinde de kimseden yardım görmezler.” diyor.

Vefa sadece insanlara mahsus yapılan bir incelik ve özellik değildir; Belki vefanın en birincisi insanın daha dünyaya gelmeden Halık’ına verdiği ahde sadık kalmasıdır, o’nun emirlerine bağlı olması, verdiği nimetlere şükürle mukabele etmesidir.

Cenab-i Allah (cc) şöyle buyrulur: “Allah’a verdiğiniz ahdi tutun.” 1

Mü’minler günde beş farz namaz öncesi “estağfurullah” diyerek, yaptıkları günahlardan tövbe eder, bundan sonra kötülük etmeyeceğim vaatte bulunur, her yapılan bir tövbe Allah’la kesin bir akit bir ahit ve bir sözleşmedir; Mü’min ne diyor? “Allah’ım, bundan böyle emirlerine bağlı kalacağım” diyor. İşte bu ahde bağlı kalma “ ahde vefadır.” Bağlı kalınmadığı zaman vefasızlık, sadakatsizlik ve yalancılıktır. Ayette de anlaşıldığı üzere; İnsan gerek Allah’a karşı gerekse başkasına karşı verdiği sözü en iyi şekilde yerine getirmelidir.

Sadakatte ve en güzel ahlakta numune misal olduğu gibi, vefada da en ileri olan Peygamberimiz (asm) sözüne, ahdine ve kefaletine de son derece bağlı ve vefalı idi, birine söz verdiği zaman mutlaka onu yapardı, daha Peygamberlik gelmeden önce, Abdullah B. Ebi’l-Hamsa (r.a.) ile bir yerde buluşmaya karar veriyorlar.

Abdullah (ra) verdiği sözü unutuyor, aradan üç gün geçtikten sonra hatırlıyor ve buluşacağı yere gidiyor. Bakıyor ki Hz. Muhammed (asm) orada bekliyor.

Efendimiz (asm) “Abdullah nerede kaldın? Üç gündür seni burada bekliyorum.” Buyrulur.

İşte Peygamberimizin üç gün boyunca her gün söz verdiği saatte gelip Abdullah’ı beklemesi, verdiği söz ve ahdi bütün mü’minlere de güzel bir vefa mesajıdır! Peygamberimize (asm) vefa ise sünet-i seniyesini hayatımızda tatbik etmek, o’nu her şeyimizden daha fazla sevmekle olur.

Bilinmesi gereken önemli bir vefa de anne ve babaya karşı vefadır. Onlara itaat ve hürmet etmektir. Anne babaya itaat etmek, hürmette bulunmak ve ihtiyaçlarını temin etmek dinîn gereğidir, insaniyettir, vicdanî bir görev ve mesuliyettir. “Maişetim dardır, görev icabı onlardan uzağım, hanım engeldir, yatalak olduğu için bakamıyorum, malını kime yedirmişse, bu gün de o baksın” dememeli, evladın şartları ne olursa olsun anne ve babaya yardım etmek, hizmet edip ihtiyaçlarını gidermek ve onlara yardımcı olmak evlat için farzdır.

Bir ayette Allah (cc) mealen şöyle buyurur:

“Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi ana babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.” 2

Rabbul âlemin (cc) önce zatından başkasına kulluk etmemeyi ve ardında da ana babaya ihsanda bulunmayı emir ediyor. “Annenin doğum sancısında çektiği acıyı, evlat annesini hayatı boyunca sırtında taşımasına mukabil gelmez.” Anne ve babadan sonra elbette akraba, komşu ve dostların hak ve hukukuna riayet etmek gelir, onları zaman zaman ziyaret etmek, hal hatırlarını sormak, hayırlı dualarını almak güzel bir kadirşinaslık ve vefadır.

Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin birçok vefa ve sadakatlerinden üç tanesini arz edeceğim:

Tenekeci, Abdullah Gayretlioğlu 1910 yılında Emirdağ’da dünyaya gelir, Çalışkanlar hanedanıyla akrabadır. Aslen Kerküklüdür. Üstadın, kaşık meselesini şöyle anlatır.

“Bir gün Zübeyir, ortasından kırılmış bir kaşık getirdi. Bu kaşığı tamir etmem için Üstad göndermişti. Kaşık alüminyum olduğu için kaynak tutmuyordu. Kolayından gidip, on kuruşa bir çay kaşığı aldım, bunu Üstada götürdüm. Üstad bana, ‘Kardaşım sen bilmiyor musun? Bu kaşık benim kırk yıllık arkadaşımdır.” dedi.

Bu defa çaresiz tekrar dükkâna gelip, küçük bir saç keserek kıvırdım ve kaşığın içine geçirip iyice sıkıştırdım. Sağlamlaşınca götürüp Üstada verdim. Çok memnun oldu ve bu tamirat için bana yirmi beş kuruş verdi. Tarassutların, takibatların çok sıkı olduğu günlerde, risaleleri çuvala kor ve eve taşırdım. Bilahâre çıkarıp, isteyenlere gönderir veya verirdik.” 3

Bediüzzaman Tatarları çok severdi: “Ben Tatarları beş vakit duama dâhil etmişim. Bir zamanlar esarette iken, Kosturma’da iki ihtiyar Tatar kadını bir küçük pencereden benim yiyeceğimi getirip, bana yardım ediyorlardı. Belki de onlar, benim kurtulmama, Risale-i Nur Külliyatını yazmama vesile olmuşlardı.

Bütün Tatar kabilelerini beş vakit duama dâhil etmişim. Hatta 1948’de bana zehir veren Afyon Savcısı da tatardı. Abdülvahid, sen neredeyse onu bul, mektup yaz. Cehennemin azaplarını çekeceğimi bilsem, ondan hak talep etmeyeceğim. Hakkımı helal ettim.” der,

Fedakâr nur kahramanlarının membaı olan Isparta hakkında da şöyle diyor:

Bediüzzaman, “Isparta’yı ve havalisini, taşıyla, toprağıyla seviyorum. Hatta diyorum ve resmen de diyeceğim: “Isparta hükümeti bana ceza verse, başka vilâyet beni beraat ettirse, yine burayı tercih ederim.” 4

İşte vefanın ve sadakatin tarifi bu olsa gerek.

Rüstem Garzanlı /DİYARBAKIR

Kamu Görevlisi

KAYNAKLAR

1-En’am Suresi, ayet, 152.

2-İsra Suresi 17/23

3-son şahitler

4- (Şuâlar, 263

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: