Ahlakı İslamiyeyi Yalnız Sözle Değil, Pratiği ile Yaşamanın Tesiri

İnsan pratiğe sergileyebildiği güzel ahlâkın ta kendisidir. Bundan anlaşılıyor ki: dindar olan konuştuğunu işi ile tasdik edemezse, Müslümanın bu vaziyeti onun iyi biri olmamasının başta gelen alâmetlerindendir. Eğer konuştuğunu yaşamazsa zayif imanlı olanları dinden uzaklaştırmaya sebep olur. Müslümanlığa leke sürer Çünkü “Lisanül hal entaka min lisanil-mekal” (İnsanin hali, dilinden daha konuşkandır.) Bu Arap ata sözü insanın işi, ağzının nasihatinden fazla te’sirıni gösterir demektir. Bediüzzaman hazretleri de bunu şöyle tasdik eder:

“Eğer biz ahlak-ı İslâmiyenin ve hakaik-i imaniyenin kemâlâtını ef’alimile izhar etsek, (İslam ahlakının ve iman hakikatlerinin mükemmelliğini işimizle göstersek) o zaman sair dinlerin tâbileri ve milletleri elbette cemaatlerle İslâma  girecekler. Belki de küre-i arzın bazı kıtaları ve devletleri dehalet edecekler. (dahil olacaklar.)” sözü ne kadar manidardır değil mi?

Ziya Paşanın da; “Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” mısrası, iddiamızı teyid ediyor. Evet biz güzel ahlakın özelliklerini ortaya koymak için, ilk önce kalbimize gözümüz ve kulağımızla bir şeyler almağa çalışırken, söylediklerini pratiğe koyanların sözlerini dinleyeceğiz, bu gibilerin kitaplarını okursak o kitaplardaki sözlerin te’siri bizlere daha fazla tesir eder.

Manen ilerlemiş zatlarla beraber bulunmanın farkları:

Makedonyalı büyük bir âlim Ataullah Efendidinin sözü: Ben icazet (diploma) aldıktan sora ruhen terakki eden zatların yanlarında kalmasa idim, kapkara cahil kalacaktım. Yani ilmini pratiğe dökmüş kimselerin yanında oturup, onlardan teori ile pratik dersini beraber almasa idim kapkara cahil kalırdım demiş.

 İşte âilesinden sağlam terbiye alan bir ilkokul öğrencisinin nasıl bir toplantıdaki insanları şaşırttığını görelim.

Toplantılardan birinde adamlardan biri meşhur bir adamı sitayişle överken çevredekiler ona haklısın dedikleri halde, altı yaşındaki çocuk ortaya atılmış, hayır ben onu sevmiyorum, o adam iyi birisi değil. Ona ne için sorduklarında? O da, ben  işittim ki, o adam içki içiyormuş içki içen iyi birisi olabilir mi demiş? Ayni çocuk bir gün öğretmenler salonunda, öğretmenini sigara içerken görmüş. Öğretmeni sınıfa gelince, çocuk parmak kaldırıp, öğretmeni, ne istiyorsun sorunca, öğretmenine: Öğretmenim bu sınıftan ayrılmak istiyorum demiş. Öğretmeni nedenini sorunca, ben seni sigara içerken gördüm, korkarım ki senin o kötü tiryakiliğini bana da öğretirsin de ondan. İşte âilesinden sağlam terbiye alan çocuk nasıl yaşlı adamların yanlışlarını bulup onları uyarabiliyor. Hatta, öğretmenine de nasihat edip ders verebiliyor.

Teoriyi pratiğe dökmenin ehemmiyeti daha iyi anlaşılması için, Asr-ı saadetten bir örnek vereyim: Peygamberimize (a.s.m.) Kur’an-ı Kerim ilk nâzil olmaya başladığı devirlerde, İslamiyet’i yaymak için çevredeki kasaba ve köylerde yaşayanlara Kur’an’ı Kerim okumak icap ediyordu. Peygamberimiz (a.s.m.) da bunu gerçekleştirmek için ara sıra sahabeleri toplayıp, Kur’an-ı Kerim’i daha fazla ezber bilenleri çevre köy ve kasabalara gönderiyordu. Bunu gerçekleştirmek için, yine bir gün sahabeleri topladı. Kim daha çok Kur’ani Kerimi ezber bildiğini öğrenmek için Sahabeleri bir yere topladı. Onları dinledikten sonra yaşlılardan bir sahabi daha çok ezber bildiği meydana çıktı. Peygamberimiz (a.s.m.) ona, isimlerini sayarak şu şu yerlere git de onlara Kur’an Kerimi oku buyurdu, orada bulunan genç sahabelerden biri itiraz edip Peygamberimiz (a.s.m.) a; Ya Resûlallah ben gencim, ondan daha fazla ezberleyebilirdim. Fakat ben ezber  bildiğimle amel etmeden, yani bildiğimi pratiğe dökmeden daha başka sureyi ezberlemiyorum deyince: Bu sefer Peygamberimiz (a.s.m.) ona; madem sen pratiğe o kadar önem veriyorsun, haydi sen git diyerek onu gönderdi. İşte asr-ı saadetten verdiğimiz bu örnek, bize  bilgilerimizi pratiğe dökmenin ne kadar mühim olduğunu gösteriyor.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: