Ali İhsan Tola’nın Üstad’la Geçen Yılları

TOLA AİLESlNlN ÜSTAD’LA BAĞI, Ali Ihsan Tola’nn dayısı ve kayınpederi Abdullah Naili Tola’dan gelir. Daha önce geçtiği gibi Üstad, 1908’de Meşrutiyet’in başında İstanbul’da Şekerci Han’da kalırken kendisini ziyaret edenler arasında 0 gün Hukuk Fakültesi’nde okuyan Abdullah Naili Tola, Hasan Fehmi Basal ve daha sonra Diyanet işleri Başkanı olacak olan Hasan Hüsnü Erdem de vardır. Bu zatlar, 31 Mart sonrası bir sabah fakülteye gittiklerinde paşaların resmî elbiseleri üzerlerinde, kılıçları bellerinde olduğu halde asıldıklarını görürler.’

2007’dinlemiştim esnasında Ali İhsan Tola’dan bizzat dinlemiştim: “Yirmi yedi paşanın idamına hükmeden Divan-IHarb-i örfi Reisi Hurşit Paşa idi. Kimin idam edileceğine dair ferman daha önceden yazılıp masasındaki sumenin altına konulmuştu. Yani sonuç belliydi. Üstad da bu idamlıklar arasında yer alıyordu Hurşit Paşa sorgulama esnasında. ‘Siz de mi şeriat istemişsiniz?’ diye sorduğunda Üstad, ‘Kafirlerden başka kim şeriat istemez’ diye beklenmedik bir cevap verir. Bu sert çıkıştan sonra ona; üç buçuk madde halinde cinayetlerini sıralar. Bu müdafaayı dinleyen Hurşit Paşa. Bediüzzaman için yazlmış idam kararınısümenin altından çıkarıp yırtar: ve ‘Said Efendi siz serbestsiniz’ der.’

Ali İhsan Tola, Üstad’ı dayısından duyduğu kadar hayal meyal tanısa da, asıl Yeni Said dönemindeki tecdidinden Ve Risale-i Nur’dan habersizdir.

Ramazanlarda babası tarafından Senirkent’e hoca olarak getirilen Şamlı Hafız Tevfık’in teravihten sonra yaptığı derslerden dolayı da Üstad’dan bir nebze haberdardır. Fakat ne de olsa o bir Cumhuriyet çocuğudur. Tekke ve medreselerin kapatıldığı, tevhid-i tedrisatla eğitim yapıldığı bir dönemde yetiştiğinden herkes gibi asrilik rüzgârlarının etkisinde kalır. Hatta bu yüzden evlenene kadar Kur`an okuyamadığı gibi doğru dürüst namaz da kılmaz.

ZÜBEYİR GÜNDÜZALP’İN KONFERANSI

1950’de Eğirdir Orman İşletmesi’nde çalışırken, telgraf memurluğundan tanıdığı Zübeyir Gündüzalp’in Ankara Hukuk Fakültesi’nde vereceği konferanstan haberdar olur ve onu dinlemeye gider. Konferanstan çok etkilenen Ali İhsan Tola birkaç arkadaşıyla beraber Emirdağ`a Üstad’ı ziyaret etmeye karar verir.

Daha önce Üstad’ın ismini duymuş olsa da kendisiyle tanışmış değildir. O sıralar İmam-ı Gazalî’nin eserlerini okuyup tesirinde kalan Ali İhsan Tola, Hz. Ömer`in hayatından ve menkıbelerinden de çok etkilenir.

Altı arkadaş Üstad’ı ziyarete gitmeye karar verirler. Emirdağ’a vardıklarında Mehmed Çalışkan, Zübeyir Gündüzalp ve Mustafa Acet’i görürler. Kapıda kendilerini Zübeyir Ağabey karşılar. Ziyaret için izin almak üzere Üstad’ın yanına gider. Zübeyir Ağabey döndüğünde, Üstad’ın, “İçlerinden memur olan gelsin, diğerleri gitsin” dediğini söyler. Memur olan kendisidir ve heyecanla içeri girer.

ÜSTAD’LA GÖRÜŞMESİ

Üstad kendisini merdivenin başında, sarığı ve cübbesiyle bir nur abidesi halinde karşılar. İlk sözü, “Buyur İhsan” olur. Üstad’ın huzuruna girer girmez hayaline Hz. Ömer’in can~ landığını hisseder. Çok etkilenir ve hemen koşup elini öper. Üstad da başından öper. Hürmetle dizüstü yere çömelir. Gözlerini Üstad’ın gözlerine diker ve kendini bir türlü onların etkisinden alamaz. Üstad kimseyi gözlerine baktırmadığı halde ona bir şey demez.

Orada hazır bulunan Mehmed Çalışkan ve Mustafa Acet’e, “Bu benim akrabamdır” der. O da safıyane, “Bitlis’ten Isparta’ya nasıl akraba olacağız?” diye itiraz eder. Üstad, “Bir tarafı Hz. Hasan’dan, bir tarafı Hz. Hüseyin’den zinnureyne varıyor, Abdülkadir-i Geylani’de otuz üçüncü batında birleşiyoruz” diye sözünü sürdürür. O da materyalist eğitimin etkisiyle manevî bağlantılardan henüz habersizdir. “Biz nasıl akraba oluruz?” der.

“SENİ ALTI YAŞINDA TALEBELİĞE KABUL ETTİM”

Bunun üzerine Üstad, “Seni daha önce gördüm” der. Ali İhsan, “Akrabam çok, herhalde birine benzetiyorsunuz” deyince Üstad, “Hayır seni gördüm. Ben seni altı yaşından itibaren talebeliğe kabul ettim” der. Ali İhsan Tola, “Nasıl olur, ben ilk defa geliyorum, daha önce hiç gelmedim” diyecek olur. Fakat bu defa Zübeyir Ağabey araya girer, itirazını sürdürmemesi için kulağına eğilerek, “Kardeşim, sen görmesen de Üstad seni manen görmüştür, itiraz etme” der.

Ali Ihsan Tola, Üstad’ın ‘Seni altı yaşından itibaren talebeliğe kabul ettim” sözünün ne manaya geldiğini yıllar sonra anlar. Kendisinden dinleyelim:“Babam Abdullah Fehmi Efendi, Cumhuriyetin ilk yıllarında Senirkent Belediye Başkanı’ydı. Üniversite mezunu olduğundan Meclis’te nüfuzlu dost ve arkadaşları vardı. Olup bitenlerden haberdar olurdu. O yıllar tarikatların yasaklandığı, Doğu’daki ağaların ve şeyhlerin ipe gönderildiği veya sürgün edildiği yıllardı. Babam, Doğu’dan on iki şeyhi ve eşi vefat ettiği için ruhi durumu sarsılan bir yakınını Okumaları bahanesiyle Senirkent’e getirip misafir etmiş ve korumuştu. Bunlardan birisi HizanlıGavs Hazretleri’nin vekilidir. Ben o zaman altı yaşlarında bir çocuktum. Tekkeye yalnız gitmeleri dikkat çekeceğinden sırayla her birinin elinden tutar, her gün onları Hatça halamın evinden alır, Dağıstanlı Dergâhına götürürdüm O zaman bir yabancının yalnız hareketi göze batacağından babam beni kamufle olarak kullanırdı. Üstad manen benim o yıllarda yaptığım bu hizmeti görmüş ve onun için ‘Seni altı yaşında talebeliğe kabul ettim’ demişti.”

 

Üstad bu ilk gelişinde kendisine iki buçuk saat ders verir. Öyle bir feyiz alır ki, içinden keşke sohbet hiç bitmese ve hep daha fazla anlatsa diye geçirir. Bunun üzerine Üstad, Bayram Yüksel’e, “İhsan kardeşime bir aş pişir” der. 0 da kulplu büyükçe bir tencerede pişirdiği bulgur aşını getirip önüne koyar. Tahta kaşıkla aştan bir-iki kaşık alınca doyar. Üstad, “Devam et İhsan” der. “Doydum Üstadım” deyince, Üstad, “Ye ye” diye ısrar eder. Bu defa, “Fazlası hazm olmaz Üstad’ım” der. Üstad, “İşte ilmin de fazlası böyledir İhsan, birden hazmolmaz” diyerek kendisine ders verir. Ustad’ın huzurunda iki buçuk saat kıpırdamadan dizüstü oturduktan sonra sıra ayrılmaya gelir. Ayağa kalktığında bacakları uyuştuğu için dengesini kaybedip yüzüstü yere düşer. Üstad, Bayram ve Zübeyir Ağabeyleri çağırıp yardım etmelerini ister. Kollarından tutup kaldırırlar. Kendine geldikten sonra Üstad, Cevşen’ül Kebir’i hediye ederek, “Haydi yolun açık olsun” der ve kendisini yolcu eder.

AYAKKABISIZ GİTTİĞİNİN FARKINDA OLMAZ

Ali İhsan Tola kendinden geçer, manevi bir cezbeye tutulmuş gibi adeta kendini kaybeder. Hatta Senirkent’e kadar

ayakkabısız gittiği halde bunun farkında bile olmaz. Olağanüstü  haller bununla sınırlı kalmaz. 0 zamana kadar Kur’an okumasını bilmediği halde, yol boyu Üstad`ın kendisine hedıye ettiği Cevşenü ‘l-Kebir’i okuyup anlamaya başlar.

Senirkent’e varıp kapıyı çaldığında, eşi Saadet Hanım kendisinde bir gariplik hisseder, “Bu saatte araba yok. nasıl geldin?’ der. Boynunu büker, bir çocuk masumiyetiyle, “Geldim işte” cevabını verir. “Ayakkabıların nerede?’ dediğinde. “Bilmem” demekle yetinir. Saadet Hanım bütün bu hallere bir mana veremez. Fakat birkaç gün sonra kapıyı çalan bir zat. ‘Ali ihsan kardeş ayakkabılarını unutmuş, Üstad gönderdi” deyince, mesele anlaşılır.

Evet. Emirdağ`dan beri ayakkabısız geldiği halde çoraplarında en ufak kir ve yırtık olmaz. Üstad’ın himmetiyle daha ilk tanışmada tayy-ı mekân ve bast-ı zaman sırlarına mazhar olur.

KERAMET BEKLENTİSİ

Artık bundan sonra Üstad’ı sık sık ziyaret etmeye başlar. Bir gün risalelerde Çoban Eşref diye bahsi geçen Kesmeli Eşrefle ziyarete giderler. Kesmeli Eşref, Konya’ya Sabri Halıcı’ya sık sık gidip geldiğinden Mevlana-meşreptir.

Kesmeli Eşref, Senirkent’e de gelip giderek, kantaron ve kekik yağları gibi şeyler satar. Hafız olduğundan ayrıca Ramazanlarda evlerde namaz kıldırarak ihtiyaçlarını karşılar. Ali İhsan Tola’larda da misafir olur. Keramet konularına meraklıdır. Hep Üstad’ın kerametlerini merak eder. Hafız Ali’nin Üstad’ı yalınayak ziyaret ettiğini anlatarak, “Üstad’a yalınayak gideceğiz” der. Ali İhsan Tola o günkü haliyle, “Bu akıl işi mi, düz yolda tamam da, dikenli taşlı yollarda nasıl olacak?’ diye itiraz etse de sonra o da ona uyar. Beş saatlik bir yolculuktan  sonraBarla’ya varırlar.

Üstad’ın huzuruna girdiklerinde Üstad’ın bir çakı bıçağıyla tırnaklarını kestiğini görürler. Eşref Efendi içinden, “Tırnaklarını kestiği bıçakla belki de meyve soyuyor” diye geçirir. Üstad bunun üzerine tırnak kesmeyi bırakarak elindeki çakı bıçağım Eşref Efendi’ye doğru uzatarak, “Kardeşim bu halis çeliktir. çelik mikrop tutmaz” der.

Eşref Efendi. Ali İhsan Tola’yıÜstad’a şikâyet ederek, “Bu devamlı Imam-I Gazali’yi okuyor, başka bir şey okumuyor” der. Üstad, “Size zararı var mı?” deyince, “Zararı yok Fakat kimseyle konuşmuyor, devamlı okuyor” der. Üstad, “Size zararı olmadığı halde onunla niye uğraşıyorsunuz” der ve hemen ayağındaki yün çorabı çıkarıp göstererek, “Vallahi billahi ben lmam-ı Gazalî’nin ayağındaki bu çorap olamamBen lmam-ı Gazalî’den ders almışım. İmam-ı Rabbani’ye başlayınca onu bırakmışım. Imam-ı Gazali, Abdülkadir-i Geylani ve lmam-ı Rabbani de olsa bu zamanda bütün himmetlerini hakaik-i imaniyeye sarf edeceklerdi” der.

İhsan Atasoy
Bediüzzaman’ın Lokman Hekim Ruhlu Talebesi

Ali İhsan Tola
Sayfa 37-42

Bu mühim hakikatleri sizinle paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: