Allah Resulü (a.s.m.): “Ramazan öyle bir aydır ki…”

Ramazan ayını, mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü, müminlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam bir bayram havası yaşanır. Efendimiz (a.s.m.) bu ayla ilgili öyle müjdeler vermektedir ki bu aya lakayt kalmak mümkün değildir.

Ramazan ruhun bayramıdır. Ramazan’la birlikte içimiz sevinçle dolar, serinler, kalbimiz ferahlar, yurdumuz yuvamız şenlenir. Bir ay boyu âdeta cennet hayatı yaşarız, ahiret lezzeti alırız, melek şirinliği duyarız. Bir an için kendimizi Saadet Asrı’nda, Mutluluk Çağı’nda buluruz. Medine’yi soluklarız içimizde doya doya…

Kendimizi sahabenin arasında hisseder, Resulullah’ın (a.s.m.)  yanında, önünde ve huzurunda buluruz. Çünkü O (a.s.m.)  yokken Ramazan da yoktu, huzur ve bereket de yoktu. O (a.s.m.)  yokken oruç da yoktu, oruçla birlikte sıralanan nimetler de yoktu. O (a.s.m.)  geldi, her şey geldi. Ve O’nun (a.s.m.)  getirdiği her şeyle birlikte peş peşe, çeşit çeşit nimetler, öbek öbek rahmetler geldi. Gecemiz gündüze, kışımız bahara döndü.

Her şeyi O’ndan (a.s.m.)  öğrendik, her şeyi O’ndan (a.s.m.)  ders aldık. Namazı da, zekâtı da, haccı da, Kur’an’ı da ve nihayet Ramazan’ı ve orucu da… O (a.s.m.)  namaz kıldı, biz de namaz kıldık, O (a.s.m.)  zekât verdi, biz de zekât verdik, O (a.s.m.) hacca gitti, biz de hacca niyet ettik ve gittik. Ramazan’ın ilk günüyle birlikte O (a.s.m.) oruç tuttu, biz de hemen O’nun (a.s.m.) yanında yer aldık, biz de oruca başladık.

Ramazan’ı kimseden değil, O’ndan (a.s.m.)  öğrenmek gerekiyor. Ramazan’ı kimseye değil, O’na (a.s.m.)  sormak gerekiyor. Ramazan’ın en güzelini, en güzel Ramazan’ı O (a.s.m.)  yaşamış ve yaşatmış. Ramazan’ın ilk gününden son gününe, Kadir Gecesi’nden bayrama kadar neler yapmak gerekiyorsa, hepsini anlatmış, öğretmiş, uygulamış ve uygulatmış.

Öyle bir ay ki…

Selman-ı Farisi (r.a.) anlatıyor:

Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.) Şaban ayının son gününde bize okuduğu bir hutbede şöyle buyurdu:

“Ey insanlar, büyük ve mübarek bir ay yaklaştı, gölgesi başınıza geldi.

Bu öyle bir aydır ki, içinde bin aydan daha hayırlı olan Kadir Gecesi vardır.

Allah o mübarek ayın gündüzlerinde orucu farz, gecelerinde nafile namazları meşru kıldı.

Bu ayda küçük büyük bir hayır yapan insan başka aylarda bir farz eda etmiş gibi sevap alır.

Bu ayda bir farzı yapmak, başka aylarda yetmiş farz yerine geçer.

Bu ay Allah için açlık ve susuzluğun, taat ve ibadetin meşakkatlerine sabır ve tahammül ayıdır. Sabrın karşılığı da cennettir.

Bu ay yardımlaşma ayıdır, bu ay müminlerin rızkını arttıracak aydır.

Bu ayda her kim oruçlu bir mümine iftar edecek bir şey verirse, yaptığı bu iş günahlarının bağışlanmasına ve cehennemden azat olmasına sebep olur. Oruçlunun sevabından da hiçbir şey eksilmeden onun kadar sevaba kavuşur.”

Sahabelerin bazısı, “Ya Rasulallah, hepimiz oruçluya iftar edecek bir şey bulup verecek durumda değiliz” dediler.

Bunun üzerine Resul-i Ekrem Efendimiz (a.s.m.):

Allah bu sevabı bir tek hurma ile bir içim su ile bir yudum süt ile oruçlu mümine iftar ettirene de verir” buyurdular ve hutbelerine şöyle devam ettiler:

Bu ayın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu da cehennemden kurtuluştur.

Bu ayda her kim kölesinin (işçi ve hizmetçisinin) işini hafifletirse Allah onu affeder ve cehennemden uzak tutar.

Bunun için bu ayda şu söyleyeceğim dört hasletten ikisi ile Rabb’inizi razı kılarsınız, diğer ikisinden ise hiçbir vakitte ayrı kalamazsınız.

Rabb’inizin rızasına sebep olan hasletlerin birisi, Kelime-i Şehadete devam etmeniz, diğeri de Allah’tan mağfiret dilemenizdir.

Vazgeçemeyeceğiniz iki hasletin biri Allah’tan cenneti istemek, diğeri cehennemden Allah’a sığınmaktır.

Her kim oruçluya bir yudum su verirse, Allah da ona benim mahşerdeki havuzumdan öyle bir su içirecektir ki, cennete girinceye kadar bir daha susuzluk çekmeyecektir. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:94-95.)

Ramazan orucunun sevabı

Amr bin Murre el-Cüheni (r.a.) anlatıyor:

Bir adam Resulullah’a (a.s.m.)  geldi: “Ya Rasulallah! Allah’tan başka ilâh olmadığına ve senin Allah’ın Resulü olduğuna şehadet eder, beş vakit namazı kılar, zekâtı verir ve Ramazan orucunu tutup, gece ibadetini yaparsam kimlerden olurum?” diye sordu.

Resulullah (a.s.m.) “Sıddıklar ve şehitlerinden olursun” buyurdu. (et-Tergîb ve’t-Terhîb, 2:105.)

Ramazan çok farklı, çok değişik, çok üstün sevaplı bir aydır.

Bu ay Cenab-ı Hakk’ın lütuf ve ihsanının, kerem ve bereketinin sayısız ve sonsuz olduğu bir zaman dilimidir. Bu sevap ve ecirlerden birisi de Ramazan orucunu tutanların sıddık ve şehit sevabını almasıdır.

Şehitleri biliyoruz, sıddıklar ise peygamberlikten sonra gelen yüce bir makamdır. Bu makam Hz. Ebu Bekir gibi mükemmel insanların özel makamıdır.

Haliyle bu sevap sadece oruca bağlı değil, aynı zamanda namaz ve zekât gibi ibadetlerin de ihmal edilmemesine bağlıdır.

Bu konudaki hadis gerçek anlamda büyük bir müjdedir ve bizim için büyük bir mükâfattır.

Ramazan’ı tüm canlılar kutlar

Ramazan’ın ilk günüyle birlikte nur ve feyiz dolu bir mevsimi yaşamaya başlarız. Kâinat şenlenir, dünya cennetten süzülen nurlu bir havayla dolup taşar.

Yüce âlemlerin masum ve mübarek sakinleri olan melekler öbek öbek müminlerin çevresini sarar. Rahmet ülkesinden müjdeler, Kâinatın Rabbi’nden selamlar ve mağfiret esintileri getirir.

Ramazan ayını, mukaddes kelâmın nazil oluşunun yıldönümünü müminlerle birlikte cinler, melekler; ağacı, çiçeği, böceği, kurdu, kuşu, denizi ve deryasıyla yaşlı dünyamız da kutlar. Görünen ve görünmeyen âlemlerde tam bir bayram havası yaşanır.

Bu ayın Cenab-ı Hak katında müstesna bir yeri vardır. Yüce Rabb’imiz, Kendisine muhatap olarak seçtiği kullarına sonsuz rahmetinin en geniş tecellilerini bu aya ayırır.

Başta Kur’an-ı Kerim olmak üzere diğer semavi kitapların da bu ayda indirilmiş olması, bu günlerin kıymet ve kudsiyetini artıran diğer bir güzelliktir.

Müminler, Allah’ın bir ihsanı olarak bu günleri kaçırılmaz birer fırsat bilerek değerlendirme, Rablerine olan kulluk derecelerini gösterme, O’na muhatap olabilme gayreti içine girerek tam bir ihlâs ve şuurla ibadet ve taate koşarlar.

Bu gayretin neticesi elbette karşılıksız kalmayacaktır. Oruç tutup, Ramazan ayını bir kulluk şuuru içinde geçirenler, tatlı bir ânı yaşadıkları, huzura erdikleri gibi, pek çok nimete de kavuşurlar.

Mehmet Paksu / Moral Haber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: