Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez.

*Allah’a abd ve asker olmak öyle lezzetli bir şereftir ki, tarif edilmez.*

 

Evet, Allah’a abd ve asker olmanın lezzeti tarif edilmez, fakat Allah’a abd ve kul olmuş insanlara uzaktan uzağa bakarak bu lezzetli şeref bir parça anlaşılabilir. Bunu anlamak için bu lezzete ulaşan kimselerin sözlerine ve hayatlarına bakmak gerekir. Bizler bu makamda, örnek olması için Allah’a tam manasıyla abd ve asker olan ve bu lezzetli şerefe ulaşan kullardan bazı hadiseler nakledeceğiz.

Tâbiinden ve hanım velilerin büyüklerinden olan Rabia-tül Adeviyye Hazretleri, Allah’a kulluktan aldığı lezzeti bir duasında şöyle tarif eder: “Ya Rabbi, eğer sana ibadet etmem cehennem korkusundan ise beni cehenneme at! Eğer cennete girmek ümidi ile sana ibadet ediyorsam cennetini yasak eyle! Eğer sırf senin rızan için, sen sen olduğun için ibadet ediyorsam, baki olan cemalin ile müşerref eyle!”

Şimdi de bakın Hz. Ömer (r.a.)’in kulluğuna…

O büyük Ömer, ateşperest İranlının sırtına vurduğu hançer darbeleriyle yaralanmış ve koma hâlinde upuzun yatıyordu. Yediği içtiği şeyler yaralarından dışarıya çıkıyor; ne bir ses veriyor ne de seslere alaka duyuyordu. Hizmetçisi gelip yemek veya su isteyip istemediğini sorunca, ya cevapsız bırakıyor ya da sadece gözleriyle “hayır” deyip geçiştiriyordu. Fakat: “Ey Müminlerin emiri! Namaz vakti geldi.” denilince, “Ha işte kalkıyorum. Namazı terk edenin İslam’dan nasibi yoktur.” diyerek yaralarından kan aka aka namazını kılıyordu.  İşte bu, Allah’a kul ve O’na asker olmadaki lezzetin bir neticesidir.

Şu unutulmamalıdır ki: Kulluk, Cenab-ı Hakk’ı bilmek ve tanımakla doğru orantılıdır. Allah’ı bilmeyen ve onu tanımayan kimselerin kulluğundan bahsetmek mümkün değildir. Bu konuda bizlere timsal olacak insanların başında peygamberler (aleyhümüsselam) gelir ki, o seçkin insanlar daha dünyaya gözlerini açar açmaz Allah’a abd ve asker olmanın zirvesinde bulunmuşlardır. O zirvelerin zirvesinde ise Hz. Muhammed (a.s.m.) Efendimiz’i görmekteyiz. Şimdi, Efendimiz (s.a.v.)’in hayatından birkaç enstantaneye bakarak, Efendimiz’in Cenab-ı Hakk’a nasıl bir abd ve asker olduğunu görelim:

Bir gün Kureyşli müşrikler, Resulullah (s.a.v.)’in amcası Ebu Tâlib’e bir heyet gönderip ya yeğeninin Allah’ın dinini tebliğ etmek vazifesine engel olmasını ya da onu kendilerine teslim etmesini isterler. Ebu Tâlib Resulullah (s.a.v.)’ı çağırarak müşriklerin niyetlerini ona bildirir. Bunun üzerine Resulullah (s.a.v.) gözlerinde yaşlar belirmiş olduğu hâlde amcasına şunları söyler: “Canımı elimde tutan Allah’a yemin ederim ki, şu ilahî tebliğ vazifemi terk edeyim diye Güneş’i sağ elime, Ay’ı da sol elime verip bana bağışlasalar, sen bile beni terk edip gitsen onların bu dediklerini yapmam. Allah bana yeter!”

Hz. Aişe (r.a.) der ki: O (s.a.v.) namaz kılarken kaynayan bir tencere gibi ses çıkartır, ağlayıp gözyaşı döktüğünü görenler ve duyanların hemen rikkatine dokunurdu. Şüphesiz ki Al­lah’ın Peygamberi geceleyin namazda ayakları şişinceye kadar ayakta dikilirdi. Bunun üzerine Hz. Aişe ona: “Ya Resulallah! Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını mağfi­ret etmiş olduğu hâlde niçin bu kadar meşakkatle ibadet ediyorsun?” dedi de, Resulullah (s.a.v.) şöyle cevap verdi: “Ya Aişe! Ben çok şükre­den bir kul olmayayım mı?”

Allah’a abd ve asker olmanın nasıl lezzetli bir şey olduğu hakkında, bilhassa evliya menkıbelerinde birçok numune bulabilirsiniz. Bizler bu bahsi o menkıbelere havale ederek son olarak deriz ki:

Mevlana Hazretleri’ne sormuşlar: “Aşk nedir?” O demiş ki: “Ben ol da bil!”

AŞKI GERÇEK AŞIKLAR  ANLAR TADAR RABBİM LUTFEDİLENLERDEN EYLESİN….

HATİCE BAŞKAN

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: