Allah’a İman ve Risale-i Nur

Bu yazımızda hümanizm, ateizm gibi felsefî akımlar tarafından Allah’ın varlığı meselesinin saldırılara maruz kaldığı, Allah merkezli bir dünya görüşü yerine, insan ve madde merkezli bir dünya görüşünün yerleştirilmeye çalışıldığı bu çağda, Risale-i Nurlar’da Alah’ın varlığı ile ilgili olarak yazılanları değerlendireceğiz. Şerif Mardin bu tarzı, “Mıknatıs gibi bir etkiye sahip olmak” şeklinde tanımlar.

Bediüzzaman Said Nursî, mutluluk ve ihsanın Allah’a iman etmekte olduğunu, hodbinlik kibir ve gururun, dik kafalılığın, kendini beğenmişliğin, insanı gülünç duruma düşürdüğünü karamsarlığın, güvensizliğin, ümitsiz bir dünya görüşü doğurduğunu söyler. Böyle bir kişi için herkes düşman, hayat ise bir işkencedir, herşeye kendi âleminden baktığı için sadece kendi varlığını görüyor, âlem ise ona sadece fizikî, maddî ve şehevî olarak görünüyor.

“Küfür manevî bir cehennem zakkumu tohumunu saklıyor.” Oysa Allah’ı tanıyan dindar adam, dünyaya dostça ve güvenle bakar. Onun için hayat bir sürurdur. Dünya coşku ve mutlulukla dolup taşmaktadır. Onun dünya görüşü “Allah en büyüktür” ve “ondan başka ilâh yoktur” şeklindeki Kur’ânî prensiplere dayanmaktadır.

“Demek ki selâmet ve emniyet yalnız İslâmiyet ve imandadır. Öyle ise biz daima, İslâm dinine mensup olduğumuz ve mükemmel bir imânâ sahip bulunduğumuz için Allah’a hamdolsun.” demeliyiz.
Allah’ın varlığına iman, hayat tarzımıza neşe katmaktadır, biz dünyayı nasıl görür ve hayal edersek dünya öyle görünür. Allah’a iman etmemek kişinin kendisini ve dünyayı bedbin bir nazarla görmesi sonucunu doğuruyor. Böylelikle içindeki çirkinlik dış âleme yansıdığı için gülünecek şeyler ona ağlamaklı, vazifenin bitmesi, azledilme ve yağma gibi görünmektedir.

Bu trajediden çıkış yolu, Allah’ın varlığına götüren apaçık delilleri görmeyi engelleyen suizanların ve kuruntuların farkına varmaktır. Allah’ın varlığına iman ise huzura, mutluluğa ve dünyayı dostça, cana yakın bir bakış açısıyla görmeğe yol açar. İster mutlu ve tatmin olmuş biri isterse mutsuz, şaşkınlık içinde, ne yapacağını şaşırmış biri olsun, Allah’a iman, onların hayatına yön verir. Allah’ın varlığına iman her şeyi değiştirir, hayatın, düşüncelerin ve davranışların mükemmel ve huzurlu olmasını sağlar.

Allah’a iman ve dinin emirlerini takip etmek, dünyanın ve hayatın sırlarını çözdüğü bir hakîkattır. Allaha iman, materyalizmin kucağındak insanı tıpkı bir mahkumun kurtuluşu gibi, hayatın zincirlerinden kurtarır, karanlıktan kurtulmanın ve hürriyete kavuşmanın sırrı, Allah’a ve ondan başka ilâh olmadığına iman etmektir. Emniyet ve mutluluğa giden yol şansla, talihle bulunmaz, bunun için düşünen insanın aklını kullanması Allah’a inanma ve itimad etme inancının yerleşmesi gerekir.

Allah’ın varlığına güvenmek kişisel olgunluğa, kişinin kendine güvenmesine huzur ve güvenliğe yol açar. Öte yandan inanmayanların tavırları, tesadüfî değil kendi düşüncesizlikleri ve ahmaklıklarının sonucudur.  İmansızlık, mutsuzluğa ve kedere yol açar, kişi bu durumda öyle bir haldedir ki ne yaşar ne ölür. İnanan kişi, ilâhî şuuruyla iyi ve ahlâkî yolu seçer. Onun bakış açısı ve düşünceleri müspettir. Her şeyin iyi tarafına bakar. O düşünür ki, gözle görülmeyen bir hakim vardır, o, herşeyi görür, test eder ve insanı yönlendirir. Böylelikle bu inanç ona mutluluk verir.

“Gaybın anahtarları Allah’ın yanındadır. Onları ancak kendisi bilir. O, karada ve denizde olan herşeyi bilir. Onun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez Yerin karanlıklarındaki bir tek tane yaş-kuru birşey yoktur ki apaçık bir kitapta (levh-i mahfuzda) bulunmasın.”

Kur’ân’ı dinle, onun hükmüne itaat et, ona yapış ve ona göre amel et. Dünyaya Allah’a iman gözlüğü ile bakmak, bu âlemi, hayatımızın anlam ve gayesini idrak edişimizde, her gün karşılaştığımız zorlukların üstesinden gelişimizde büyük değişiklik meydana getirir. İman edenler ve Kur’ân’ın prensiplerini kendilerine rehber edinenler için kabir, bu dünya zindanından, sonsuzluk bostanlarına; imtihan meydanından cennet bahçelerine, hayatın zorluklarından Rahman olan Allah’ın rahmetine açılan bir kapıdır. Ölüm, dünya zindanından cennet bahçelerine bir davet, Rahmân-ı Rahim olan Allah’ın cömertliğinden kişinin hizmetlerinin karşılığı olarak kendisine düşen ücreti almasının vaktidir.

Risale-i Nur, Allah’ın varlığını anlamada, dünya misafiri insanoğlunun yolunu aydınlatmada ve imanın hem bu geçici âlemde hem öbür âlemde başarı, mutluluk ve kemal noktasını yakalamadaki önemini idrak etmede önemli bir fener vazifesi görmektedir.

Çetin Kılıç

En’am sûresi, Âyet: 59.
Risale-i Nur Külliyatı
Sorularla risale