Allahın Varlığına İnanmanın Faydaları

Allah-ü Azimüş’şan Kur’an-ı Kerîminde “Ben cinnileri ve insanları ancak Bana kulluk etsinler diye yarattım. (zariyat 56)” Bu Ayeti Kerime yaradılış sırrını açıkça bildirdikten sonra, diğer Ayet-i Kerimelerle de, bu  dünyaya geliş sebebimizi bize bildirir. İmanın değerini daha iyi anlamamız için Allah’ın elçisi olan Peygamberimiz aleyhissalatü vesselâmın şu iki Hadis-i Şerifine nazarı dikkatinizi çekmek istiyorum :

(1) Aleyhissalatu vesselâm ferman etmiş: “Bir tek adam seninle hidayete gelse, sahra dolusu  kırmızı koyun, keçilerden daha hayırlıdır.” yani, bahsedilen hayvanları sadaka vermekten daha hayırlı bir iş yapmış olursun” . (Şua’lar)

2) ” Senin sebep olmanla, tek bir adam Allahın hidayetine ermesi? Senin için güneşin üzerine doğduğu her şeyden daha  hayırlıdır.

 (Beyanul ilmi, Abd-il Birr 1/147 Taberani Tilmiziden Nakil )

3)Aleyhissalatu vesselam Ebu Sa’d’a “Vallahi senin sebep olmanla bir tek kişiye hidayet verilmesi, senin için kıymetli develerden daha hayırlıdır” buyurmuştur.

  [Ebu Davud ilim 10,(3661) Buhari Ashabu Nebi 9.

Bediüzzaman hazretleri, yukarıdaki Ayet-i Kerimeye şöyle güzel bir ma’na veriyor: “insanın bu dünyaya gönderilmesinin hikmeti ve gayesi, Halik-ı kâinatı tanımak ve ona iman edip ibadet etmektir” .

Yine, imanla yaşayıp, o cevherle ölme gayretinde olanların, nasıl bir dâ’vaya bağlı olduklarını Bediüzzaman Hazretleri bize bildirirken, şöyle bir ifade kullanıyor: “Evet bu cihan harbinden daha büyük bir hadise ve bu zemin yüzündeki hakimiyet-i amme  (bütün dünyaya hükmetme) dâvasından daha ehemmiyetli bir dâva, herkesin ve bilhassa Müslüman’ların başına öyle bir hadise ve öyle bir dava açılmış ki; her adamın, eğer Alman ve İngiliz kadar kuvveti ve serveti olsa ve aklı da varsa, o tek davayı kazanmak için bilâ tereddüt (hiç çekinmeden) sarf edecektir.” (Asâ-yı Mûsâ ) Nasıl sarf etmesin ki karşılığında bu dünya büyüklüğünde bir çiftliği kazanma imkânını elde etmiş oluyor. Üstelik, o çiftlikte sonsuz bir zamanda mutlu yaşama ümidini elde etmiş oluyor. Orada yaşarken de, Ruh hiffetinde (hafifliğinde) ve kuvvetinde, hayal sür’atinde seyahat edebilmeyi,  Allah’a iman edip Müslüman gibi yaşama gayretinde olanlara  va’ad etmiştir.

Halbuki  İmanın kıymet ve ehemmiyeti, bu geçici dünyada dahi insanı rahat eder ve kendi kendine der: Ölüm benim için, bütün dünyadaki sıkıntı ve dertlerden kurtarmaya ve ahirette; başta Peygamberimiz a.s.m ve bütün sevdiklerim ile görüşmeye bir sebeptir ve âhirette insana kazandıracağı zenginlik, öyle bir zenginliktir ki, onun güzelliğini ne göz görmüş ne de insanların hatırından geçmiştir.

İster  burada Mü’mine verilen huzur ve rahatlık, ister ahirette ihsan olarak Allah tarafından Müslüman’a verilecek en tatlı meyve, Bu dünyada Allaha iman ve Onun rızası için yapılan amelin karşılığıdır. Allah’ımız bizleri rızasından mahrum etmesin.

Allahın rızasını ve Ona isyan etmenin zararlarını bir misal ile anlatmağa  çalışacağım:

    Bir âilede biri kanser hastalığına tutulduğu kesin belli olursa, o âilenin tüm efradı nasıl onun derdi ile dertlenip kötü bir duruma düşeceklerini aklı olan herkes anlar. Peki anlatır mısınız âilede namaz kılmayan biri mevcutsa, âile efradı ondan bin defa daha fazla rahatsız olmaları icap etmez mi? Çünkü kanser hastalığı hastanın yalınız buradaki meşekkatli birkaç senesini mahv eder, imanında küçük bir şüphe olduğu için Allahın emirlerine, yani namaz ve oruç ibadetlere yaklaşmayan adam, sonu gelmeyen bir zamanda cehennemde yanmayı hak edecektir. Eğer kafasında şüphesi yoksa ve bir kısmını kılıp çoğunu kılmadığı namazların günahlarını temizleyinceye kadar o müthiş cehennem ateşinde yanacaktır.(Eğer Allah af etmezse) Kanserli hastanın uğradığı zarar nerede, İbadete yaklaşmayanın zararı nerede?!!

          Allah imanı ibadetsiz kabul etmediği gibi, ibadeti dahi imansızın asla kabul olmaz.

Allah göstermesin, mevzuumuz olan imanda insanın en ufak bir şüphesi olsa, âhirette müminlere verilecek o tükenmez zenginlikler elinden gideceği gibi, cehennem gibi şiddetli bir azap çekmek cezasına da duçar olma tehlikesi ile de baş başa kalır.

        Evet! İnsan İslamiyet hane-i mübarek’ine ancak iman kapısından girebilir. O iman cevheri de, insanın mantığının tasdikinden geçip kalbinde sağlam yerleşmezse, onu her iki hayatta mutlu eden o kıymetli hasletleri kaybetmekle karşı karşıya kalabilir. Çünkü, o iman sebebi ile insanın her tarafından ahlâk ve fazilet kaynamaya başlar. Güzel ahlaklı olmak, cömert olmak, zengin iken gururdan kurtulup alçak gönüllü olmak, fakir iken kanaatkâr olmak, hayırsever olmak, hastalıklara acılara sabırlı olmak mı istersin? Bunlara benzer bütün güzel  hasletlerin kaynağı imandadır. Öldükten sonra yeni bir hayatın varlığıyla orada karşılaşılacağına, oranın ceza ve mutluluğuna  inanmak, inanmaktan geçer.

Bu inanç insanda ne kadar pekiştirilip sağlamlaşırsa, sahibinin bütün  hal ve hareketlerinde de o kadar mükemmellikler görünmeye başlar.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org