Allah’ın Varlığını İspat Eden Delillere Bakınız!

Allahin.Varligini.ispat.Eden.Delillere.bakiniz1960’lı yıllarda kısa bir süre klasik medrese ilmini tahsil ettim. O zamanlarda talebe-i ulûm’a medreselerde sarf, nahiv, şeriat ve hadis dersleri veriliyordu. Felsefe ve mantık dersleri verilmiyordu. Çünkü fen ve felsefe İnsanı imandan uzaklaştıran, hatta küfre götüren zararlı ilim olarak biliniyordu.

Oysa İslam dini,  fen ve felsefeye ters düşmüyor, bilakis teşvik ediyor.  Her fen ve felsefe kendine has bir dil ile Allah’tan bahsediyor. Mesela, botanik ilmi, bize ağacın veya bitkinin gelişimi, rengini, meyve verme süresini,  topraktan su ve gıdayı nasıl aldığını, yapraklara kadar nasıl götürüldüğünü anlatıyor.Ağaç ve bitki yaprağı üzerinde ilmin tespit ettiği inceliğe bakıldığı zaman, hemen İlahi kudret öne çıkıyor.

Şöyle ki: Her Yaprağın uçunda “v” şeklinde bir oluk bulunmaktadır. Solunum veya yağmur ile oluşan su damlacıkları, oluktan dışarıya akıtılıyor. Yaprağın oluğu olmasaydı, üzerinde oluşan su damlacıkları, güneşin etkisiyle ısınarak yaprağı kuruturdu. İşte her bir ağaç; her bir bitki harika mucizeleriyle Cenab-i Allah’ın sanatı olduğu botanik ilmi gösteriyor.

Bir tarafında zehir; diğer tarafında bal gibi bir gıdayı veren, bal arısı; insanlara ipek dokuyan ipek böceği, İlahi bir kudretle kan ve fışkı arasında bembeyaz berrak süt veren inek; bunlar tamamen müsebbibin birer sebepleridirler. Yoksa balı arıdan, kumaşı ipekböceğinden veya sütü inekten ve yediği kuru ottan istemek ahmaklıktır.

Allah’ın kudret ve mucizesine bakınız! Bir litre süt oluşumu için, ineğin süt bezinden dört yüz litre kanın dolaşması gerekiyor. Bu hesapla yirmi kğ. Süt veren bir ineğin memesinden sekiz ton kan dolaşması gerekiyor. Bacasız dumansız bu fabrikanın İlahi bir mucize olduğu zooloji ilmi ispat ediyor.

Keza, dünyadan ortalama 150 milyon km. uzaklıkta bulunan ve top güllesinden yetmiş kere daha hızlı giden güneş,  188 saatlik bir mesafeyi bir dakikada, yirmi beş bin senelik mesafeyi bir senede alan dünya, bu muazzam hareketiyle güneşin etrafında hiç durmadan ve yörüngesi dışına çıkmadan dönüyor. İnsanlarla beraber bilumum canlı cansız her şey dünya sefinesinde, haberleri olmadan seyahat ediyorlar.

Bir yandan dünya kendi ekseni etrafında dönerken, diğer taraftan da gece gündüz ve mevsimleri beraberinde getiriyor. Güneş ve diğer ecramlar da bütün hızıyla dönerek gidiyorlar. Hiç birbirine müdahale etmiyor, birbirlerine çarpmıyor, ilahi bir komutla hareket ediyorlar.

Bediüzzaman, “… İşte bu arzı, böyle kendine sacit ve abid ve ibadına mescit, mahlûklarına beşik ve kendine müsebbih ve mükebbir eden Zat-i Zülcelal…” diye ifade ediyor.  (2)  bu kudret-i ilahiye yi insanlara tanıttıran elbette astronomi ilmidir.

İnsanın ruhu etrafında bir ceset kaim edilmiş, içinde akıl, kalp ruh ve hayal gibi cihazlar yerleştirilmiş. Hayatın idamesi için cesedin üzerinde göz, el ve ayak verilmiş, her biri ayrı bir görevle insanın emrine verilmiştir.

Mesela normal bir insanın kalbi, bir senede pompaladığı kanın toplam miktarı, yüz bin tonluk bir şilebin yükü toplamı kadar olduğu söyleniyor. Vücudun mahzeni ve iaşe deposu olan mide, süzgeç görevi gören böbrek, solunumu sağlayan akciğer, diğer tarafta karaciğer, al ve akyuvarlar vs. Bunların işleyişine bakıldığı zaman, bu harika sanatın idrakinden insan aciz kalıyor.

Böylesi harika organ ve hücrelerin ilahi bir kudret eliyle işlendiği ve lisan-i halleriyle Allah’ın birer mucizesi olduğunu ilan ediyorlar. Tıp ilmi de, idrak sahiplerine  şahitlik ediyor.

“… her günde, her senede, her asırda yeniden yeniye icat ettiği hadsiz masnuatı, nihayetsiz kudretine nihayetsiz lisanlarla şahadet ederler.”1,  Allah vardır! diyorlar. Dolayısıyla fen ve felsefe insanlara Allah’ı tanıttırıyor. Onun için İslam dini fen ve felsefe ile ters düşmüyor.

Bediüzzaman Said Nursi hazretleri on dokuzuncu sözde, “BİRİNCİ REŞHASI: Rabbimizi bize târif eden üç büyük, küllî muarrif var. Birisi: Şu kitab-ı kâinattır ki, bir nebze şehadetini onüç lem’a ile arabî Nur Risalesinden Onüçüncü dersten işittik. Birisi: Şu kitab-ı kebirin âyet-i kübrâsı olan Hâtem-ül Enbiya Aleyhissalâtü Vesselâm’dır. Birisi de Kur’an-ı Azîmüşşan’dır.” Diyor.

Kur’an-ı Kerim’in Kelamullah olduğunu ispat eden bütün deliller, aynı zamanda Cenab-ı Hakk’ın varlığını da ispat ediyor. Bütün deliller, kendilerine mahsus lisan-i halleriyle “Allah vardır” diyor.

Fahr-i kâinatın (asm) peygamberliğini ispat eden bütün mucizeler ve deliller de, Allah’ın birer delilleridir. Zaten bütün peygamberlerin yaratılış gayeleri de Allah’ın varlık ve birliğini ilan etmektir. “Allah vardır ve birdir” diyorlar.

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

www.NurNet.org

26.8.2013

Alıntı: 1- Mektubat, yirminci Mek. Birinci Makam.2-Mesnevi-i Nuriye

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: