Anne Babanın En Mühim İşi Evladını Maddi Manevi Sahada Yetiştirmesidir

Şanı yüce Allah’ımız, kâinatın en şerefli mahluku, hulasası ve şuurlu meyvesi olan bu insanı bir dişi ve bir erkekten meydana getirmiştir. Bu insan ilk yaradılışına bir baksak göreceyiz ki: Kendisi çok âciz, fakîr, kabiliyetsiz ve her şeye muhtaç bir vaziyette iken; Allah’ımız onu dünyaya getiren anne ile babayı, ona çok şefkatli iki hizmetkâr ve yardımcı vermiş ki: Yavrularının gelişip büyümesi için, yedirmek içirmekten tut, tâ bütün ihtiyaçlarını te’min edip onun yardımına onları dolu dizgin koşturuyor.

Öyle ki o yavruyu muhafaza edip korumak için canlarını feda etmek pahasına da olsa o iki fedakâr hiç çekinmeden vazife yapmaktan geri kalmazlar. Hele anne, en ufak bir şey beklemeden bir şefkat kahramanı gibi yavrusunu tehlikeden muhafaza etmek için kendini öne sürer, aman evladımın altı ıslanıp rahatsız olmasın, ama üşümesin diye en tatlı uykusunu bozar temiz ve kuru bezlere sarar uyutur, o yavru dünyaya geldiği ilk günlerde sert ve kabuklu yiyecekleri çiğnemek için dişleri ve onda o kabiliyet olmadığı için, anne kendisi yapmadı ama Allah onun her iki memesini saf temiz bir sütle sinesine yüklediği o saf ve temiz sütle yavruyu gıdalandırır. Daha sonra yavru büyüyünce anne kendi yemez evladına yedirir, giymez onu giydirir. Bunu yaparken, evladım büyüyünce bana bakar düşüncesini hiç taşımaz.

            Hatta bu anne ile baba hiç kimseyi kendilerinden üstün olmasını istemezken, evlatlarını kendilerinden üstün olması için, kıskanmak şöyle dursun, evlatlarında olan bütün iyilikler için, oh ne mutlu bize diyerek sevinirler memnun olurlar. En ufak bir rahatsızlık çocuklarına isabet etse bunlarda rahatsız ve muzdarip olurlar.

            Hiç ayırmadan her anne ve babanın kalplerine bu şefkat ve merhameti, başkası değil Kerim Olan Allah koyduğu için, gayri meşru yollarla anne olup canavarlaşan tek tuk bazı anneler doğurdukları o yavrucuğu ilk günlerden buz gibi soğuk merdivende terk edebilir, onlar müstesna, bunların dışında, bütün anne ile babalara, dindarından tut, tâ dinsizine kadar, kalbine konulan o evlat sevgisi devam eder Allah onlara verdiği o şefkat sayesinde, bu anne ile baba hiç karşılık beklemeden bir kahraman gibi evlatlarına karşı fedakârlıktan geri kalmazlar.

Fakat onlara verilen o biricik evlatlarını eğitmeye gelince, dindar ile dinsiz âile tarafından evlada verilecek terbiye farklıdır. O yavru, eğer şanslı olup, din terbiyesini mükemmel alabilen anne ve baba olan çiftlerin yavrusu ise; mesele çok değişik bir vaziyet alır. İlk önce onlar kendilerini mal sahibi değil, belki Allahın malında yaşayan Allahın birer şerefli kulu ve misafiridirler, Esmaül-Hüsnasının birer aynası ve dellalı görürler. Onların hayatlarında ki bütün dertleri, Peygamberimiz Aleyhissalatu vesselam vasıtasıyla Allahın kendilerine gönderdiği Kanunu İlahiye isyan etmeme ve emirlerini yerine getirebilme gayreti ile yaşarlar.

Allah tarafından onlara lütfedip verilen bu evladı, kendilerine bir sevindirme ve görevlendirme kabul ederler. Şükürden başlarını secdeden kaldırmasalar doymazlar. Allaha karşı: Ey yüce Rabbimiz ne kadar kudret sahibisin yediğimiz ölü gıdaları canlandırıp, onlardan inşa ederek bize ihsan ettiğin bu mu’cize yavrumuz şükür sakat değil, sağ salim ve mükemmel bir insan olma kabiliyeti ona verdin. Yavrumuza el ayak göz kulak vererek, türlü türlü his ve duygularla donatarak bize en büyük hediyeyi ihsan ederek, bizi sevinçlere gark ettin. Ayni zamanda, biz bununda farkındayız ki, bize hediye verdiğin bu yavruyu dindar mı dinsiz mi yetiştireceğiz diye bizi imtihana tabi tutacaksın. Şimdi bu evlat özere bize düşen ilk iş Peygamberimiz a.s.m.ın emrine uymak sureti ile başta bu yavruya bir Müslüman ismi takmakla mükellef olduğumuzun idraki içerisindeyiz.

            Erkek ise: Ahmed, Mehmed, Ali, İbrahim gibi dini manalı herhangi isim takmak, eğer kız ise: Hatice, Fatıma, veya Aişe gibi güzel biz isim takmamız icab edeceğini bilerek ona göre davranırlar.

            Bu anne baba yavruları ile eğlenip onu severken, hatta uyuması için salıncakta sallarken bile şarkı yerine, Büyük Allah Sen uyut, Yüce Rabbim yavrumuzu Sen büyüt, veya Kur’an, ilahi, veya kaside okuyarak, o güzel ve tatlı seslerle evlatlarını uyutmaya çalışırlar.

            Çocuk daha bir yaşını doldurmadan, anne ile baba çocuğa karşı tek parmağını kaldırarak evladım, Allah bir de, (bizim kaldırdığımız tek parmağımıza bak sende kaldır da Allahın birliğini ikrar et manasında işaret etmesini kendisinden isterler). Hatta ilk kelimesini Allah la başlamasını sağlaması için gayret gösterirler. Çocuk daha konuşmaya başlamadan anne babasını namazda nasıl düşüp kalktığını görerek kendisi de namaz kılar gibi düşüp kalkmaya başlar. Konuşmaya başladığı zaman, ya kısa sürelerden hangisini, veya herhangi mühim Ayeti Kerimeyi kendisine ezberletirler. Bu anne baba her zaman, kendilerine farz olan namazlarını kıldıktan sonra, el açıp Allaha dua ederken evlatları için şöyle yalvarırlar.

            Ya Rabbi bize ihsan buyurduğun yavrumuz dindar olmasını, vatana millete, anne ve babalarına hayırlı evlatlar olmasını, Senin yolunda istikametle yaşayan biri olmasını, senden dua edip yalvarırız, duamızı kabul eyle Allah’ımız derler. Fili dua yerini tutacak sebepleri de ellerinden bırakmazlar.

            Yemek yemek için, sofraya otururken; Evladım bak Peygamberimiz a.s.m. sofraya şöyle oturmuştur, yemeğe başlamadan önce Besmele çekmiştir, karnı doyduktan sonra Elhamdülil-lah diyerek sofradan kalkmıştır ve bize de öyle yapmamızı emretmiştir. Sende bunları sakın utma ha! Çocuğa tembih ederler. Hatta yemek yerken bile vücudumuza faydalı yiyecekleri basit topraktan Allah nasıl yarattığını düşünmemiz icap ettiğini ihtar ederek bildirirler. Okula götürürken okulun birinci talebesi olması için gayret gösterirken, çocuk okuldan eve gelince, hem okuldaki derslerini çalışmasına yardımcı olurlar, hem de Kur’an ilmihal ve imana ait bilgilerden de mahrum kalmaması için gayret gösterirler. Kur’an ve diğer bilgileri kendileri bilirlerse çocuğa da öğretmeyi ihmal etmezler.

            Anne babanın en çok sevdikleri varlık olan evlatlarına İman esaslarına ait meseleleri öğretip, yavrunun inancı kuvvetleşmesi için, Kur’anın zamanımıza bakan tefsirlerinden hisse alması icap ettiğini bilerek, Risale-i Nur eserlerini de okuyup anlamasını sağlamaya çalışırlar. Onun gibi genç ve temiz arkadaşları ile görüşüp tanışması için, çocuğu sıkmadan ara sıra o tefsirlerin okunduğu yerlere götürürler. Hatta çocuğun yaşı ilerlerken okulda kendisine aşılanan tabiatçılık fikri karşısında, çocuğun kafasından o boş teorileri silmek için azami gayret gösterirler.

            Ondan sonra bu çocuk bütün hayatındaki hal ve hareketini anne ve babasının emirlerine uyarak Allahın rızası dairesinde geçirmesi için çalışır, gayret eder. Arkadaş mı edinecek? Anne ve babasının hoşlarına gidecek kimselerle arkadaş olur. Yirmi yaşına kadar o tehlikeli devreyi baskıyla değil, çocuğu hiç sıkmadan kalbini kırmadan, günlünü sıkmadan eğitmeye çalışırlar. Bu anne baba evlatları ile eğlenerek eğitme metodunu seçerek, bazen dindar arkadaşlarla gezi ve piknik gibi futbol oynama ve eğlenme programları tertip etmek sureti ile zamanını geçirme gayreti ile geçen yirmi yaşına kadar bu hayat, sağlam takip altına geçtiği için, çocuk ahlaksız olmaya fırsat bulamaz. Ondan sonra Allahın yardımı ile bu çocuk olgun bir adam gibi ibadetlerini yapması için başkasının ikaz ve ihtarına hiç ihtiyaç duymadan namazını kılar, diğer ibadetlerini de yapmaya çalışır ve günahlı hallerden sakınmak için çok dikkatli olur.

            Bu anne baba evlatlarına da kendi teri ile rızkını çıkarmak için bir meslek sahibi yapmaya gayret ederler, bu hususta yavrularına karşı bu görevi yerine getirmek için daha önceden tedbirli olurlar. Nihayet bunların bu erkek evlatları evlenme yaşına gelince, din ile dünyaya ait eğitim ve terbiyesini sağlam alıp, ahlakı mükemmel olduğu için, herhangi kızla evlenme niyeti olsa bile, hisle değil mantıkla hareket ederek, tecrübelerinden istifade etmek için, anne babası ile meşveret eder ve onların reyini aldıktan sonra mutlu bir hayat kurmaya karar verir.

            Bu titizlikle kurulan bir âile yuvasından, hem gelin hanım, hem hanımın anne ve babası, damattan memnun olurlar. Hem de oğlanın ailesi, oğlan ve gelinden memnun olurlar. Yukarıdaki tarifimden İslam kültürünü sağlam alan anne ile baba, oğlanı yetiştirmeye bu kadar hassas davrandıklarını görünce, elbette kız evlatlarına karşı çok daha hassas davranmaları icap edeceğini fark edeceksiniz. Çünkü onda şeref, haysiyet ve namus meselesi söz konusudur. Onlara Allah tarafında hediye edilen o kız evlatlarını öyle yetiştirecekler ki, değil hanım kızın vücudunun etlerini hançer yapıp erkekleri sokaklarda saplayıp kendisini de cehenneme bir odun parçası yapmak, belki din ile dünya bilgilerini bilen bir hanım kız yetiştirmek sureti ile, dindar bir efendi ile evlenmeye denk olması için çok gayret ederler. Böylece bu anne baba, kızın dünya hayatında mes’ud olması için bu kadar gayret ederlerse. Allahın izni ile bu kız ahirette cennete ki huri kızlarından daha güzel, ve o ebedi hayatta daha mes’ud ve bahtiyar olma ümidi ile yaşama hakkını bu anne baba elde etmiş olurlar.

            Böyle terbiye alan bu evlatlar, (ister kız ister erkek olsun) Günahlardan kaçma ve namaz kılma gibi Allaha karşı mühim vazifeleri, başka arkadaşlarına da tembih ederler ve onlara da namaz ve diğer ibadetlerin ehemmiyetini anlatarak onları da kendi gibi sağlam imanlı bir Müslüman olmaları için gayret göstererek bu hususta onları da ikna etmeye çalışırlar. Çünkü aldıkları kültürden ikna olmuşturlar ve öyle bir karara varmıştırlar ki, ibadetsiz adam öbür alemde iki büyük zararla karşı karşıya kalacaktır. Bundan ötürü bu evlatlar, ibadeti ifa etme ehemmiyeti özere çok hassas davranırlar.

            O zararlardan bir tanesi cennet gibi tadı ve lezzeti görülmemiş ve sonsuz bir mutluluk elinden gider. Diğer zarar ise, insanın o nazik vücudunu cehennem gibi acı bir azapta yakma tehlikesi ile karşı karşıya kalmak var. Zararlara uğrama sebebi de insanın o isyan ve ibadetsiz hayatından başka değildir. Bu sebepten din kültürünü sağlam alan bu anne baba, ilk önce yavrularını helal rızkla beslemeye çalışırlar. Sonra evlatlarına da kendi teri ile rızklarını çıkarmak için bir meslek sahibi yapmaya gayret ederler. Çünkü, kazanılan rızkın haramdan değil helalden olması insanın hayatının her safhasında tesirini göstereceğini bilirler. Bunun için Bu anne baba evlatlarına karşı daha önceden ona göre tedbirini alırlar. Nihayet anne babanın erkek evlatları, evlenme yaşına gelince, din terbiyesini sağlam aldığı için, herhangi kızla evlenme niyeti olursa, daha önce dediğim gibi, tecrübelerinden istifade etmek için, anne babası ile meşveret eder ve onların reyini aldıktan sonra mutlu bir hayat kurmaya karar verir.

            İşte İslam kültürü ile mükemmel yetişebilen anne babanın evlatlarına karşı nasıl davranıp onları nasıl terbiye edecekler. Mükemmel bir ahlak üzere sağlam yetişmeleri için ne kadar üzerlerinde titiz davrandıklarını gördünüz. Bunun özere, daha öncede belirttiğim gibi, Allahtan korkup Takva ile yaşayıp ve halal lokmaya dikkatli olan anne ile babanın çocuklarınında yetişmesinde büyük tesiri olacağına katiyen şüphe etmeyin. Bunların   bu hususa dikkat etmeleri derecesine göre, çocuğun bütün hayatında çiçek ve sümbül beklenebilir ve evlattan beklenen netice Allahın yardımı ile, alınabilir. helal lokma ile beslenen evlatlar harama tenezzül etmeyip İslam ahlakına nasıl daha fazla sahip çıkacaklarını daha iyi anlamak için canlı bir numune olarak Bediüzzamanı vereceğim.

            Bediüzzamanın kısa zamanda bu kadar bilgilere sahip olduğuna hayrette kalan oranın hocaları, bir gün karar verip Bediüzzamanın evine gitmişler. Evde Sofu Mirza isminde babasını bulamamışlar. Annesi misafirleri kabul edip, dışarda ağaçlar altında hocaların oturmaları için bir şeyler serdirip hocaları oralarda oturtmuş. Hocalar annesine: Valide siz bu evladı nasıl büyüttünüz ki bu kadar kısa zamanda bu kadar terakki etti? Validesi de cevaben demiş ki: Ben Evladım Saidi hiçbir defa abdestsiz emzirmedim ve Temiz olduğum zaman teheccüd namazımı terk etmedim. Biraz sonra tarladan babası Sofu Mirza hazretleri öküzlerle tarladan gelirken öküzler el alemin tarlalarından herhangi şey kapmamaları için öküzlerin ağızlarına sepetçikler takmış. Böylece Bediüzzamanız kısa zamanda terakkisinin sırrını hocalar anlamışlar.

            Burada Peygamber a.s.m. ın bir hadisi şerifini mealen nakledeyim : “Duanın iki kanadı var biri helal lokma. diğeri doğru söz” buyurmuş. İşte yukarıda nakledilen iki misal Bu hadisi şerifi tasdik ediyor.

            Buraya kadar İslam kültürüne sahip anne ve babanın evlatlarının eğitimine ne kadar hassas davranmak icap ettiğini gördük. Aklını kullanıp eski yaptıklarına pişman olan kimselerde eski hayatlarını bırakabilseler, Allahın Rahmet kapısı onlar içinde açık onlardan da çok dini ilerlememeler gördüğümüzden inkâr edmiyoruz. Yeterki eski kötü alışkanlıkları bırağabilmek.

            Şimdi memleketimizde ki şehid torunları olan vatandaşlarımız her ne kadar batıdan alınan materyalist eğitimin tesiri altına kaldıysalar da, oruç tutmayan vatandaş çok azdır. Ama daha önce tarif ettiğim gibi İslam kültürünü alamayıp yalınız layık sistemin materyalist eğitimi ile kalan anne babanın eğittikleri evlatların haline bakarak ötekilerle bunların aralarında ki farkı göreceğiz. Bu materyalistler Allahın onlara ihsan ettiği o en büyük ve en güzel hediye olan evlatlarını, bu anne babalar, yalınız dünya hayatında rahat ve lüks yaşamaları için çaba sarf ederler, kendileri maneviyata inanmadıkları için, bu kısa hayatta çocukları lüks yaşamak için çalışırlar, fakat aslında onları cehenneme birer odun parçası olarak hazırlamış olurlar. Şöyle ki:

            Çocuk doğduktan sonra erkek ise onların din derdi olmadığı içi ismini ya Kaya, ya Tuncay ya levent. Kız ise ya Funda ya Figen veya bunlara benzer dinle alakası olmayan bir isim takarlar. Onlara göre çocuğun istikbalini temin etmek için, eğitmeye erken başlamak şartı var. Yani daha okul çağına gelmeden, çocuğu ana okuluna gönderirler, ağızlarından ayırırlar okula ve servise para verirler. Yaşı ilerledikçe, evlatları kaliteli tahsil görmesi için pahalı olduğuna bakmadan, özel ve güzel bir koleje kaydederler. Hele çocuk okulu başarabildi ise, o anne babanın sevincinden ve gururundan geçilmez. Sonra kurslarda, özel Profesörlerin yanlarında hazırlayıp kaliteli bir meslek ve okulu kazandırmaya çalışırlar. Fakat bu anne babanın dert ve sıkıntıları bundan sonra başlıyor.

            Gençlerde akıl değil, hisler duygular hakim olduğu için ve bu çocuk maneviyattan ders almayıp günah ve sevaptan haberi olmadığı için, artık ders çalışmaları ile ilgili anne babanın tavsiyelerini dinlemez, okulda dersten fazla kız arkadaşlarına bağlanır, ya onlarla gayri meşru hayat geçirmeye başlar veya hayat arkadaşı olacak birini kendine seçer, onlar biri diğerine söz verip düğüne kadar nikahsız bir hayatla okullarını bitirmeye çalışırlar, okulları bittimi düğünü yaparlar, anne ve babalarından uzak yalınız menfaatlerini düşünen, egoist bir hayat yaşamaya başlarlar. İşte İslam kültürüne sahip anne baba ile, materyalist anne babanın yetiştirdikleri evlatlarının kısaca hal ve ahvalleri.

Abdülkadir Haktanır

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: