Arka Sıra Değil Orası

Haklısın; Allah’ın sevdiği, çok sevdiği, daha çok sevdiği ve  hiç sevmediği kulları vardır, evet..

Doğrudur; iman eden ve takvaya sarılanları;

Namazını hem de ilk vaktinde kılanları

Zekatını dosdoğru verenleri

Dahası varlıkta da yoklukta da bağışta bulunanları

Öfkesini yutanları

İnsanları bağışlayanları

Günahta ısrar etmeyip tevbe edenleri sever, çok sever.

Senin tabirinle ön sıralarda oturanlar, gözde olanlardır onlar.

Ve fakat acaba bu gözde kullar her dâim bir elleri yağda bir elleri balda mı yaşarlar?

Acaba hiç sıkıntı yüzü görmezler mi?

Duâları dâima ve ayniyle mi kabul görür hep?

Ne isteseler olur mu?

Dünya onlara kesintisiz güler mi?

Bilakis..

En büyük sıkıntıları, en sevgili olanlar; peygamberler ve Allah dostları çekmiştir hep.

Dert kötü bir şey olsa Allah onu sevdiklerine vermezdi.

İyidir dert..

Ruhun inkişafına vesile olur..

Rahmet-i İlahiyenin kucağına atar

Kalbi inceltir

Dünyaya bedel âhirete baktırır

Temizler, paklar, parlatır duyguları

Zaten Allah dostunun Allah ile pazarlığı olmaz. Muhabbeti koşullu değildir. Ondan gelen hoştur, baş-göz üstünedir.

Yakup’tur Allah dostu; yıllarca Yusuf’unun hasretiyle yandıktan sonra Bünyamin’ini de kaybedince tıpkı Yusuf’u yitirdiğinde dediği gibi “Bana düşen güzel bir sabırdır”diyebilendir.

Oğlu, peygamberliğine biat etmediği halde (hâşâ) Rabbisine küsmeyen Nuh’tur.

Babası iman etmediği halde tebliğ vazifesinden vazgeçmeyen İbrahim’dir.

En sevgili amcasının hidayetine vesile olamayan Muhammed’dir sallalahu aleyhi vesellem.

Onlar Rablerinin rahmetini ittiham etmediler. Merhametinden, hikmetinden kuşkuya düşmediler. Kendi merhametlerini, onun merhametinden ileriye sürmediler. İmtihanlarının ağırlığından şekva etmediler.

O Allah’tır bildiler.. Abes iş yapmaz, zulmetmez!.. Rahmeti her şeyi, herkesi kuşatır.

Bir hasene işleyene onun on misli veya daha fazlasını veririm. Bir fenalık edene de onun bir misli verilir yahut mağfiret ederim. Bana bir karış yaklaşana ben bir arşın ve bir arşın yaklaşana da bir kulaç yaklaşırım. Bir kimse bana yürüyerek gelirse ben ona koşarak gelirim, teveccüh ederim. Bana şirk koşmayan bir adam yer yüzünü dolduracak günah ile bana kavuşsa, ben o kimseyi o kadar mağfiret ile karşılarım” buyuran bir Rabbimiz var. Hiç merhametinden şüphe olur mu?

Şimdi sana bir bakalım;

Hayr-ı mahz olan vücud libasını giydirmiş, yokluktan varlığa çıkarmış.

Hassasiyetli bir hayat ve onun bütün levâzımatını vermiş

Rûy-i zemin kadar büyük bir sofra-i nimeti, bir temaşagâhı gözünün, kulağının, midenin, aklının, önüne sermiş,

Kocaman bir kalb vermiş sana; kâinat kadar sevebilir..

Seni insan etmiş, hem de ne güzel bir insan..

Ve bütün nimetleri nimet eden imanı ve islamiyeti nasip etmiş

Hem de hiç beklenmeyen şerâit dahilinde..

Üstelik bütün nimetlerin fevkinde olarak muhabbetini tattırmış, daha ötesi var mı?

Sen ki “Allah böyle buyurmuş” dendi mi akan suları durdururdun..

O oturduğun yer arka sıralar olabilir mi?

Seni gözden çıkarmış, seni sevmemiş olabilir mi?

Sevmiş hem nasıl ki hidayetiyle rızıklandırmış..

Bu kadar nimetlere karşı “niçin duâm hemen şimdi ve benim istediğim gibi kabul olmadı?” denilebilir mi?

Senin hakkın naz değil niyazdır nazlıcık..

Üstelik de her duâya cevap verdiğini, hiç bir duayı zâyi etmediğini bilirken..

Kesin bilgi: bizim için nasıl hayırlısı ise öyle olduruyor iken..

Zaten duâ edebilmek asıl güzellik ve bizâtihi  nimet iken..

İşte canım  evlatcık, duâ gibi bir hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma, ona yapış, a’lâ-yı illiyyin-i insaniyete çık!

Ne dünyaya gelişinden, ne Allah’a abd olmaktan, ne duâlarından pişmanlık çekme!

Duâlarına cevapların çok hikmete binâen tehir edilmekliğinden küsme!..

“Kuşluk vaktine ve sükûna erdiğinde geceye yemin ederim ki  Rabbin seni bırakmadı ve sana darılmadı.” Duhan: 1-3

Şeyma Gür – Nuraniyyat