Asr-ı Saadet’in Medya Gücü!

Hz. Aişe’den:

“Resulullahın şöyle dediğini işittim:

– Hassan, müşrikleri hicvetti.

Böylece hem şifa verdi. Hem de şifa buldu.(Müslim/Fezailussahabe, 157)

Günümüzde medya, yasama, yürütme ve yargı gücü yanında 4. güç olarak ortaya çıkmıştır. Kamuoyu oluşturmakta en büyük rol, medyanın elindedir. Medya, toplumu aydınlattığı gibi; isyana, ihtilallere de zemin hazırlamaktadır.

Ekonomileri sarsabildiği gibi, toplumları savaşın eşiğine bile getirebilmektedir.

Günümüzde medyanın gördüğü bu toplumsal işlevi, saadet asrında şair ve hatipler görürdü. Öyle ki, şairlerin bir şiiriyle, hatiplerin bir hitabetiyle toplumlar bazan çatışmanın eşiğine gelirdi. Bazen de gerçekleşmez sanılan barışlar gerçekleşir; düşmanlıklar son bulurdu. Hatip ve şairlerin fonksiyonu böylesine güçlüydü.

Şair ve hatipler, kitleleri motive de ederdi. Topluluğa yapılan saldırı ve hücumlara şiir diliyle karşılık verir, toplumu rahatlatırlardı. Böylece günümüzdeki medya savaşları gibi, o gün de şair ve hatipler arasında güç mücadelesi olurdu. Yarışmalar yapılırdı. Yarışı kazanan toplumlar, savaşı kazanmış gibi sevinirler, günlerce süren kutlamalar yapılırdı. Şair ve hatipler, âdeta toplumların milli kahramanları gibi görülürdü.

Yukarıda zikrettiğimiz hadis-i şerif, şairlerin asr-ı saadette oynadıkları bu büyük rollerine işaret etmektedir. İslâm şairi Hassan’ın, müşriklerin, mü’minlerin inançlarına yaptıkları hicivli saldırılarına verdiği cevaplarla, İslam toplumunu büyük bir gerginlikten, utançtan, yenik düşme duygusundan kurtardığı anlaşılmaktadır.

Hassan’ın cevapları, kendini rahatlattığı gibi, arkasında onu destekleyen müslüman kitleyi de sevince boğmuş; onurlarını kurtarmış, başlarının önlerine eğik düşmesini önlemiştir.

Peygamberimiz, müslüman şair ve hatiplere büyük değer verirdi. Onları İslam düşmanlarının sözlü saldırıları karşısında öne sürer, duasıyla desteklerdi. Hizmetlerini hep takdir ederdi.

Bir gün Kabeyi tavaf ederken, şair Abdullah bin Revaha, Peygamberimizin önünde, müşrikleri zemmeden şiirler okumaya başlayınca, Hz. Ömer dayanamamış; “burada da mı şiir?” diyerek “burası şiir okuma yeri değil, dua yeri” demek istemişti. Ancak, Peygamberimiz, bu müdahaleyi yerinde bulmadı. Hz. Ömer’e hitaben:

Bırak onu ya Ömer! İbn-i Revaha’dan sözleri, müşrikler üzerinde, askerlerin oklarından daha etkilidir, daha yaralayıcıdır, buyurdu.

Bu olay da, Peygamberimizin, asr-ı saadetin medyası sayılan şairlere ve onların sözlerine verdiği değeri gösteren bir belgedir.

Bir keresinde müşriklerden bir grup, yanlarında şairleri ve hatipleri de olduğu halde Medine’ye gelmişti. Burada Peygamberimize ve müslümanlara meydan okudular. Şair ve hatiplerine cevap verilmesini istediler. Peygamberimiz müşriklerin şımarıkça meydan okumalarına karşı şair Hassan’ı destekleyip Cebrail’in de onu teyid ettiğini ifade buyurmuştur. Hassan, müşriklerin şair ve hatiplerini edebi yönden ezici bir üstünlükle yenince, müşrikler büyük bir üzüntü içinde:

Şairleri şairlerimizden daha üstün; hatipleri hatiplerimizden daha baskın; bu müslümanlarla başetmemiz ne mümkün… diye hayıflanmışlardı.

Peygamberimiz, İslamı tebliğ ederken, en müessir metod ve vasıtaları kullanmış, mesajını geniş kitlelere ulaştırmakta en uygun zamanları ve mekanları seçmiştir.

Nitekim peygamberliğini Mekkelilere ilk duyurma girişimi, Safa tepesine halkı toplamak suretiyle olmuştur. Safa Tepesi, ancak tüm Mekkelileri ilgilendiren flaş haberleri halka duyurmak için kullanılırdı. Peygamberimiz de Mekkelilere İslâm Dinini flaş bir haber olarak duyurmuş; günümüzde ancak medya gücüyle gerçekleştirilebilecek bir duyuruyu ve kamuoyu oluşturmayı, bu yolla sağlamıştır.

Peygamberimizin İslamı duyurmada kullandığı medyatik yöntemler, sadece Safa zirvesinden ibaret değildir. Panayırlar, festivaller, şiir yarışmaları, hac mevsimleri Peygamberimizin mesajını geniş kitlelere ulaştırmak için değerlendirdiği mekanlar ve zamanlar olmuştur. Peygamberimiz panayırlarda yer alan çeşitli kabilelerin reyonlarını tek tek gezer; herbirine İslamı anlatmaya çalışırdı. İlk zamanlar onları, ortak bir paydada buluşmaya çağırırdı. La ilahe ilallah sözünde, tevhid inancında, Allah’ın birliğine imanda…

Efendimizin asr-ı saadette İslamın tebliği için kullandığı devrinin en ileri teknik ve yöntemleri, günümüzde yerini internete, TV’lere, gazetelere, dergilere bırakmıştır.

Dolayısıyla asr-ı saadette İslamın tebliğinde en ileri tekniği kullanan müslümanların, bugün de propagandanın en gelişmiş araçlarına sahip olmaları; medya alanında, haberleşme ve iletişim araçlarını kullanma sahasında zirvede olmaları, zirveyi zorlamaları şarttır.

Mehmet Dikmen

www.NurNet.Org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: