Asrımızın Dört Büyük İlahı
Günümüzde insanların peşine düştükleri, mübtelası oldukları hatta bir putperest gibi taptıkları, günümüz insanının problemi haline gelmiş 4 büyük hastalık şunlardır;
1-Her çeşidiyle, Şirk ve hurafeler.
2-Haram mal yemek.
3-Zina ve envaı.
4- İçki ve uyuşturucu.
Bunların çözümü temelde fıtrilikten, fıtrata uygun hareket etmekten geçer.
Haram mal yemenin başında riba gelir. Günümüzde bankaların iyice artması ve farklı bir çok alternatif sunmasıyla, faiz, alınıp yutulan kolay bir lokma haline gelmiştir. Kuranda ve sünnette faizin haram oluşu, kebairden olduğu sarahaten bildirilmesine rağmen, günümüzde yaygın bir sistem haline gelerek dünyanın her tarafında mütedavil hale gelmiştir. Efendimiz’in beyanları çerçevesinde riba, Allahu Tealanın harb ilan etmesine sebebiyet verecek kadar tehlikeli bir davranıştır. Faize bulaşmak, Semavat ve arz, kabzayı tasarrufunda bulunan Cenabı Hakka karşı ilanı harbte bulunmak demektir ki, böyle bir harp de netice itibariyle helaket ve felaketlerle sonuçlanır.
Bir diğer açıdan Efendimiz, Yemesine içmesine, kazancına dikkat etmeyenin duasının da müstecab olmadığına işaret etmektedir.
Allah Rasulü “saçı başı dağınık, üzerinde sefer emaresi bulunan, Ya Rab, Ya Rab şeklinde dua eden ama yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haram olan böyle birisinin duasına nasıl icabet edilir ki” buyurmaktadır.
İnsanı değerli kılan duasına icabet edilmesi olduğundan, duasına icabet edilmeyen kimse başıboş, kimsesiz ve değersiz kalır.
Günümüzde gayet derecede şayi, 2. bir problem olan harama nazar ve zinaya gelince, bu da fert ve toplumun dünya ve ukbasının mahv olmasına, insanın latifelerinin körelmesine, insandaki envarı tecellinin yok olmasına, basiretinin bağlanmasına sebep olan şeni bir fiildir. Bu açıdan müminler bunu işlemek şöyle dursun, bu şeni fiile yaklaşmaktan bile nehy olunmuşlardır.
“Sakın zinaya yaklaşmayın! Çünkü o, çirkinliği meydanda olan bir hayasızlıktır, çok kötü bir yoldur.”
Bu konuyla alakalı diğer bir ayet olan;
“Mümin erkeklere bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve zinadan korumalarını söyle! Bu, onlar için en uygun olan davranıştır. Allah yaptıkları her şeyden hakkıyla haberdardır. Mümin kadınlara da bakışlarını kısmalarını ve edep yerlerini açmaktan ve günahtan korumalarını söyle.Yine söyle ki mecburen görünen kısımları müstesna olmak üzere, zinetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini yakalarının üzerini kapatacak şekilde örtsünler.”
Ayet-i kerimesinde, dini vecibelerin hakkıyla yerine getirilebilmesi, şeytanın vesvesesinden ve şehevani düşüncelerden kurtulmanın yolunun, zinanın ilk basamağı olan nazarı terketmeye bağlı olduğu ifade ediliyor.
Efendimiz, zina ve harama nazarla ilgili muhtelif halleri şu şekilde tasvir etmektedir:
Ebu Hureyre’nin (r.a.) anlattığına göre: Hz. Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: “Allah, Adem oğluna zinadan nasibini takdir etmiştir. Hiç şüphesiz bu akıbete erişecektir. İmdi göz zinası bakmaktır, dil zinası da konuşmaktır. Nefis temenni eder ve iştahlanır. Tenasül uzvu ise bunu ya tasdik eder gerçekleştirir, yahut (bırakarak) yalanlar.”
Efendimiz Hz. Ali’ye
“Ey Ali! Bir bakışın peşinden tekrar bakma (birinci bakışına ikinci bakışını ekleme)! Çünkü birinci bakış, senin hakkındır (kasıtlı olmadığı için birinci bakışında sana bir şey yoktur.) İkinci bakış ise, senin hakkın değildir (kendi isteğinle olduğu için ikinci bakışında sana günah vardır.“
Üstad Bediüzzaman Said Nursi 15-20 yaşlarında, Van’da Tahir Paşa’nın sarayında altı ay kadar kaldığı hâlde, onun kerimelerini bir türlü tanımıyordu, iki üç günlüğüne gelip o saraya misafir olarak yerleşen başka bir hoca ise kısa zamanda onları birbirinden tefrik etti, aynı şekilde 20-25 yaşlarında İstanbul’a geldiğinde, Çamlıca’da Yusuf İzzettin’le birlikte onun köşkünde kalırken, çoğu zaman geze geze Üsküdar’a inip, oradan kayıkla karşı tarafa geçerlerdi, Haliç’te kadın-erkek, çoluk-çocuk şarkı söyleyip saz çalmak için sahile döküldükleri hâlde, bir kerecik olsun göz kapağını kaldırıp onlara bakmıyordu.
Kendisine neden bakmadığı sorulduğunda da, kaçamak bir cevapla, “Ben âlim olmanın izzet ve onurunu koruyorum.” demişti. Oysa o, mehâfetullaha (Allah korkusu) ve mehâbetullaha (Allah saygısı) o kadar kilitliydi ki, hayatını sürdürdüğü kalb ve ruh ufkundan öyle şeylere bakılmazdı ve bakmadı. Bu konumda bulunan, tebliğ ve irşad vazifesini üstlenmiş kimselerin, harama nazarları dine, ilme, davaya, bütün mukaddesata karşı bir hıyanet sayılır ve bu durumda olan hain de hiç bir sırra vakıf olamaz.
İbni Abbas hz. konuyla alakalı “O, gözlerin hain bakışını ve kalplerin sakladığı bütün şeyleri dahi bilir.” ayetini de harama nazar etmek şeklinde tefsir etmektedir.
Toplumu ifsad edip, toplumda onarılması, tamiri çok zor derin yaralar açan bir diğer sıkıntı da içki ve uyuşturucudur. Kur’an-ı kerim’de
“Ey iman edenler! Şarap, kumar, putlara kurban kesilen sunaklar, fal okları, şeytana ait murdar işlerden başka bir şey değildir. Bunlardan geri durun ki felâh bulasınız.”
şeklinde, şeytan işi bir pislik olarak anlatılan içki, hadislerde de çok ağır bir dille kınanmaktadır.
“İçki mübtelası olan putperest gibidir.”
Bir diğer yönüyle içki içmek, diğer maasiden farklı olarak, insanın hayru hasenatının, salih amellerinin yok olmasına sebebiyet veren bir masiyettir. Efendimiz, içki içenin 40 gün namazının kabul edilmeyeceğini bildirmiştir:
“Sarhoş edici bütün maddeler içki sayılır. Sorhoşluk verici bütün içkiler de haramdır. Kim onu sarhoş oluncaya kadar içerse, Allah onun kırk gün namazını kabul etmez. Tevbe ederse Allah dilerse bağışlar. Tekar içki içmeye başlarsa, Allah, bunlara tinetul-habal içirmeye ahdetmiştir. “Tinetu’l-Habal nedir?” diye sorulunca: “Cehennemliklerin (vücudlarından, çıkan) terleridir!” diye cevap verdi. İçkinin haram olduğunu bilemeyecek kadar küçük yaşda bulunanlara içki içirenlere de Cenabı Hak bu şekilde muamelede bulunacaktır.”
Ayrıca Efendimiz içki içilen sofraya oturmaktan da nehy etmiştir:
“Allaha ve Ahiret gününe iman eden kimse içki içilen sofralara oturmasın.“