Asrın Manevi Mimari Bediüzzamanın Kimdir?

-Bediüzzaman eşi ve benzeri olmayan zamanın harikası demektir.  Bu ismi ona daha 16 yaşında iken büyük hocalar âlimler takmışlar.

-İşte bu zat, dünyada bütün dinsizlerin ortaya koydukları fikir ve doktrinleri bozup mahv edecek güçte olan Risale-i Nur isimli 14 cilt kitabı yazdı.

Şu halde, kendine acıyan vicdan ve hamiyet sahibi kız ve erkek, herkesi bu kitapları okumaya davet ediyorum! Gelin batıdan gelen ”Materyalist ve Natüralist” markalı bulaşıcı hastalığa karşı gelmek için, tecrübe edilmiş çok te’sirli tiryak gibi bir ilaç olan bu eserlerden istifade edelim. 1878-1960 yılları arasında Türkiye de yaşayan Bediüzzaman Hazretlerinin, zor günlerde yazdığı Risale-i Nur eserleri eşsiz eserlerdir. Milletlerarası seviyede kabul gören  bu eserleri bizde okuyalım ve  dersimizi almak için o kitaplar okunduğu dershanelere, biz de koşarak gidelim. Oralarda nur sîmalı kardeşlerle karışıp, onların o güzel ahlaklarından istifade etmeye gayret edelim, Çünkü bu zamandaki imansızlık ilimden geldiğini çok iyi fark eden bu zat, fenleri de çok iyi çalışıp, kitaplarını da ona göre yazmış. Bu zamanda imansızların oyunlarını, ancak bu zatın eserleri bozup perişan ediyor.

Bu zatın eserleri bütün dünyadaki materyalist felsefecilerin oyunlarını bozdu. Hatta tüm dünyada yaşayan insaflı ehli ilim, bu eserlerdeki hakikatleri, dünyanın bir çok yerinde yapılan sempozyumlarda kabul ettiklerini bildirdiler.

Diyeceksiniz, nasıl olur fenlerin tümünü bilsin? Evet bilmiştir ve İstanbul’un Fatih semtinde, o zamanki ismi ile, Şekerci hanın dış duvarına büyük bir tabela asarak, “Burada her soruya cevap var. Fakat biz hiç kimseden soru sormuyoruz” diyerek, her ilim dalındaki ilim adamlarının sorularına cevap verebilmiştir. İlahiyat şöyle dursun, Fen, Kimya, Biyoloji, Matematik, Cebir ve tüm diğer ilimlerin cevaplarını rahatlıkla verebilmiş bir zatı muhteremdir bu Bediüzzaman Hazretleri. o zaman ki gazeteler bu hadiseyi gazetelerine başlık yapıp neşretmişler.

İşte bu Zatın keşfettiği hakikatlere dünya hayran olup, istifade etmeleri için bu eserleri kendi dillerine tercüme ederek, şimdiye kadar dünyanın 60 diline tercüme edildi. Hal böyle olunca, bizde ki ateistler tarafından önümüze serilen şüphelerden ve kafamıza aşı yapmak istedikleri çeşitli küfür tohumlarından kendimizi ve neslimizi kurtulmak için, kendi öz memleketimizin malı olan bu kitapları arayıp bulmalıyız. Onları çekinmeden okumalıyız. Bediüzzamana ve onun eserleri olan Risale-i Nurlara, Dünya ilimlerini tahsil eden çeşitli dallardaki profesörler  hayran kalarak methediyorlar. Hatta bizim Profesörlerimizden biri olan Suat Yıldırım bey 10 sene önce bir sempozyum da dedi ki: Araştırdık,  Türkiyede on milyon nüfus bu kitapları okuyormuş. Çünkü bu kitaplar insanlar üzere harika tesirini gösteriyor..

Evet! Bu kitaplardır ki, bu tehlikeli zamanda insanı küfre düşmekten koruyor. O küfürdür ki insanı ebedi cehennemde yanmasına sebep oluyor. Biz ne yapıp yapıp bu kitapları çokça okuyalım ve önceki olumsuz hayatımızı terk ederek ibadetimizi yapmaya gayret edelim. Yoksa, cehennem gibi bir ateşte yanmaya, yaptığımız günahlar bize sebep olabilir.  Ortaya serdiğim temsillerden anladık ki, bu dünyada insan için imansızlıktan ve günahlardan daha tehlikeli hiçbir şey yoktur. Bunun için insan gaflet sayesinde kendine düşen vazifeyi terk edip, yalınız  şahsi menfaatini düşünmemeli, başkalara karşı insana yakışmayan bir nemelazımcılığa düşmemeli.

Biz bugün öyle bir günde yaşıyoruz ki sözümüz geçtiği kimselere Allah’ın emirlerini tavsiye etmek, yasaklarına karşı onu ikaz etmek, Biz Müslüman’lara farzların üstünde bir farzdır. Çünkü “ âhirete müteallik işlerde küçük bir şey, küçük değil büyüktür”. Peki niye büyüktür? Çünkü ebedi ve sonsuz ve mutluluğa ve örneği  görülmemiş bir hayata yardım etmiş olduğumuz için, o küçük şey çok büyüktür. Biz bugün nasıl maneviyattan uzak bir hale düştüğümüzü daha iyi anlamak için, şöyle bir misal vereyim: Bir kimse arkadaşının boynunda bir yılan veya akrep görse, onu çekmeye uğraşmasa, “Ayyy sana ne kadar yakışıyor, bu gerdanlığı nerede, kaça aldın dese?” Ne kadar ayıp ve insanlığa yakışmayan bir iş yaptığını anlarsın:

Aynen onun gibi, herhangi samimi arkadaşımız da, insana yakışmayan herhangi alışkanlığında kendini görsek, veya imanında hafif bir şüphe, olduğunu anlasak, onu ikaz etmezsek, kafasındaki lekeyi silmeye uğraşmasak, yukarıda bahsedilen akrep ve yılanı arkadaşının boynunda bırakmaktan bin defa daha fazla zararlı bir davranış sergilemiş oluruz.

Evet! Ateistler ile dalalete düşenler, hayatlarını mezara kadar bildikleri için, onlar dünya hayatlarında kendilerini tatmin etmekten başka bir şey düşünmezler. Mesela bir ateist için, hile yapması, çalması, aldatması normaldir. O herif bu kötülükleri yapmaması için aptal olması lazım. Eğer   yapmıyorsa, ya onda ailesinin dindarlığından kırıntılar var, veya saflığından ötürü  çalmıyor, kötülük yapmaya çalışmıyor.  Bunu mantığımız bize böyle gösteriyor. Çünkü madem onun inancına göre her şey ölümle bitiyor, o ölüm de ne zaman geleceği hiç belli değil “Belki bu gün belki yarın belki yarından da yakın” olduğu için, onun gibi imanı olmayanlara, birer birer biten günler çok ağır gelir. “Ayyy” bu günüm de gitti zevkimi alamadım diye hayıflanır. O, menfaatinden başka şeyi tanımaz. O imansız, öz kardeşini bile menfaati için sever, menfaati bittiği yerde, kardeşine karşı sevgisi de biter.

Çok şaşardım böyle imansız insanlardan sahtekârlıktan başka bir şey bekleyenlere! Çünkü hiç kimse karşılıksız iş yapmaz. O karşılık, ya maddi veya manevi olacak. Bu bahsedilen kimseler madem ki maneviyata inanmıyorlar. O zaman buradaki geçici zevklere müpteladırlar, süfli bile olsa, onlar onun peşindedirler. Onun için, inancı olmayanlarda akıl yılan gibi olur. İnsanı yılan seviyesine düşüren onun başındaki akıl, menfaatinin hatırı için,  zehrini kime soksun diye düşünür, başkasının derdi ile kat’iyyen uğraşmaz, onu o kadar zahmetle büyüten öz annesini bile, yaşlı ve hasta zamanlarında bakmaz. O zavallı anne, evladı için seve seve uykusunu bozuyordu ama onun o imansız evladı kendi rahatı için annesini huzuru olmayan huzur evine atar. Ne yazık ki bir gün onun evladı da ona daha beterini yapacaktır. Ondan sakın hiç şüphe etmeyin ha! Burada olmasa bile âhirette bin beterini görecektir. Dinimizin ölçüleri bize böyle gösteriyor.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: