Atomların bir halden başka bir hale geçmesi hakikatı

Tahavvulat-ı zerrat hakikatı

Otuzuncu Söz’ün ikinci maksadı “Tahavvulat-ı Zerrata Dair” bir ibareyle başlar.

         Tahavvulat-ı zerrat; Nakkaş-ı Ezeli’nin Kelam-i Kudreti, kitab-ı kȃinatta yazdığı ȃyȃt-ı tekviniyenin hengȃmında ki ihtizazatı cevelanıdır. Yoksa Maddiyyun ve Tabiiyyunların tevehhüm ettikleri gibi tesadüf oyuncağı ve karışık  ve manasız  bir hareket değildir.” Sözler: 547

         “Tahavvül” kelimesinin lügatte karşılığı “bir halden diğer hale geçme, değişme, dönüşme, değişiklik” olarak belirtilmektedir. Zerrelerin tahavvülleri, yani bir halden başka bir hale geçmeleri. Bu, aslında varlığın, hayatın, kȃinat denen büyük bilmecenin çözümü yolunda, önemli ipuçları bulunduran muhteşem bir sırdır. Çevremizde gördüğümüz taşlar, ağaçlar böcekler ve binlerce farklı türden hayvan; ay, güneş ve yıldızlar nasıl oluşmuş ve oluşturulmaktadır?

         Sen: “Kimsin, necisin, nereden geliyorsun, nereye gidiyorsun?” gibi insanın kendi varlığını anlamak niyetiyle yola çıktığında önüne çıkan en önemli problemlerin halledilmesi de zerrenin hareketini anlamakla başlayacaktır. Zerre en temel yapı taşı, parçalanmayan en küçük parçacık, eşya binasının en küçük tuğlası olduğuna inanılan temel unsur şeklinde anlaşıla gelmiştir.

         Hatta en yakınımızda kendimize ait hissettiğimiz bedenimiz ne şekilde oluştu ve halen oluşumu nasıl devam etmektedir? Daha bunlar gibi pek çok soru o durum bize atfediyor, bizim için sır olan bunları  anlayabilmek, bunları, yani eşyayı çözebilmek idrak sahiplerinin içini kemirmekte ve büyük bir merakla onları peşinden koşturmaktadır.

          Evet Allahın Varlığını ispat eden deliller sonsuz olduğu halde, zavallı gafil insanların çoğu: Hani nerede göster bana Allah’ı, olsa idi görünürdü manasına benzer safsatalarla kendini avutmaya çalışıyorlar. Bu zavallılar niye görmüyorlar? En az 2-3 günde bir defa her camide ölenlerin haberini veren salatlar okunuyor. Bir habere güre,  dünyada her gün 600 bin kişi ölüyormuş, 750 bin yavru de yeni dünyaya geliyormuş! Madem tüm doğan insanlar, günü belli olmayan bir günde ölüyorlar. Ve onların o öleceği gün, hiç şüphe götürmez ki, bir gerçektir. Madem  Allahın kanunlarına uymayan o gafiller de bir gün ölecekler. Madem ki, hakikatlere ön yargısız bakan kafası çalışan biri olduğunu bunu gösteriyor. O halde çok merak ediyorum, acaba bu gafilleri o korku nasıl uyandırmak için inkar edilmez bir sebep olmuyor.

         Bizim nazarımızda her şey, yoktan var eden Yüce Allah’ımızı gösteriyor, Bunları teker teker saymaya imkanımız yok. Biz bu varlıkların, bize göre makro su olan güneşi sayıp, mikrosu da atom olan bu iki varlıklardan birer misal vermek istiyoruz:

Güneş dünyamızdan 1.300.000 kat daha büyük olduğu halde hava boşluğunda kendi ekseninde dönerek hiç alt tarafında dayağı olmadan durabiliyor ve dönerken de kendi ekseninde dünyamızı da döndürüyor. Dünyamız güneşten kopmuş bir parçadır diyenlere soruyorum? Şimdi acaba dünyamızda olan madenler: Petrol, Bakır, Altın, ve insanın ihtiyacı olan bir çok maddeler şimdi güneşte var mı? Şimdi güneşte hidrojen maddesinden başka yoktur. Güneşten koparken  bu maddeler olmayabilir. Fakat bizim her ihtiyacımızı karşılayan Allah onları de ondan sonra bize ihtiyacımız olduğu için bize ihsan etmiş.   Bir astronot Profesörün bize verdiği bilgiye göre: Güneşin kendisindeki ısıyı koruması için: Güneşte saniyede 570 milyon hidrojen bombası patlıyormuş.

         Atomun küçüklüğünü anlamak için de: İnsanın vücudunda 60-80 trilyon hücre mevcut. Her hücrede 1 milyon protein,8.000 amino asit, 5 element, 40 000 atom bulunuyormuş. Her hücrede 15 bin D.N.A molekülü, bir okadar da R.N.A molekülü. olduğunu bizlere İlim adamları diyor: bu moleküllerin insan vücudunda yaptıkları faaliyeti yazabilsek 1.000 cilt kitap 1.000’er sahife yazmamız lazım olduğunu bildiriyorlar.        

         Şimdi sizden soruyorum? Vücuttaki hücre ve hücrenin içinde bulunan o hayati maddeler kendi kendine mi oluyor? Bir misal ile bunu de açıklayalım, “Avrupa da ki meşhur bir Fabrikaya bir usta girdi: Ustanın akılı yok, gözleri yok, kulakları yok. Halbuki o ustanın yaptığı güzel işler herkesi şaşırtıyor. Şimdi biz ne diyeceğiz? O usta o işleri kendinden mi yapıyor? Yoksa ona başkasi mi yaptırıyor? Kardeşler: O işleri o aptal kimse kendi kendine yapamaz? O işleri ona Başkası yaptırıyor…

         Yani madem ki kainatta her şey atomdan oluyor.  O işleri atomlar kendinden mi yapıyor sorusuna?  YOK YOK kardeşler.O işleri aptal atom yapamaz. Her akılsız atoma ve iradesiz her şeye Allah emrediyor ve onlar da yapıyorlar, Allah İnsanı imtihan etmek için, insan acaba kendine güvenip onu yapacak mı? yoksa O ona o kabiliyeti verdiği için Şükür mü edecek: Bunun için bu insana iradeyi Allah vermiştir kardeşler.

          Araştırıp incelerseniz göreceksiniz ki: Fenni buluşların %60 ı müslümanlar tarafından yapıldı. Ne zaman Müslümanlar İslamiyeti yaşamışlar Allah onlara öğretmiş ve Müslüman alimlar çok buluşlar icad etmişler. Onlardan biri tıp dalında dünyada en meşhur “İbni Sina” Avrupalılar adını değiştirmişler “ewi cenna” yapmışlar. İbni Sina, Tıbbın dışında 29 ilim dalında bilgisi var imiş. Evet Müslümanlar çok buluşlar gerçekleştirmişler. Fenni icadların  %40 de Avrupalılar tarafından bulunmuş.  Aşağıda göreceksiniz, onların fikirlerine göre o atomları Allah icad etmemiştir kendi kendine olmuşlar derler.

        Evet! Atomla ilgili buluş ve fikir yürüten meşhur adamların gururundan yanından geçilmez, boşuna gururlanıp övünmek için, Atomun buluşu ile ilgili Avrupa bilginlerin fikir ve tarihlerini size sunacağım.

          Evet kardeşler! İnsanlık tarihinde en küçük yapı taşlarından oluştuğu fikri çok eskilere dayanmaktadır. Thales isimli feylesofa göre yeryüzündeki her şey sudan, Pythagoras isimli başka bir feylesofa göre sayılardan oluşmaktaydı. Empedocles isimli diğeri dünyanın ateş, hava, su ve toprak gibi dört temel unsurdan (Anasır-ı Erbaa olarak meşhurdur) meydana geldiğine inanmaktaydı. Anaksagoras isimli diğer biri her şeyin başlangıçta parçalara bölünmeyen tohumlardan meydana geldiğini iddia etmekteydi. Bütün bunlar M.Ö. 600 yıllarda cereyan etmekteydi. M.Ö. 400 yıllarda ise Democritus isimli meşhur bir feylesof, dünyadaki her şeyin daha ufak parçalara ayrılmayacak ve görülmeyecek kadar küçücük parçacıklardan oluştuğunu belirterek bunları “Atom” diye adlandırmıştır. Bu nedenle Democritus yıllar sonra ortaya konacak olan atom teorisinin de babası kabul edilecekti.        

         Aslında insanların asırlar boyunca anlamaya çalıştığı varlık, kȃinat, benlik gibi mefhumların hallinde, maddenin hallediliş şekli önemli bir yer tutmaktadır. Bunu anlamak için, maddenin parçalanması, analiz edilmesi, var olduğu düşünülen temel yapı taşlarına ayrılması gerektiği için üzerinde durulmuş. Ancak bu çalışma ile madde boyutunda ki sırların bir kısmı çözülmüş .        

Yıllarca, insanoğlunun hasretiyle yandığı eşyanın sırrını çözme arzusu ile geçerek temel yapı taşı olduğuna inanılan atomla ilgili pek çok farklı modeller ortaya konmuştur. Democritus ve Aristoles’in dile getirdiği atom fikri 1800’lerde İngiliz Jhon Dalton tarafından bilimin diliyle ciddi bir şekilde ifade edilmiştir. En son 1911 yılında Rutherford, proton ve notrondan oluşan bir çekirdek ve etrafında yer alan elektronlardan oluştuğu ifade ettiği bir atom modelini ortaya koydu.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: