istanbul tarafından yazılmış tüm yazılar

Dünya TV’den Bediüzzaman’a özel program

Vefatının 51. Yıldönümü münasebeti ile Türkiye’nin ilk özel Kürtçe kanalı Dünya TV’de özel program hazırladı.

Bîranîna Bedîuzzeman (Bediüzzaman’ı Anlamak) adlı programın ilk bölümü bugün ekranlarda olacak. Program çerçevesinde Bediüzzaman Hazretlerinin talebelerinden Abdülkadir Badıllı ile Mirza Mehmet Demir, Bahattin Karataş, Mehmet Dinçer, Molla Zeki Bilgin, Prof. Dr. Ahmet Bedir, Prof Dr. Kadri Yıldırım, Yrd. Doç. Dr. Ahmet Ceylan, Yrd. Doç.Dr. Zübeyir Akçe, Dr. Vehbi Şahinalp, Abdulkadir Menek ile röportajlar yapıldı.

Programda Bediüzzaman’ın “3 büyük düşmanımız var: Cehalet, Fakirlik (zaruret), ihtilaf” bunlara karşı sanat, marifet ve ittifak silahi ile mukabele edeceğiz” sözü ile ne anlatılmak istendiği üzerinde duruldu. Program çekimler çerçevesinde Bediüzzaman Hzaretlerinden günümüze ulaşan ona ait emanetlerde ekranlara gelecek. Programın ilk bölümü bugün saat 19:05’de ekrana gelecek. Program gelecek haftalarda ise Cuma günü saat 18:30’da yayınlanacak.

samanyoluhaber.com

“Kadının adı yok”, peki ya değeri?

“Kadının Adı Yok” diyerek, kadının değerini yok eden malum zihniyete bir nazire olsun diye koydum bu başlığı.

Modernler kadını evden çıkartıp, evini yıktılar. Kadını ikna etmek için, evini ona “Bu senin zindanın” diye tanıttılar. Bu şeytani telkine aldanan modern kadın evi terk etti.

Modern kadına ev yerine önerdikleri şey ne? Sokak, cadde, süpermarket, kulüp, dernek, fabrika, daire, dükkân, ofis vesaire vesaire… Ama bunların hiç biri evin yerine geçmedi. Kadın eve düşman dışarıya hayran edildi. Fakat dışarı onu korumadı. Koruyamazdı da. Onu dışarı çağıranlar zaten korumasız kalsın, savunmasız kalsın diye çağırmıştı. Onu dışarı çağıranlar, onu metalaştırmaya can atanlardı.

Kadın onlar için süslendi, boyandı, pudralandı. Onlar için harcadı parasını, zamanını, hayatını. Onlar, içerden çıkarıp dışarının malı ettikleri her kadını yağlı ve bağımlı bir müşteri olarak alkışladılar. Nitekim öyleydi de. Kadın artık kazanmak için harcıyor, harcamak için kazanıyordu.

Önce anneliğini unuttu. Zira kendine yabancılaştı. Zaten dışarlıklı bir hayatın yoğunluğunu hiçbir kadın annelikle birlikte kaldıramazdı. O nazenin omuzlara bu ağır gelirdi. Öyle de oldu. Yıktıkları evin yerine pansiyonu koydular. Yıktılar dedimse, damını duvarını yıktıklarını kastetmedim elbet. Bu mecazen bir yıkımdı. Evin misyonunu yıktılar, tıpkı kadının kadınlık misyonunu yıktıkları gibi.

Artık evler iki kişilik pansiyondu. Baba işe anne işe çocuk kreşe; oh ne ala memleket! Siz buna ev diyebilecek misiniz? Zaten olmadı da. Önce çocuk sayısını azaltmaya ikna ettiler. Zaten evinden çıkardıkları kadın, buna mecburen ikna olmak zorundaydı. Başka türlü yapamazdı. Kendisini dışarıdan koparak her şey ayak bağıydı. Bu çocuk için de, hatta eşinden “hanımlık” bekleyen koca için de geçerliydi.

Evsizliğin merkezi olan Batılı toplumlarda kadın doğurmuyor. Geçenlerde Kıbrıs Rum yönetimi her doğum için 60 bin dolar vereceğini açıkladı. Biliyorum yine ikna edemeyecekler. Çocuğu angarya gören bir kadını doğurmaya nasıl ikna edebilirsiniz. Dahası, “kamu malı” haline getirilmek için içindeki anne öldürülmüş olan modern kadın, fıtratın haykıran sesini, taş kesilmiş kalple nasıl duysun?

Eline köpeğin zincirini tutuşturdular ve “çocuk yok, köpek olsun” dediler. Modern kadın farkına varmadan köpeği çocuğun yerine koyuverdi. Çocuğun kahrına katlanmamak için evden kaçan modern kadın köpeğin kahrına katlandı. Tıpkı bir kocanın kahrına katlanmamak için evi gözden çıkaran modern kadının, kocalık sorumluluğunun hiç birini taşımayan bir sürü sorumsuz ve iffetsiz erkeğin kahrına katlandığı gibi.

Müslüman kadını önce birinci evi olan tesettürü, sonra ikinci tesettürü olan evi koruyor. Bu Allah’ın kendi talimatına uyan kadına bahşettiği bir lütuftur.

Evet, İslami tesettür birinci evdir. Bazıları İslami tesettüre “ikinci deri” gibi bakarlar. Bu ifrattır, aşırılıktır ve fıtrata aykırıdır. Tesettür mümin kadının sosyal ilişkilerini düzenleyen bir talimattır. Karşıt cinsle ilişki kurarken dişiliğini arka plana atar ve kişiliğini ön plana çıkarır. Bunu tesettür sayesinde yapar. Muhatabına “Benimle kişiliğim üzerinden ilişki kur” mesajı vermiş olur.

İlk ev olan İslami tesettür, Müslüman kadınla birlikte yürür. Müslüman kadın nereye giderse gitsin, o da oraya gider. İşte bu nedenle o “ev”lidir. Tesettürü alınarak dışarı salınmış bir kadın, bu yüzden evi başına yıkılmış bir kadındır.

“İlk evi” olan tesettürünü koruyamayan, “ikinci tesettürü” olan evini koruyamaz. Başta inşa edemez ki korusun. İşte bu yüzden, hakkı ifa edilen bir tesettür mucizedir.

Dünyanın kadın açısından gittiği yöne dikkatlice bakınız. Muceza derken ne kastettiğimi o zaman anlarsınız. Yine tesettürün hürriyetin sembolü olduğu gerçeği, özgürlük adı altında metalaştırılan modern kadının içinde bulunduğu sıkıntılı duruma bakınca daha iyi anlaşılmaktadır.

Kadın rahatsız olacaksa, değersizleştirme operasyonundan rahatsız olmalıdır. Kadının adı yoksa, ona bir ad konulur. Ama ya değeri yoksa ne yapılır? Değer isim gibi “koydum” demekle konulacak bir şey değil ki.

Kadını değerinden koparanlar, ona “fiyat” biçiyorlar. Zira kendilerinde değer yok, para çok. “Parayı bastırırız, alırız” diye düşünüyor olmalılar.

Kadın, değersizleştirme operasyonuna kurban gitmemek istiyorsa, euzü besmele çeksin. Çeksin de şeytanlar ondan elini çeksin.

Mustafa İslamoğlu

Bursa 4 gün Bediüzzaman’ı konuşacak

Bediüzzaman Said Nursi, vefatının 51. yıldönümünde Bursa’da kapsamlı bir programla anılacak. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarının işbirliği ile kurulan Bursa Bediüzzaman Said Nursi’yi Anma ve Anlama Platformu tarafından düzenlenecek anma programı 4 gün sürecek.

Bursa Bediüzzaman Said Nursi’yi Anma ve Anlama Platformu Sözcüsü ve Uludağ Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Fikri Pala, Bursa’da ilk kez STK’ların işbirliğinde bu kadar kapsamlı bir anma programı düzenlendiğini dile getirdi.

Bürokratlar ve din adamlarının yanı sıra Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in de katılacağı programda tüm ayrıntıların düşünüldüğünü belirten Pala, “Kur’an-ı Kerim tilavetiyle başlayacak programımızda bilim ve din adamları Bediüzzaman’ı anlatacak. Üstad’ın toplumsal yaşantıya yönelik bakışı da detaylı olarak anlatılacak.” dedi.

Platformun Bursa Kültür Vakfı, Emirsultan İlim ve Eğitim Vakfı ve Yeni Asya Vakfı gibi çok sayıda STK’nın işbirliği ile kurulduğunu anlatan Pala, programa katılımın ücretsiz olduğunu ifade etti.

23-27 Mart tarihleri arasında Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nde düzenlenecek anma programı kapsamında çeşitli sergilerin de açılacağını belirten Pala, Bediüzzaman’ın Barla, Emirdağ ve Kastamonu yılları sergisinin de görücüye çıkacağını kaydetti.

Prof. Dr. Abdulvahap Yiğit ve Prof. Dr. Ahmet Akgündüz’ün Bediüzzaman Said Nursi’nin bilinmeyen yönleri ve hayatını anlatacağını belirten Pala, Gülay Atasoy, Şükran Vahide, Rukiye Kaşlıoğlu ve Esra Nuray Sezer’in de ‘Risale-i Nur ışığında aile’ konulu birer konuşma yapacaklarına dikkat çekti. Fikri Pala, Bediüzzaman Said Nursi’yi Anma ve Anlama Haftası kapsamındaki programlarda vatandaşlara etli pilav da ikram edileceğini sözlerine ekledi.

CİHAN

“Bediüzzaman’ı anlamak” Konferansına Davetlisiniz

Bediüzzaman Said Nursi’nin 51.vefat yıldönümü dolayısı ile 20 Mart 2011 Pazar günü İstanbul’da Fatih Ali Emiri Efendi Kültür Merkezi’nde “BEDİÜZZAMAN’I ANLAMAK” isimli bir konferans düzenlenecek.

Merkezi Süleymaniyede bulunan Hamidiye Kültür ve Eğitim Vakfı tarafından organize edilecek olan konferans Beyazıd Camii İmam-Hatibi Hafız Suat GÖZTOK Hocaefendi’nin Kur’an-ı Kerim tilaveti ile Saat 20:00’da başlayacaktır.

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof.Dr.Ahmet AKGÜNDÜZ Hoca’nın konuşmacı olacağı konferansta ayrıca Şiir ve Sinevizyon sunumları gerçekleştirilecektir.

 

Cuma Sohbetleri

Dr. Ahmet Çolak Ağabey’in anlatımıyla, İşaretül İ’caz’daki Bakara suresinin 3. ayeti olan “onlar gayba iman ederler, namazlarını ikame ederler”  tefsirini ve   bu ayetteki herbir kelimenin birbiriyle olan bağlantısını, Kur’an’ın mucizevi özelliğini gösteriyor.

Özellikle imandan hemen sonra diğer ibadetlerden ziyade direk namazı zikretmesinin ve namaz kelimesinin neden geniş zaman kipiyle getirilişi ve kılmak kelimesi yerine “ikame etmek” kelimesinin kullanılmasındaki hikmeti beyan ediyor.

“İman, Sa’d-ı Taftazanî’nin tefsirine göre; “Cenâb-ı Hakkın, istediği kulunun kalbine, cüz-i ihtiyarının sarfından sonra ilka ettiği bir nurdur” denilmiştir. Öyleyse, iman, Şems-i Ezelîden vicdan-ı beşere ihsan edilen bir nur ve bir şuadır ki, vicdanın içyüzünü tamamıyla ışıklandırır.”