Muhammed Numan tarafından yazılmış tüm yazılar

Ehl-i Sünnet müslüman ve pürmerak Risale-i Nur Talebesi instagram sayfası: risaleinurdan.vecizeler

Bediüzzaman Said Nursî’nin Hadis-i Şeriflere Yaklaşım Tarzı

BEDİÜZZAMANBediüzzaman Said Nursî’nin Hadis-i Şeriflere Yaklaşım Tarzı

Bediüzzaman hadis ilmi konusunda derin bir vukufiyet sahibidir.

Onun eserlerinde hadislerin tefsiri, hikmetleri ve iman hakikatleriyle bağlantıları geniş bir şekilde ele alınmıştır. Ancak kendisi, hadis ravisi veya muhaddis sıfatıyla değil, daha ziyade hadislerin imanî, ahlâkî ve Kur’ânî hakikatlerle irtibatını kuran bir müfessir ve müceddid olarak tanınmıştır.

Risale-i Nur’da hadisler, 1071 tane mükerrerler hariç geçmektedir. Sadece nakil olarak değil, aklî ve mantıkî delillerle teyit edilerek ele alınmış, izahları yapılmış ve zamanımızın anlayışına uygun bir tarzda şerh edilmiştir. Özellikle “Mu’cizâtı Ahmediye Risalesi” bunun en güzel misalidir. Efendimiz’in (asm) mucizelerini hadis kaynaklarından aktararak iman hakikatlerine delil getiren mühim bir risaledir.

Bediüzzaman, hadislerin sıhhat derecelerine de önem vererek, mevzu (uydurma) hadislerden kaçınmış, sahih ve hasen hadisleri esas almıştır. Bazı hadislerin, zayıf dahi olsalar, manalarının hakikate mutabık olduğunu ifade etmiştir. Ayrıca, bazı müteşabih hadisleri tevil ederek mana derinliğini ortaya koymuştur.

Risale-i Nur’da geçen şu vecize de onun hadis ilmine verdiği ehemmiyeti gösterir:

“Sünnet-i Seniyye, saadet-i dâreynin temel taşıdır ve kemâlâtın madeni ve menbaıdır.”

Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere, Bediüzzaman, hadisleri sadece rivayet boyutuyla değil, onların hayata tatbik edilmesi gereken birer nurlu rehber olduğunu da vurgulamaktadır.

Velhasıl, Bediüzzaman Hazretleri, hadis ilmine vukufiyeti ve onları iman hizmetine bir esas olarak işlemesiyle, hadisleri en kuvvetli delillerle savunan bir ilim adamı ve müceddid olarak temayüz etmiştir.

Cenâb-ı Hak, Sünnet-i Seniyye’yi en güzel şekilde yaşamayı ve yaşatmayı bizlere nasip eylesin. Âmin.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan Özel

Bediüzzaman’ın Popülizme Bakışı

Bediüzzaman’ın Popülizme Bakışı

Bediüzzaman Said Nursi popülist bir düşünür değildir.

Popülizm genellikle halkın hoşuna giden ve onların duygularını okşayan söylemleri, pragmatik ve kısa vadeli amaçlarla kullanmayı ifade eder.

Oysa Bediüzzaman’ın düşünce sistemi, tefekkürü, tezekkürü halkın geçici duygularına hitap etmekten ziyade, uzun vadeli manevi, ahlaki ve toplumsal bir değişimi hedefler. Bu değişim ve inşa süreci ahirete kadar eder.

Bediüzzaman’ın Popülist Olmamasının Nedenleri

Hakikate Dayalı Yaklaşımı:

Bediüzzaman Said Nursi, her şartta hakikati savunmuştur. Dönemin zor şartlarında ülkeyi terk etmemiş, bir köşeye çekilmemiş gerektiğinde yurt savunması için savaşmış ve Ruslara esir düşmüş bir isimdir.

Hakkın, hatır âlîdir hiçbir hatıra feda edilmez[1] diyerek hiçbir zaman popülist bir tavır sergilemediğini açıkça ortaya koyar.

Popülist olsaydı o dönemin şartları itibariyle yuvarlak ifadeler kullanır keyfine bakardı. Ama o bırakın keyfine bakmayı canından bezdirecek şeylere maruz kaldı.

Risale-i Nur’da dünya hırsı, siyaset tutkusu ve ahireti unutturan dünyevi arzulara karşı net bir duruş sergiler. Bu, popülizmin aksine, insanları yüzleşmek istemedikleri gerçeklerle yüzleştirir.

Günahlara karşı ikaz ederek kendisi de günahtan, kebairden uzak durmuştur. Sadece söylemde kalmamıştır Bediüzzaman.

Bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şübheler (neûzü billah) mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârane uzaklaştırarak susturuyorlar.

Evet günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor.”[2]

Eleştiriden Çekinmemesi:

Siyaset ve dünya sevgisine karşı yaptığı eleştiriler, popülist bir yaklaşıma tamamen zıttır.

Dünya hayatı bir oyun ve eğlenceden ibarettir[3]ayetini sıkça hatırlatarak, insanları popülist söylemlerin cazibesine kapılmamaya davet etmiştir.

Uzun Vadeli Bir Misyon:

Bediüzzaman’ın hedefi, İslam ümmetinin manevi ve ahlaki değerlerini koruması ve bu değerler üzerine bir medeniyet inşa etmesidir. Bu, kısa vadeli popülist stratejilerle değil, uzun vadeli bir eğitim, tefekkür, murakabe, tesanüt ve ihlas hareketiyle mümkündür.

Siyasi ve Maddi Çıkardan Uzak Durması:

Bediüzzaman, hiçbir zaman popülist hareketlerin yaptığı gibi maddi veya siyasi bir menfaat peşinde koşmamıştır. Aksine, hayatını zorluklar ve sürgünlerle geçirmiş, dünya nimetlerini reddetmiştir.

Üçyüz lira maaş verip, Kürdistan’a ve vilayat-ı şarkıyeye, Şeyh Sünusî yerine vaiz-i umumî yapmak teklifi..”[4]

“Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekat ve sadakaları ve bu teberru’ ve terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu.

Fakat o, tıpkı Cenab-ı Ömer’in (R.A.) dediği gibi: Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtıka-i kâinatın kalbi ve Allah’ın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtü Vesselâm’a ve yârânı olan kâmil ve vâsıllara yetişemem ve yarı yolda kalırım diyor.”[5]

Âdetâ dinimi siyasete feda etmem diyerek popülizmin tam zıddı bir tutum sergilemiştir Bediüzzaman.

Zor Gerçekleri Söylemekten Çekinmemesi:

İnsanları dünya nimetleri ve hırs yerine takva, sabır ve ahiret bilincine, şuurun yönlendirmiş ve farkındalığın artmasına çaba sarf etmiştir. Popülist söylemlerin aksine daha zor ama hakikate dayalı bir yol tercihidir bu

Köklü Bir İlmi ve Fikri Derinlik:

Risale-i Nur eserler, popülist bir tarzın aksine, derin felsefi ve tefsir temellerine dayanır. Popülist bir yaklaşımda genellikle böyle bir derinlik ve süreklilik bulunmaz.

Bediüzzaman’ın yöntemi ve mesajı, popülizmden çok farklıdır. O, insanları hoşnut etmeyi değil, hakikate ulaştırmayı amaçlayan bir rehberdir.

Bediüzzaman’ın sözleri ve eserleri, kısa vadeli değil, uzun vadeli bir manevi ve toplumsal dönüşümü hedefler böylece medeniyet-i fâzılayı hedefler. Bu Bediüzzaman için bir ütopya değildir. Bu nedenle Bediüzzaman’ı popülist olarak nitelendirmek, onun misyonunu ve mesajını anlamamak olur.

Bediüzzaman’ı anlamamak ve tanıttırmamak seküler anlayışın bir göstergesidir.

Bediüzzaman toplumun manevi bir değeri, dinamiğidir.

“Din âlimleri İslâmiyetin direkleridirler.”[6]

Toplumsal buhranlara çözüm olarak Risale-i Nur Külliyatı’nın hem bütünü hem de yapılacak özel çalışmalarla topluma mal edilmesi, değerler eğitimiyle genç nesillere rehberlik yapılmasıdır.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Bediüzzaman Cevap Veriyor (131)

[2] Lemalar (8)

[3] En’âm s. (32)

[4] Emirdağ Lahikası-1 (11)

[5] Emirdağ Lahikası-1 (84)

[6] Asar-ı Bediiyye (397)

Kaynak: RisaleHaber

Bediüzzaman Said Nursi ve Gazetecilik

Bediüzzaman Said Nursi ve Gazetecilik

Bediüzzaman Said Nursi, insanların hayatına dokunmak ve toplumun nabzını tutmak için hemen hemen her yola müracaat etmiştir. Gençliğinde hem aşiretleri dolaşmış tebliğ ve irşat faaliyetlerini yapmış hem de bunun için Bitlis’ten kalkmış tâ Şam’da Emevi Camiinde soluk almıştır.

Bediüzzaman sadece derin bir itikad sahibi âlim değil fikirlerini geniş kitlelere ulaştırmak için çaba gösteren bir mütefekkirdir. Gazeteciliği, bu amacına ulaşmak için önemli bir araç olarak görmüştür.

Bediüzzaman’ın Gazeteciliğe Bakışı

Bediüzzaman, gazetecileri “huteba-i umumî”[1] yani topluma hitap eden hatipler olarak nitelendirir.

Gazeteleri, fikirlerin kılavuzu ve yol göstericisi olması gerektiğini ifade eder. Bu düşüncesi, gazeteciliğin toplum üzerindeki büyük etkisinin farkında olduğunu gösterir. Şayet Bediüzzaman bugün olsaydı bu faaliyetlerini sosyal medya üzerinden de yapardı. Belki her saat bir lâhika yayınlardı.

Said Nursi’nin Gazetelerle İlişkisi

Farklı Yayın Politikası Olan Gazetelerde Yazılar: Bediüzzaman, farklı siyasi görüşlere sahip gazetelerde makaleler yayınlamıştır. Bu durum, onun fikirlerinin herkese ulaşması için çaba gösterdiğini gösterir. Çünkü herkese ulaşmak bir hedefidir. Bu gazetelere bakalım.

Şark ve Kürdistan Gazetesi: Bediüzzaman, Şark ve Kürdistan gazetesinde de yazılar yazmıştır. Bu gazete, o dönemde önemli bir yayın organıydı. Bölgesel etkisi büyüktü.

Kürt Teavün ve Terakki Gazetesi: Bediüzzaman’ın ilk Kürtçe makalesi, Kürt Teavün ve Terakki gazetesinde yayınlanmıştır.

Yazmış olduğu diğer gazetelerin isimleri: Mizan Gazetesi, Volkan, Sebül-ür Reşad, Misbah, Şûra-yı Ümmet, Kürt Teavün ve Terakki, Serbestî, İkdam..

Yeni Said Dönemi ve Gazeteler

Yeni Said döneminde Bediüzzaman, içtimai ve siyasi hayattan çekilerek daha çok tefekküre ve yazmaya yönelmiştir. Bu dönemde gazetelerle olan ilişkisi azalmış olsa da, yine de gazeteleri takip etmiştir. Mesela İşarat-ül İ’caz eseri sonundaki “Ecnebi Feylesofları” kısmı medyayı takip ettiğinin bir delilidir. Aynı zamanda “Musa Bekuf”tan bahsetmesi de bunu gösteriyor. Ama bir haberkolik gibi her şeyi takip etmemiştir.

“Günlük İçtimaî Hadiselerle Meşguliyet:

Çünkü talebelerinden Zübeyir Gündüzalp’in ifade ettiği bakış açısı Bediüzzaman’ın düşüncesini de gösteriyor:

“Günlük içtimaî hadiselerle meşgul olmak, kabiliyet ve İstidatlarımızın Risale-i Nur hizmetinde inkişafına mani olur. Çünkü menfi gazete veya içtimaî hadiselerle meşguliyet, bir dava adamının, davasında yetişmesine engeldir. Nur talebesi gazeteye, müsbet veya menfi olarak kendilerini ilgilendiren bir hadise var mı, diye bakar.”[2]

“Benim siyasilerle geçirecek vaktim yok. Gazeteye, “Mesleğe uymayan yerleri var mı?” diye bakıyorum.”[3] Yani İslamiyet’i alakadar eder bir gelişme var mı şeklinde bakıyor.

Risale-i Nur’da Gazetecilik

Risale-i Nur’da gazetecilik hakkında önemli tespitler bulunur. Bediüzzaman, gazetecilerin sorumluluklarını ve gazetelerin toplum üzerindeki etkilerini detaylı bir şekilde analiz eder:

GAZETECİYE KISA BİR DERS

“İ’lem (Bil) ey hitabet-i umumiye sıfatı ile gazete lisanıyla konferans veren muharrir! Sen, kendi nefsini aşağı göstermeye ve nedamet ederek kusurlarını ilân etmeye hakkın var. Fakat şeair-i İslâmiyeye zıd ve muhalif olan herzeler ile İslâmiyeti lekelendirmeğe kat’iyyen hakkın yoktur. Seni kim tevkil etmiştir? Fetvayı nereden alıyorsun?

Hangi hakka binaen milletin namına, ümmetin hesabına İslâmiyet hakkında hezeyanları savurarak dalaletini neşr ve ilân ediyorsun? Milleti, ümmeti kendin gibi dâll zannetme. Dalaletini kime satıyorsun? Burası İslâmiyet memleketidir, Yahudi memleketi değildir. umhur-u mü’minînin kabul etmediği bir şeyin gazete ile ilânı, milleti dalalete davettir, hukuk-u ümmete tecavüzdür. Bir adamın hukukuna tecavüze cevaz-ı kanunî olmadığı halde, koca bir milletin belki âlem-i İslâmın hukukuna hangi cesarete binaen tecavüz ediyorsun? Ağzını kapat!”[4]

Gazeteciliği sadece bir meslek olarak değil, aynı zamanda bir hizmet olarak görmüştür. Fikirlerini geniş kitlelere ulaştırmak için gazeteleri kullanmış ve gazetecilere önemli görevler yüklemiştir. Bediüzzaman’ın gazetecilik anlayışı, günümüzde de hem gazete hem de sosyal medya olarak geçerliliğini korumaktadır.

Bediüzzaman Said Nursi’nin gazetelerde yazmış olduğu tüm yazılara “Asar-ı Bediiyye” isimli eserde “Makâleler” bölümde görüp okuyabilirsiniz.

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

[1] Hutbe-i Şamiye (87)

[2] Bir Dava Adamının Notları (104)

[3] Bir Dava Adamının Notları (125)

[4] Bediüzzaman Cevab Veriyor (211)

Kaynak: RisaleHaber

Nurculuk ve Sol Tandans

Nurculuk ve Sol Tandans

Bir süredir yaptığım bir gözlemi yazmak istiyorum.

Oda TV ve Aydınlık Gazetesi gibi benzeri kurumlar genellikle Bediüzzaman Said Nursi ve Nur talebeleriyle ilgili eleştirel ve yıkıcı bir tutum sergiler. Yayınları, haberleri, kara propaganda resmen. Bu durumun sebepleri, ideolojik farklılıklar, tarihsel süreçler ve sosyal dinamiklere dayanır.

İdeolojik Farklılıklar

  • Oda TV ve Aydınlık Gazetesi, genelde laik, seküler, ulusalcı ve sol tandanslı bir çizgiye sahiptir.
  • Nurculuk hareketi ise dini bir cemaat yapısı olduğu için bu iki taraf arasında ideolojik bir gerilim oluşur.
  • Risale-i Nur ve Nurculuk hareketi, İslamî değerlerin toplumsal alanda korunması ve dini eğitim gibi konulara vurgu yapar. Toplumda elle tutulur, gözle görülür derecesinde İslamiyet’in ve İslami ahlakın görülmesi, yaşanması temel hedefleridir.
  • Oysa Aydınlık(!) gibi yayın organları, dini yapıların toplumsal etkisini sınırlamayı hatta ellerinden gelse dine ve dine dair her şeyi insanlıktan silmek için her şeyi yapmayı ihtiva eder. Esad’ın Suriye’de Ehl-i Sünnet Müslümanlara yaptığını görüyoruz. Ellerinde imkan olsa bu yayınlar çerçevesinde toplanan zihniyetin de Esad’tan az kalmayacağına eminiz.

Fethullah Gülen ile Karıştırma

  • Nurculuk hareketiyle, 15 Temmuz gibi bir kalkışmaya yeltenen Gülen grubu (Fetö) arasındaki ayrımların farkına varmadan ya da kasıtlı olarak, genelleştirici eleştiriler yapılması bu gerilimi artırmıştır.

Tarihsel Gerilimler

Aydınlık Gazetesi’nin kökeni, 1960’lı yıllarda Türkiye İşçi Partisi ve sol hareketlere dayanır. Bu çevreler, tarihsel olarak İslami yapılarla karşıt bir çizgi izlemiştir. İslamiyet’e dair çok ciddi bir hazımsızlığı olan bu güruh Cumhuriyet tarihi boyunca, özellikle 1950’lerden sonra İslamî hareketlerin toplumsal güç kazanması sol hareketler tarafından eleştirilmiş, bu durum Nurculuk gibi yapıların hedef alınmasına yol açmıştır. Ellerindeki imkânlarla sadece Nurculuk değil tüm İslami hareketlere saldırıya geçmiştir. Kendi yapısı da Komünist çizgiden Laik-Seküler ve anarşist bir çizgiye kaymıştır.

Siyasi Yansımalar

Aydınlık ve Oda TV, genelde dini cemaatlerin siyasete etkilerini eleştirir. Nurculuk siyasi alana etkisi ya da belirli grupların millî ve manevi değerleri koruma misyonu bu yayın organlarının görüşleriyle çatışabilir. Mesela, Nurculuğun dindar nesil yetiştirme hedefleri, bu yayın organlarının modernist ve seküler bakış açılarına ters düşmektedir. “Bediüzzaman’ın Sekülerizm’e Bakışı” yazımızı okuyabilirsiniz.

Güç ve Etki Alanı Kaygısı

Türkiye’de dini yapılar, özellikle eğitim ve sosyal hizmet alanlarında önemli katkılarda bulunur. Bu durum, seküler ve laik çevrelerde eleştirilir. Nurculuk hareketinin toplumda güçlü bir ağırlığa sahip olması, bu tür yayın organlarının eleştirel bir tavır almasına neden olur. Halbuki Nurculuğun Müspet Hareket Metod’u, asayişe ve devlet işlerine karışmayı bir nevi yasaklar. Çünkü nurculuk bir iman inkılabıdır, imani bir harekettir. Siyasi, seküler bir örgüt değildir. Çünkü nurculukta siyasetle iş yapmak esaslar arasında değildir.

Ama Aydınlık vb. çevrelerin İslamiyete olan kin ve düşmanlığı Nurculuk özelinde tüm İslami hizmetlere kusmaktadır.

Genel Değerlendirme

Oda TV ve Aydınlık Gazetesi’nin Nurculuk hareketiyle olan problemi, esasen ideolojik ve toplumsal bakış açılarının taban tabana zıt olmasından kaynaklanır. Bu durum, zaman zaman yanlış anlamalar veya bilinçli genellemelerle daha da karmaşık bir hâl alabilir. Ancak, bu iki taraf arasındaki farklılıklar temelde laiklik-dindarlık eksenindeki bir tartışmaya dayanır.

Nurculuk Hareketinin Haklı Olduğu Noktalar

Dini ve Manevi Değerlerin Korunması:

Nur talebeleri, İslamî değerleri yaşatmayı ve toplumu milli ve manevi değerler üzerinden güçlendirmeyi hedefler. Bu, dini özgürlükler ve fertlerin inançlarına saygı açısından değerlidir. Şunu da ifade etmeden geçemeyeceğim. Laiklikte “kişiye din ve vicdan hürriyeti tanınması” olarak ifade edildiğini biliyoruz. O halde nurcular kimin laik-seküler kimin dindar olduğuna bakmadan herkese insancıl olarak yaklaşması sebebiyle bu laik vurgusu yapanların aslında tiyatro oynadığını ve bir maske ve menfaat göstergesi olarak laik çizgi ve Atatürkçülük oynadıklarını söylemeliyim. Herkes irade ve ihtiyarıyla istediği yolu seçebilir. Nurculuk herkese tebliğde bulunup Kur’an ve sünnet merkezli bir hayatı esas alır. Ama vurmadan ama kırmadan. Bu sebeple Nurculuk toplumda geniş bir yankı uyandırıp kabul görmektedir.

Çünkü, “medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Taharri-i hakikat, muhabbet iledir. Husumet ise, vahşet ve taassuba karşı idi. Hedef ve maksadları da, i’lâ-i Kelimetullah’tır. Şeriatta yüzde doksandokuz ahlâk, ibadet, âhiret ve fazilete aittir. (Divan-ı Harb-i Örfi, 20)

Nurculuk hareketi, çoğu zaman siyaset üstü bir duruş sergileyerek imanın yaygınlaştırılması için çalışır. Çünkü doğru bilgi verilmeden insanların doğruya ulaşması adeta imkânsızdır.

Nurcuların toplumun manevi değerlerini koruma çabası, bireylerin ahlaki gelişimine ve sosyal dayanışmaya katkı sağlar. Bu açıdan, özellikle toplumda yozlaşmaya karşı sundukları manevi eğitim anlayışı isabetli bir yaklaşım tarzıdır. Anarşinin ve ayrımcılığın önünü böylece alabilir.

Nurculuk, genellikle şiddet ve çatışmadan uzak bir üslupla topluma hizmet etmeye çalışır. İnsanlar arasında hoşgörü ve anlayış temelli bir iletişim kurmayı hedefleyen yaklaşımları isabetlidir. Milli değerlere sözüm ona bu laik ve Atatürkçülük maskesini kullananlarda daha sıkı sarılı olduğunu da ifade etmekte fayda var.

15 Temmuz kalkışmasında bu maskeliler atm’lere bankalara koşarken, Nurcular meydanlara koşmuştu.

 

BEDİÜZZAMAN VE NURCULUĞUN HİZMETİNDE OLMAZSA OLMAZ OLAN BİR DÜSTUR

“Müsbet hareket etmektir ki; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.” (Lem’alar, 151)

“Bedîüzzaman, ömrü boyunca müsbet hareket etmeyi düstur edinmiş; “Birkaç adamın hatasıyla yüzer adamların zarar görmesine sebeb olunamaz” demiştir. Bunun içindir ki, yapılan o kadar gaddarane zulümler esnasında bir tek hâdise meydana gelmemiş ve Bedîüzzaman Said Nursî, talebelerine daima sabır ve tahammül ve yalnız iman ve İslâmiyete çalışmayı tavsiye etmiştir. Ve bu gibi evhamların, dinsizlik hesabına, maksad-ı mahsusla husule getirildiğini herkes anlamıştır.” (Tarihçe-i Hayat, 216)

“Fakat biz müsbet hareket etmeye mecburuz. Elimizde Nur var, siyaset topuzu yok. Yüz elimiz de olsa, ancak Nur’a kâfi gelir.” diyerek Nur’un din düşmanlarını mağlub edeceğinden, müsbet hareket etmenin atom bombası gibi tesiri bulunduğundan, Risale-i Nur’un siyasetle hiçbir alâkası bulunmadığını, mesleğimizin en büyük esasının ihlas olduğunu, rıza-i İlahîden başka hiçbir maksad ittihaz edilemeyeceğini, Nur’un kuvvetinin işte bu olduğunu; ihlasla, müsbet hareket etmekle inayet ve rahmet-i İlahiyenin Risale-i Nur’u himaye edeceğini.. ilâ âhir.. beyan ederdi.” (Tarihçe-i Hayat, 462)

“Üstadımız sık sık der ki: Mesleğimiz müsbettir, menfî hareketten Kur’an bizi men’ediyor.” (Tarihçe-i Hayat, 702)

“Birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.” (Mektubat, 268)

“Mesleğimiz, müsbet hareket etmektir. Değil mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor.” (Kastamonu Lahikası, 242)

“Biz, kudsî hizmetimizde daima müsbet hareket ediyoruz.” (Mektubat, 419)

“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlahîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlahiyeye karışmamaktır. Bizler asayişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.

müsbet hareket etmek, menfî hareket etmemek ve vazife-i İlahiyeye karışmamak hakikatı için; bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis (A.S.) gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım.” (Emirdağ Lahikası-2, 241)

“Onun için benim Nur âhiret kardeşlerim, ehven-üş şerr deyip bazı bîçare yanlışçıların hatalarına hücum etmesinler. Daima müsbet hareket etsinler. Menfî hareket vazifemiz değil. Çünki dâhilde hareket menfîce olmaz. Madem siyasetçilerin bir kısmı Risale-i Nur’a zarar vermiyor, az müsaadekârdır; ehven-üş şerr olarak bakınız. Daha a’zam-üş şerden kurtulmak için; onlara zararınız dokunmasın, onlara faideniz dokunsun.

Hem dâhildeki cihad-ı manevî; manevî tahribata karşı çalışmaktır ki; maddî değil, manevî hizmetler lâzımdır. Onun için ehl-i siyasete karışmadığımız gibi, ehl-i siyaset de bizimle meşgul olmaya hiçbir hakları yok.” (Hizmet Rehberi, 233)

Kaynak: RisaleHaber

Bediüzzaman’dan Teyakkuz Çağrısı

Bediüzzaman’dan Teyakkuz Çağrısı

“Ehl-i dalalet… her vasıtayı istimal ederek ehl-i iman taburunun kuvve-i maneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır. Ehemmiyetli bir istinadgâhını kendine temayül ettirerek ihtiyat kuvvetini dağıtır. Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cem’iyet ve komitecilik ruhuyla mütesanid bir cemaat gönderir.” (Kastamonu Lahikası, 55)

Kastamonu Lahikasını okurken burası hemen herkesin olduğu gibi benim de dikkatimi celb etti. İslam ümmetine yönelik tehditlerin nasıl işlendiğini ve bu tehditlere karşı nasıl dikkatli olunması gerektiğini okuyoruz.

“Her vasıtayı istimal ederek ehl-i iman taburunun kuvve-i maneviyesini bozmak ve efradının tesanüdünü kırmak için her vesileyi kullanır.”

İslam ümmetine ve iman ehline yönelik çok ciddi bir saldırının olduğunu anlıyoruz. İslam düşmanlarının her türlü araç ve yöntemi kullanarak Müslümanların manevi kuvvetlerini zayıflatmaya çalıştığını buradan anlıyoruz.

Bu saldırı, zayıflatma ve yıkma operasyonlarına Şualar’da da dikkat çekiliyor.

“Efendiler! Otuz-kırk seneden beri ecnebi hesabına ve küfür ve ilhad namına bu milleti ifsad ve bu vatanı parçalamak fikriyle, Kur’an hakikatına ve iman hakikatlarına her vesile ile hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesine karşı, bu mes’elemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagandacılarına hitaben, fakat sizin huzurunuzda zahiren sizin ile birkaç söz konuşacağıma müsaade ediniz.” (Şualar, 288)

  • Kuvve-i maneviyeyi bozmak: İslam toplumunun inanç, moral ve dayanıklılığını yani salabetini hedef almaktadır. Bununla birlikte, toplumun inanç temelinde birleşmesini engellemeye yönelik hareketler kastedilir.
  • Tesanüdü kırmak: Tesanüd, İslam toplumunun birlik içinde hareket etmesini sağlayan önemli bir unsurdur. Düşman, bu dayanışmayı bozarak Müslümanları parçalamayı ve bölmeyi amaçlamaktadır. Bazı hizmet hareketlerinin farksiyonlara, meşreplere, guruplara ayrılıp gücünü birbirine sarf etmesi bu operasyonların etkili olduğunu göstermektedir.

“Ehemmiyetli bir istinadgâhını kendine temayül ettirerek ihtiyat kuvvetini dağıtır.”

Bu ifadede, Müslümanların dayandığı, maddi ve manevi olarak beslendiği önemli kurumların veya şahısların, çeşitli aldatma ve manipülasyonlarla İslam düşmanlarının lehine hareket etmeye ikna edildiği belirtilir. Bu da Müslümanların moralini bozup kuvve-i maneviyesini dağıttığını anlıyoruz.

  • Ehemmiyetli bir istinadgâh: Burada, bir lider, âlim, toplumun güvendiği bir kurum dayanak noktası olduğunu anlıyoruz. Eğer bu dayanak noktası zaafa uğratılırsa veya yanlış bir tarafa çekilirse, toplumun savunma hattı zayıflar. Bu konuda nice tarihi misaller görülebilir. Toplumun bir şekilde desteğini alıp sonra toplum aleyhine hareketlere, kalkışmalara yeltenen stk’ler, şahısları tarihten okuyabiliriz.

İslamiyet düşmanları Bediüzzaman’ın şu sözünü çok iyi anlamışlar.

“Din âlimleri İslâmiyetin direkleridirler.” (Asar-ı Bediiyye, 397) Bu sebeple insanlara manen kuvvet veren manevi lider olabilecek kimselerin itibarsızlaştırılması, devşirilmesi için çok ciddi çalışmaktadır.

  • İhtiyat kuvvetini dağıtmak: Müslümanların ortak hareket etmesini sağlayan gücü dağıtmak ve toplumu etkisiz hale getirmek için bu yöntemi tatbik etmektedir.

“Mukavemetlerini ve kuvve-i maneviyelerini zîr ü zeber ederek gözleriyle beraber ruh, kalb, akıl gibi bütün letaifini dahi öyle ağlattıracak, ya mahvolup veya divane bir bedbaht hayvan olacaktı.” (Sözler, 96)

“Müslüman taburunun herbir neferine karşı, cem’iyet ve komitecilik ruhuyla mütesanid bir cemaat gönderir.”

Burada, düşmanın organize bir şekilde hareket ettiği vurgulanmaktadır. Her bir Müslüman karşısına, organize olmuş bir grup çıkarılır. Müslümanlar az, zayıf, ferdi bireysel hareket etmesi de mağlubiyeti peşinen getirmektedir.

  • Cemiyet ve komitecilik ruhu: Düşman, organize yapılar kurarak stratejik hareket eder. Bu, bireysel Müslümanların karşısında daha güçlü bir görünüm sergiler.
  • Mütesanid bir cemaat: Düşmanın, birlik içinde hareket eden bir topluluk oluşturduğu ve Müslümanların fert fert direnişini kırmaya çalıştığı ifade ediliyor.

Ehl-i dalaletin komite halinde saldırısı karşısında çözümün Risale-i Nur’da şöyle okumaktayız.

“Şu zaman, cemaat zamanıdır; şahıs zamanı değil! Şahıs ne kadar dâhî ve hattâ yüz dâhî derecesinde olsa, bir cemaatın mümessili olmazsa, bir cemaatın şahs-ı manevîsini temsil etmezse; muhalif bir cemaatın şahs-ı manevîsine karşı mağlubdur.” (Mektubat, 439)

Mektubun geneline baktığımızda:

İman ehline yönelik tehditlerin sadece fiziksel saldırılar olmadığını, manevi, fikri ve sosyal saldırılarla da Müslümanların zayıflatılmaya çalışıldığını anlıyoruz.

Burada şunların da altını da çizmek isterim.

  1. Birlik ve Tesanüdün Önemi: İslam ümmeti, sadece bireysel ibadetlerle değil, aynı zamanda dayanışma ve birlik içinde olarak da güçlenir. Yani cemaat halinde hareket etmelidir.
  1. Dayanak Noktalarına Dikkat: Müslüman toplumun önderlerine ve kurumlarına yönelik tehditlerin farkında olunmalı ve bunların düşman tarafından kullanılması engellenmelidir. Yani kendi kaynaklarımıza sahip çıkmalıyız. Ötekileştirip yalnızlaştırmamalı birlik ve beraberlik içinde hareket edilmelidir.
  1. Organizasyon ve Stratejik Hareket: İslam düşmanları organize bir şekilde hareket ederken, Müslümanların da kendi aralarında daha sağlam organizasyonlar kurması ve stratejik düşünmesi gerekir.

“İşte bu esaslara binaen
ehl-i İslâm, dünyaya ve hırsa sevk olunmaya ve teşvik edilmeye muhtaç değildirler.
Terakkiyat ve asayişler, bununla temin edilmez.

Belki mesaîlerin tanzimine ve mabeynlerindeki emniyetin tesisine ve teavün düsturunun teshiline muhtaçtırlar.

Bu ihtiyaç da, dinin evamir-i kudsiyesiyle ve takva ve salabet-i diniye ile olur.” (Mesnevi-i Nuriye, 161)

Bu mektubu okuyunca İslam ümmetine yönelik stratejik bir uyarı niteliğinde olduğunu ve manevi bir teyakkuz çağrısını işitiyoruz gözümüzle.

Her daim müteyakkız olabilmek duasıyla

Selam ve dua ile..

Muhammed Numan ÖZEL

Kaynak: RisaleHaber

www.NurNet.org