Ayasofyanın müzeye çevrilmesi

Ayasofya, hem Müslümanlar, hem de Hıristiyanlar için önemli bir semboldür. Maddi yapısının ötesinde, çok derin manevi manalara sahiptir. Ayasofya Camii, Türkiye için İslam alemi nezdinde bir prestij ve itibar vesilesi idi. Batıya karşıda bir hakimiyet ve üstünlük sembolü idi. Türkiye sahip olduğu bu üstün prestij vasıtası ve bu önemli sembolden niçin vazgeçti? Ayasofya Camii neye karşılık feda edildi? Ayasofya’nın müzeye çevrilmesi hangi makul ve mantıklı gerekçelere dayanmaktadır. Fethin sembolü olan Ulu Mabet, niçin mahzun ve boynu bükük bir hale getirildi. Ayasofya Camii’nin ibadete kapatılmasında kimler nasıl bir yarar gördü veya kimler ne çıkar sağladı?

Ayasofya Camiinin ibadete kapatılması hususu Cumhuriyet Dönemi’nin en çok tartışılan konularından birisidir. Ayasofya’nın ibadete kapatılması konusunda ilgili Devlet kurumları hiçbir makul, mantıklı ve inandırıcı gerekçe gösterememektedir. Müslüman Türk milletini çok derinden üzmesi ve rencide etmesine rağmen bu hukuka aykırı icraat, milletin arzu ve isteklerine karşın bir dayatma şeklinde sürdürülmektedir. Bir devlet kendi halkının muhalefetine ve rencide olmasına rağmen bir icraatta niçin böylesine ısrar eder? Halkın ibadete açılması yönündeki ısrarlı taleplerine karşın kimler niçin hala Cami’yi ibadete kapalı tutmakta ısrar eder? Yoksa uluslararası arenada siyasal ve ekonomik alanda tam bağımsız olamadığımız… İçeride de hâkimiyet kayıtsız şartsız millete ait olmadığından mı ibadete kapalı tutuluyor Ayasofya?

Ayasofya Camiinin niçin ibadete kapatılarak müzeye çevrildiği konusunda Resmi merciler tarafından makul ve inandırıcı bir gerekçe gösterilememektedir. Merhum Necip Fazıl KISAKÜREK, Büyük Doğu Dergisinin 29. sayısında yayınlanan bir makalesinde; Lozan Antlaşması görüşmeleri sırasında Batılı Devletlerin delegasyonları ile Türk delegasyonu arasında kamuoyundan saklanan bazı gizli görüşmelerin ve gizli anlaşmaların yapıldığını; Türkiye’nin İslami kimliğinin yok edilmesi, halkın İslamdan uzaklaştırılması ve Devlet yönetiminin İslami kurallar dışında seküler bir yapıya sahip olması konularında anlaşmaya varıldığını; bu tavizler karşılığında, Türkiye’nin bağımsızlığının Avrupa Devletleri tarafından tanındığını açıklamaktadır:

İngiliz murahhas heyeti reisi Lord Gürzon, nihayet en mânidar sözünü söyledi. Dedi ki: “Türkiye İslâmî alâkasını ve İslâmı temsil rolünü kendi eliyle çözer ve atarsa, bizimle hulûs birliği etmiş olur ve Hıristiyan dünyasının hürmet ve minnetini kazanır; biz de kendisine dilediğini veririz.”.

Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, “Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?” diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon’un verdiği cevap: “İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerin- den öldürmüş bulunuyoruz….”

Prof. Dr. Ahmet AKGÜDÜZ de Dünden Bugüne Tercüman Gazetesi’nde yayınlanan bir röportajında, Ayasofya Camiinin niçin müzeye çevrildiği sorusuna verdiği cevabında; “… birinci önemli sebep, Lozan’da gizli bir madde olduğuna inanıyorum. Ama elimizde bir belge yok. Yani Hıristiyan devletlerin baskısı olabilir…” demektedir.

Bizim kanaatimize göre; Türkiye’nin içinde ve dışında çeşitli kesimler farklı yaklaşım ve beklentilerle Ayasofya Camiinin ibadete kapatılmasını ve müzeye çevrilmesini istemişlerdir. Bunların başlıcasını şu şekilde sayabiliriz:

1- Hıristiyanlık alemi, İstanbul’un fethinden itibaren Ayasofyanın cami yapılmasını kendileri için bir prestij kaybı olarak algıladılar ve eziklik duygusuna kapıldılar. Onun için gönüllerinde hep Ayasofyanın tekrar kiliseye dönüştürülmesi özlemini taşıdılar. Yüzyıllarca gönüllerinde bir özlem olarak kalan kiliseye dönüştürme arzusu, Osmanlı Devletinin gerileme ve çöküş sürecinde atılan somut adımlarla eyleme dönüştürüldü. Hıristiyan devletler kendi kamuoylarını memnun edebilmek için Ayasofya camii’nin ibadete kapatılmasını istiyorlardı.

2- Osmanlı Devleti, yaşlı ve yorgun haline rağmen; İslam Âleminin hamisi, lideri, ağabeyi, hür kalabilen son kalesi ve hilafetin merkezi idi. İslamın cihad ve ila-i Kelimetullah yükünü omuzlamıştı. Bu nedenle İslam âleminde Osmanlı devletine karşı büyük bir sevgi ve teveccüh vardı. Bu sevgi bağı, uluslar arası ilişkilerde Osmanlı için çok önemli bir güç ve dayanak noktası idi. Düveli muazzama denilen Büyük Avrupa Devletleri hem Osmanlının İslam dinine hizmet ve cihad anlayışını, ila-i Kelimetullah aşkını ve fetihçi(fatih) karakterini yoketmek; hem de İslam âlemindeki Osmanlı sevgisini kırarak Osmanlıyı uluslar arası arenada yalnızlığa itmek istiyorlardı.

Onun için İstiklal Harbinden sonra Türkiye Cumhuriyetinin bağımsızlığını tanımak için ileri sürdükleri en önemli gerekçe; İslam dininden uzaklaşılması, İslam âleminin lideri ve İslamın sancaktarı kimliğinin terk edilmesi ve cihad aşkına sahip fetihçi karakterinin değiştirilmesi idi. Bu nedenle; Avrupa devletleri Ayasofya Caminin ibadete kapatılması için Ankara Hükümetine sürekli baskı yapıyorlardı. Ayasofya çok önemli idi. Çünkü Ayasofya bir sembol, adeta bir bayrak idi. Eğer Ayasofya Camii ibadete kapatılırsa hem Türkiye İslami kimliğinden uzaklaşmış olacak, hem İslam âleminin sevgi ve teveccühü ortadan kalkacak hemde Hıristiyan Batı kamuoyu memnun edilmiş olacaktı.

3- Ankara’daki Meclis Hükümetinde görev alan yöneticilerin çoğu İttihat ve Terakki Cemiyeti geleneğinden gelen isimlerdi. Bunların çoğu İslamın bizi geri bıraktığına, Avrupanın dinden uzaklaşarak kalkındığına ve bizimde dinden uzaklaşarak seküler bir hayat tarzı yaşarsak çağdaş uygarlık düzeyine ulaşabileceğimize inanıyorlardı. Onun içinde İslami çağrıştıracak motiflerden ve İslamın ferdi ve sosyal hayat üzerindeki tesirlerin den bir an önce uzaklaşmak istiyorlardı. Ayasofya Camiinin ibadete kapatılması onlar için de sembolik bir değer taşıyordu. Çünkü bu şekilde bir devrin kapandığı yeni bir dönemin başlamış olduğu ifade edilmiş olunacaktı.

4- Genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bazı yönetici leri, yönlerini tamamen batıya dönmüşlerdi. Batıya Israrla “bizde Avrupalıyız, bizde sizden biri olmak, sizin gibi yaşayıp sizinle birlikte görünmek istiyoruz” mesajını vermeye çalışıyorlardı. Avrupanın sempatisini kazanabilmek için Osmanlı’ya ve İslama ait sembollerin, motiflerin terk edilmesi, İslamın sosyal hayat üzerindeki tesirinin kırılması ve yeni bir anlayışın hâkim olduğu görüntüsünün verilmesi gerektiğine inanıyorlardı. Onun için Hıristiyanlık âlemi ile aramızı açan, hatta arada bir kara kedi gibi sorun niteliği taşıyan, bizi fetihçi, İslamcı gösteren Ayasofya Camii ibadete kapatılmalı ve bu yükten kurtulunmalı idi.

5- Türkiye’de kendilerini Batıcı olarak tavsif eden bir güruh, Osmanlıyı ve İslamı çağrıştıracak tüm değer ve motiflerin yok edilerek, ferdi, toplumsal ve kamusal hayatta tamamen Avrupai değerler ile donatılmamız ve Avrupaileşmemiz gerektiğini savunuyorlardı. Adeta Çağdaşlaşma namına İslam düşmanlığı yapılıyordu. İşte bu güruhun da yok etmek istediği en önemli sembollerden birisi de Ayasofya Camii idi.

6- İstanbul’da yaşayan ekonomik, sosyal ve hukuki statüleri gayet iyi olan azınlıkların da en büyük arzusu Ayasofya Camiinin ibadete kapatılması idi. Çünkü onlar Justinianus’un ve Konstantinianus’un torunları idi.

Bu listeyi çoğaltmak mümkündür. Ancak burada dikkat çeken husus, Ayasofya Camii’nin ibadet ve kapatılmasını arzu edenlerin buluştuğu ortak nokta, İslamdan uzaklaşma ve dini motifleri, İslami sembolleri yok etme düşüncesidir. Yani Ayasofya Camiinin kapatılması, İslam Dini aleyhtarlığının bir sonucudur.

Ertuğrul KOCADAĞ

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: