Ya Bâkî, entel bâkî… Ya Bâkî, entel …

Ya Bâkî, entel bâkî… Ya Bâkî, entel bâkî…

Ya Bâkî, entel bâkî… Ya Bâkî, entel bâkî…

 

İki mühim hakikat… İki mühim cümle… Bu iki cümlenin hülasası; “Ey Bâkî olan, bâkî kalacak ancak sensin” demektir. Evet, bu iki kelime Allah’ın cc. bekasına işaret eder  ve “O’nun cc. dışında ki her şey fanidir ve fani olmaya mahkumudur.” hakikatini ifade eder.

 

Ya Bâkî, entel bâkî…

 

Bu ilk cümle bir cerrahi ameliyat hükmünde olup, öncelikle kalbi mâsivâdan yani Allah’tan cc. başka her şeyden ayırıyor, uzaklaştırıyor. Nasıl mı?

 

Şöyle ki; bilirsin, bir hastalığa müptela insan, o hastalığın defi için tabibin verdiği bir takım ilaçları kullanır. Oysa o ilaçları kullanırken, ilacın etkilerini genelde hissetmez. Ama bilir ki ilaç, Allah’ın inayetiyle hastalığına şifa olacaktır. İşte bu ilk cümle olan “Ya Bâkî, entel bâkî…” aynen o tabibin verdiği ilaç gibidir. Etkisini muhakkak gösterecektir.   Çünkü insan, geniş mahiyeti itibariyle mevcudatın ekserîsiyle alakadardır. Hem o mahiyete, hadsiz bir muhabbet istidâtı yerleştirilmiştir. Yani insan, varlıklara bir muhabbet besliyor, onları seviyor. Dünyayı sevdiği gibi, ailesini de seviyor, yakın çevresini de seviyor ve sair varlıklara bir sevgi ve muhabbet duyuyor. Oysa muhabbet ettiği her şey fanidirler ve zevale mahkûmdurlar. Bu yüzden sevdiği ve muhabbet ettiği nispette  bir ayrılık acısı çekiyor ve üzüntü duyuyor. Kimisi kaybettiklerine üzülüyor, kimisi o kaybettikleri yüzünden kendisini hadsiz bir azaba düçâr ediyor. Bu kusur onlara aittir. Zira kendilerine verilen o hadsiz muhabbet istidâtı, fani olana değil bâkî olana layıktır. Fani olana sarf etmek insana acıdan ve elemden başka bir şey vermez. Bu yüzden firaktan gelen azabı, bîçare halde çekiyor. Bu yüzdendir ki; her bir sevgisi, muhabbeti onu bir acıya, hüzne müptela eder. Öyleyse bu kötü durumdan kurtulmak çaresi de; o ilk cümle olan “Ya Bâkî, entel bâkî…” mühim hakikatinin tekrarıyla mümkündür.

 

Şayet insan, fani olana duyduğu muhabbetten teberri edip, kalbinden çıkarsa ve alakasını kesse yani o muhabbet ettikleri onu terk etmeden; o, onları terk etse  ve ona verilen hadsiz muhabbet istidâtını -Bâkî Olana cc.- tevcih etse, elbette ki firâkın acısını çekmez. Çünkü Bâkî Olan’a cc. muhabbet, firâk görmez… İşte bu ilk cümle olan “Ya Bâkî, entel bâkî” bu mühim hakikati nazara veriyor ve diyor ki; “Bâkî olan ancak sensin ve varlık ancak senin muhabbetinle sevilir. Sen dilersen onlar da beka bulur. Öyleyse onlar kalbin alakasına layık değillerdir.”

 

İşte bu hâlette kalb, sevdiği ve muhabbet beslediği ne varsa umumundan alakasını kesiyor. Şayet kesmezse, o sevdiği ve muhabbet beslediği varlıklar adedince kalbinde manevi yaralar oluşuyor. İkinci cümle olan “Ya Bâkî, entel bâkî…” bu yaralara merhem hükmünde olup “Ya Bâkî” kelimesi, manen der;  “Madem Sen cc. Bâkîsin. Bu yeter. Zira her şeye bedelsin. Madem Sen cc. varsın, her şey var.”

 

Evet, bizim mevcudata olan sevgimiz ve muhabbetimiz, o varlıkların güzelliğinden, ihsan edici ve kemal sahibi oluşundandır. Oysa bu güzelliklerin tamamı, Bâkî olan Allah’ın cc. güzelliğinin,  ihsanlarının ve kemalinin çok perdelerden geçmiş zayıf gölgeleridir.

 

Öyleyse mevcudata olan sevgi, muhabbet ve alakamız Allah cc. hesabına olmalıdır. Tâ ki, o sevgi ve muhabbet bekaya kalbolsun,  dönüşsün.

 

Selam ve Dua’lar ile  …

Hatice BAŞKAN

Nuryarenleri571.blogcu.com

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: