Balkanlar Nur Hizmetleri

Almanya’ya karayolu ile 1991 yılında gittiğimde oralardaki hizmetleri görmüş ve şevklenmiştim. Çünkü o fedakâr insanlar 200 kilometre uzaklara derslere koşuyorlardı. Üç yıl önce de on günlük bir hizmet için beni dâvet ettiklerinde aynı şevk ve heyecanlarını koruduklarını bir kez daha görmüştüm.

Almanya’nın Ahlen hizmet binasında pervane gibi dönüyordu bir avuç fedakâr insan. Hele Mevlud kardeşin iş dönüşü bir gecede büyük bir duvarı yıkıp el arabasıyla molozları kapıya taşımalarına şahit olmuştum. Bir iş adamı olmasına rağmen Mevlud kardeşi, sabah da kalorifer kazanının külünü boşaltırken görmüştüm. Dolayısıyla yurtdışı hizmetlerini duyunca hep heyecanlanırım.
Aynı şevk ve heyecanı bu defa Yunanistan’da gördük. İskeçe’de merkezî bir yerde dershane açılmış. Haftada bir gün ders yapılıyor. Derse katılanların çoğunluğu da gençlerden oluşuyor. Üç kişinin kaldığı Selanik Medresesi de şehrin merkezinde. Diyarbakır’dan Mustafa, Bulgaristan’dan Abdi, Van’dan gelen bir başka isim… Okulun yurdunda kalan dershane müdavimlerinden İskeçeli Şükrü kardeş, kız ve erkek karışık kalınan yurtlarda Nurlarla kendini muhafaza eden örnek delikanlılardan biri.
Köylerdeki dersler yaşlı genç ve çocukların katılımıyla devam ediyor. Ayrıca hanımların dersleri de devam ediyor. Hizmetlerde koşturan hepsi öğretmen kökenli kişiler. İngilizce öğretmeni Muharrem, ilkokul öğretmeni Mustafa, Uludağ’dan mezun Nuri kardeş hizmette önde koşanlardan. Paşevik Köyünde Recep kardeşin anlattığına göre hanımlar dershaneye sığmıyormuş. Dershane yapılmadan önceki fotoğrafını görüp de yeni haline şahit olunca bu hâle nasıl geldiğine inanmak zor.

RİSALE-İ NUR TERCÜMELERİNDE HANIMLARIN BÜYÜK EMEĞİ VAR
Ayrıca Risale-i Nur’un Yunanca’ya çevrilmesinde hanımların çok büyük katkıları varmış. Şu ana kadar Haşir Risalesi, Mu’cizat-ı Ahmediye, Ramazan, İktisad, Şükür Risâleleri, Hastalar Risalesi, Bediüzzaman Kimdir?, Kur’ân nedir, tarifi nasıldır? kitaplarının Yunanca’ya tercümesi yapılmış. Tabiat Risalesi’nin Yunanca’ya tercümesi devam ediyormuş.
Evet Yunanistan’da çok güzel hizmetler var. Uhuvvet Eğitim ve Kültür Derneği olarak faaliyet gösteriliyor. Bu adla Ketenlik Gençlik Festivaline katılarak 5000 küçük risale, iki külliyat ve 20 adet Kur’ân-ı Kerîm dağıtılmış. Ayrıca bu adla ilk defa Selanik Uluslar Arası Kitap Fuarına katılınmış. Allah onlardan razı olsun.
Geçen yıl Selâmet Arslan, Yunanistan gezisine dâvet ettiğinde çok sevinmiştim. Fakat çok arzu etmeme rağmen bir mâni çıktı ve gidemedim. Geçtiğimiz hafta benzer dâvet vaki olunca gidebildik.

KETENLİ KÖYÜNÜ ZİYARET
Cuma günü namazdan sonra İstanbul’dan yola çıktık. Bu arada Selâmet Arslan, döndükten sonra hemen gözünden ameliyat olması gerekiyordu. Buna rağmen o, hasta gözüyle araç kullandı. H. Baybara, H. Ceylan, S. Arslan ve ben dört kişilik bir ekip yola çıktık. Üç saat sonra İpsala sınır kapısına ulaştık. Yola çıkmadan önce gümrükte uzun kuyruklar olduğu haberini duyunca biraz endişelenmiştim. “Acaba çok bekler miyiz?” diye. Ama Allah’a şükür korktuğum olmadı. Yunan gümrüğünde polisin “Kaç gün kalacaksınız?” sorusuna “İki gün” diye cevap vererek gümrükten geçtik. Dikkatimizi çeken şeylerden birisi yerleşim yerlerinde binaların bir ve iki katlı olması idi. Sonradan öğreniyoruz ki, köylerde yüksek bina yapmak yasak. Güzel bir uygulama. Ayrıca tepelere yerleştirilmiş rüzgâr türbinleri var. Ve köylere kadar yayılmış güneş pilleri ve düz arazilerde kurulan güneş panelleri dikkat çekenlerden.
Huduttan yarım saat sonra camileri görmeye başladık. Bir taraftan da acele ediyoruz, çünkü akşam derse yetişmek istiyoruz. Akşam karanlığı çökünce levhaları seçmede zorlanıyoruz. Yunanca isimler bizi zorluyor. Meselâ biz İskeçe’ye gideceğiz. Yunanca’da burasının adı “XANTHI”. Son anda giriş yapabildik. Saat 19.30’da dershaneye ulaştık. Kırk senelik dost gibi Muharrem ve İlhan kardeşlerle kucaklaştıktan sonra hemen akşam namazını kıldık. Muharrem kardeş “Sizi biraz terleteceğim” diyerek bizi bir odaya dâvet etti. Meğer yemek yedirecekmiş. Yemekten hemen sonra Muharrem kardeşin arabasıyla Ketenli köyündeki derse yetişmek için hareket ettik. İskeçe şehir merkezinden belirli bir kilometre sonra hemen Müslüman köyler başlıyor. Muharrem kardeşin anlattığına göre Ketenli Köyünde 1990’lı yıllara kadar köyün girişinde askerli kontrol noktaları varmış, bu köye ancak köyde oturanlar girip çıkabiliyormuş. “Bu musîbet köyün manevî açıdan korunmasını sağladı” dedi.
Biz köye ulaştığımızda yatsı namazı olmuştu ve cemaat camide idi. Biz farzına yetişemediğimiz için namazımızı ayrı kıldık. Caminin dolu olduğunu görünce sevindik. Sanki teravih namazı gibiydi. Üst katları da hanımlar doldurmuştu. Bu kalabalığın bir sebebi de, o akşam mevlid varmış. İki caminin olduğu köyde kadınların yüzde doksanının başı kapalı imiş.
Biz namazı kıldıktan sonra dershaneye geçtik. Dört yıldan beri bu köyde ders yapılıyormuş. Biz dersaneye vardığımızda birinci ders bitmişti. Biraz sohbet ve çay içtikten sonra ikinci ders yapıldı. Tanışıp vedalaştıktan sonra gece tekrar İskeçe’deki medreseye döndük.

KARMA EĞİTİM YOK
Cumartesi programda Selânik vardı. Ekonomik kriz herkesi etkilemiş, İskeçe’de kaloriferlerde sıvı gaz yakılıyormuş, ama evlerin altında kesilmiş odunları da gördük. Pahalılıktan dolayı kalorifer sistemlerini oduna çevirenler olmuş. Ekonomik krizden dolayı Gümülcine’de hanımlar için kiralanan medreseyi kapatmışlar. Memurların maaşlarından altı defa kesinti olmuş. Meselâ bir ilkokul öğretmeni 1300 Avro alırken şimdi 800 Avro alabiliyormuş. Yunanistan’da gündüz saat üçte bütün dükkânlar kapatılıyormuş. Ekonomik durum aslında sınır kapısından da belli oluyordu. Sokaklardaki lambalar, otobüs durakları, belediye otobüsleri gibi her şeyde krizin izi okunabiliyordu. Pasok Milletvekili Ahmet Hacı Osman Beyle de görüştüğümüzde “Durum iyi değil” dedi.
Bu bölgede dinî yaşayışın çok iyi olduğunu gördük. Batı Trakya’nın bütününde ilkokul, orta okul ve liselerde karma eğitim yokmuş. Ayrıca çocuklar saat iki buçuk ve üçten sonra Perşembe, Cuma hariç diğer günler Kur’ân okumaya, medreseye gidiyorlar. Medreseye devam edenler için Mayıs ayında büyük katılımlı icazet törenleri yapılıyormuş. Allah nasip ederse o törenlerin birine katılmayı düşünüyoruz. Türkiye’de olduğu gibi Kur’ân öğretimi caminin içinde değil, ayrı binalarda yapılmakta. Dinî bayramlarda ve kandil gecelerinden sonraki günlerde de okullar tatil oluyormuş.
Köylerde kadınların büyük çoğunluğu “ferace” giyiyor. Hafız olanların ayrı bir sarığı var, İmamlar da sarıkla sokakta gezebiliyor. Müslümanlar arasında nikâh ve miras, şer’î hukuka göre düzenleniyormuş.

SELANİK’TE 130 CAMİ VARMIŞ, ŞİMDİ BİR TANE BİLE KALMAMIŞ
Cumartesi günü saat 11.00’de Nuri kardeşin eşliğinde Selânik’e hareket ettik. İlâhiler, marşlar ve Kur’ân okuyarak iyi bir yolculuk yaptık. Yol boyunca geniş tarım arazileri, üzüm bağları, zeytin ağaçları dikkatimizi çekti. Selânik, Yunanistan’ın ikinci büyük şehri. Şehrin girişinde bulvarda temizlik göremedik. Çok eski köhnemiş belediye otobüsleri, çöplüğe dönmüş otobüs durakları ve telefon kulübeleri… Bütün duvarlar bizim yıllar önceki seçim süreçlerini hatırlatıyordu. Eski tahta kapılı gazete bayileri bizi hayrete düşürdü. Selânik’te 130 cami varmış, şimdi bir tane kalmamış.

ÜSTADIN “HÜRRİYET’E HİTAB”I OKUDUĞU MEYDANI ZİYARET
İki buçuk saat süren yolculuğumuzdan sonra Selânik dershanesine ulaştık. Üç kişinin kaldığı dershanede haftada bir gün ders yapılıyor. Öğle ve ikindi namazını kılıp bir ders yaptıktan sonra, Üstadın 1908’de ‘Hürriyete Hitab’ı okuduğu “Hürriyet Meydanı”nı ziyaret ettik ve hemen akşam İskeçe’deki derse katılmak için yola çıktık. Planımızda Kavala’ya da uğramak vardı, fakat derse geç kalabiliriz diye Kavala’yı bir dahaki sefere bıraktık.

ÇOCUKLAR KUR’ÂN ÖĞRENİYOR
Pazar günü kahvaltıdan sonra Paşevik Köyüne gittik. Bu köyde büyük bir cami var. Caminin avlusunda da tek katlı büyük bir medrese var. Perşembe ve Cuma hariç çocuklar burada Kur’ân öğreniyormuş. Ayrıca küçük bir dershane yapılmış, hanımlar ve erkekler ayrı ayrı ders yapmakta.
Bu köydeki Recep kardeş, evinin bir bölümünü medrese yapmış. Dershaneyi ziyaret edip bir ders yaptıktan sonra köyü biraz dolaşıp öğle namazı için dört bin nüfuslu Şahin Köyüne geçtik. Üç tane camisi olan bu köyde, camilerin birisi 1450’de yapılmış. Kadınların hepsi feraceli, çocuklar ellerinde Kur’ân’la kimisi camiye gidiyor, kimisi de camiden dönüyordu. Sokaklarda dolaşırken herkes “hoş geldiniz” diyordu. Çok farklı bir yer. Caminin hemen yanında bir medrese var. Büyük öğrenciler dağıldığı için ilkokul birinci sınıf öğrencilerinin dersi devam ederken izin alarak resimlerini çektik. Giyimleri de çok güzel.
Öğlen namazını camide kıldıktan sonra Tarihçe-i Hayat’ta “Avrupa Nur Talebelerinden” diye bahsedilen kişilerin 1952’de fotoğraf çektirdiği caminin avlusunda resim çektirip cami ziyaretinden sonra Gümülcine’ye hareket ettik.
Yol boyunca yeşilliğin içerisindeki köylerin cami minarelerini izleyerek Gümülcine’ye vardık. Medreseye uğrayıp ikindi namazını kıldıktan sonra Risale-i Nur’dan bir bahis okundu. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden sınıf arkadaşım, Pasok milletvekili Ahmet Hacıosman’la görüşerek biraz sohbet ettik. Arkadaşlar kendilerine bazı kitapları hediye ettiler.
En kısa zaman da tekrar gitmek üzere vedalaşarak Gümülcine’den ayrıldık. Ama hayalen hep oralardayız. Batı Trakya Nur Talebeleriyle tanışmak, manevî dünyamızda çok değişik bir tesir bıraktı. İnşaallah tez zamanda yeniden o Nurlu beldelere gitmek nasip olur. Âmin.

30.10.2012

Cevat Çakır / Yeni Asya