Başarı Uğruna Harcanan Nesiller

H.Jason, Florida Coral Springs kentinde bir lisenin sürekli tam not alan bir öğrencisiydi. Tıp fakültesine gitmek istiyordu. Öyle herhangi bir tıp fakültesi de değil. Harvard Tıp Fakültesinin hayalini kuruyordu fakat fizik hocası Pologruto kendisine bir derste 80 verdi. Jason gibi bir öğrenci “B” düzeyindeki bu notu hazmedemedi ve okula bir et bıçağı getirerek hocasını köprücük kemiğinden bıçakladı.

Daha sonra mahkemede ifade veren Jason olayın kendini kaybetmesinden dolayı gerçekleştiğini ve geçici bir cinnet haliyle bunu yaptığını ifade etti. Hatta bu nottan sonra intihar etmeyi bile düşündüğünü ve ruhsal dengesinin bozulduğunu belirtti. Ancak Öğretmeni Pologruto, not yüzünden deliye dönen Jason’ın resmen işini bitirmek istediği şeklinde ifade verdi.

Mahkemeyi Jason kazandı ve bundan sonra özel okula geçen Jason A+ notu ile liseden mezun oldu. Öğretmeni olan Pologruto ise saldırıdan dolayı Jason’ınbu geçen 2 yıl boyunca kendisinden hiç özür dilemediğini veya saldırının sorumluluğunu üstlenmediğini söyledi.

Yukarıda ki hikaye Amerika’da gerçekleşmiş bir olay. Başarı odaklı bir eğitim uğruna kişilerin ne kadar ileri gidebileceğine dair bir örnek. Aynı örnekler dünyanın pek çok yerinde baş gösteriyor. Farklı ülkelerde bu şekil not için öğretmenine saldırdı şeklindeki haberler mevcut. Türkiye’de de bunun gibi yaşanmış olaylar var. Afyon Kocatepe üniversitesinde aynı olay 32 yaşındaki öğretim görevlisinin başına geliyor. Sınıfta düşük not verdiği için sınav sırasında öğretmenine saldıran 3. Sınıf öğrencisi öğretmenini darp etmesi sebebiyle gözaltına alınıyor.

Başarıyı odağımıza ve hedefimize öyle bir yerleştirmişiz ki onun varlığıyla nefes alıyoruz. O olmazsa sanki yok olacağız. Bu durumda bizleri saldırgan ve depresif bir ruh haline bürüyor. Başarı saydığımız şey ise sadece akademik, okul başarısı. Bir çocuk iyi bir zanaat veya sanat sahibi olamaz, başarılı bir hayvan yetiştirici veya çiftçi olması akıldan bile geçirilemez. Başarı ölçütümüz sadece evlatlarımızın doktor, mühendis, hakim, öğretmen ya da memur olması. Ki memur olan doktor olan, hakim olan da olduğuyla mutlu değil. Onlarda daha fazlasını ve iyisini istiyor. Herkes okuyacak, herkes şehirlerde yaşayacak, herkes toplumda parmakla gösterilecek… Böyle bir toplumun sonucu ne olacak? Aza tamah etmeyen çoğa nasıl ulaşacak?

Bizler aslında bu kompleksin sonucunu yavaş yavaş görmeye başlıyoruz. Gençler üstlerine yüklenen bu başarı beklentisini kaldıramıyor. Bunlarla ilgili örnekleri duyuyoruz ama hala duymamazlıktan geliyoruz. 13 yaşındaki bir kızın liseye giriş sınavında istediği puanı alamadığı için intihar etmesi, 18 yaşındaki kızın üniversiteye giriş sınavını kaçırdığı için strese dayanamayıp intihar etmesi,  gene 24 yaşında KPSS stresine dayanamayan bir kızın intihar etmesi… Başarıyı odağımıza koydukça ortaya çıkan manzara bu.

Bizim ülkemizde uç veren bu problemin artış gösterdiği ülkelerden biri ise Güney Kore. Gençlerin intihar oranının en fazla olduğu ülkelerden. Günde 16 saate yakın okul ve okul bağlantılı faaliyet yapan öğrencilerin en büyük gayesi üniversite eğitimini hak etmek.Ailelerin bu konuda baskıları büyük. Gençlerin artık hayatları mutsuz ve üzüntü dolu bir şekilde başarıyı ve başkalarının onlardan beklediği beklentileri karşılamaya çalışmakla geçiyor. Yapılan araştırmalarda eğitim seviyesi yüksek olan ülkelerin öğrencilerinin en mutsuz öğrenciler olduğu gözükmekte zira son yapılan PİSA araştırmaları da bu yönde. Demek ki eğitiyoruz ama eğitimle mutlu edemiyoruz çünkü böyle bir eğitimin sonucu sadece yıkım.

Başarı tutkumuzu ve isteğimizi tetikleyen telkinler her türlü ahlaki erdemimizin de önüne geçmekte: Kopya çekmek, hile yapmak, torpil yapmak vs. Televizyon programlarına çıkan, dini soruları yanıtlayan ve sevilen bir hocanın lise yıllarında derslerde kopya çektiğini kendinin açıklaması buna en iyi örnek. “Kopya çekmeyen herhalde çok azdır” sözü ise üzücü ve düşündürücü. Bu durumları çok basit görüyoruz ama eğitim en basit ahlaki ilkeleri en iyi bildiklerimize vermekten aciz kalıyor. Ahlak ve erdemden bahsediyoruz ancak altını dolduramıyoruz.

Tüm dünya genelinde eğitimin ana gayesi dürüst olmak, ahlaklı olmak, iyi bir birey olmak değil sadece başarılı olmak. Dürüst olmanın, ahlaklı olmanın, iyi bir birey olmanın eğitim sisteminde getirisi sıfır ancak başarılı olma hırsınızın getirisi çok yüksek. Bunun sonucu erdemlerinize tutunmanın bedeli ağır olurken hırslarınıza esir olmanıza teşvik veriliyor ve gün geçtikçe daha fazla öğrenci bu hırslara eğitim sistemi aracılığıyla itekleniyor. Bu başarı odaklı sistemin sonucu kimi gençler beklentileri karşılayamıyor. Ya hayata küsüyorlar ya da hayatlarına ne yazık ki son veriyorlar. Beklentileri karşılayan bireyler ise tek tek erdemlerinden feragat ediyorlar. Başarılarını elde etmek için etrafa saldırıyorlar. Kimisi akıllı bir şekilde kimisi ise yukarıda ki örneklerdeki gibi kendini kaybederek bunu gerçekleştiriyor. Ta ki istediklerini alana dek bu böyle devam ediyor.

Bir söyleşide dinlediğim şu söz çok hoşuma gitmişti: “Cenabı hak hiçbir kulunu vasıfsız bırakmaz. Yalnız kul bunu fark etmez.” Eğer hakikaten biz bu söze inanıyorsak kendimizi ve bizden sonra gelecek olan neslimizi sözde başarılar uğruna harcamamalı ve nasipte olana tevekkül etmeliyiz. Zira mutlak başarı takıntımızı törpülemez ve erdemleri başarı yolunda feda edersek, gelecek nesiller için iyi şeyler umut edemeyeceğiz.

Ziyaeddin Halid İpek

Kaynak: CocukveAile.net

www.NurNet.Org