BAY-DER Arıtma Tesisleri

Cumartesi sabahı bir ağabeyimin davetiyle, gitmeden önce varlığından bile haberdar olmadığım bir derneğin programına katıldım. İyi ki de katılmışım.

Kuruluşundan bu yana yakından tanıdığımız Suffa Vakfı’nın şemsiyesi altında bir hizmet şekli olarak başlayan Bağımsız Yaşam Projesi, 2013 yılında Bağımsız Yaşam Derneği (BAY-DER) ismi ile derneğe dönüşmüş.
İlk yola çıktıkları günden bugüne kadar da iki yüzden fazla kardeşimize ulaşmayı başarmışlar.

Peki, ne yapıyormuş bu Bağımsız Yaşam Derneği ya da kısaca BAY-DER?

Adından da anlaşılacağı üzere; “Bağımlıların” arınıp “Bağımsız” bir “Yaşama” kavuşabilmeleri için onlara yol gösteriyor.

Fakat bunu yaparken, sahip oldukları iki özellikleri var ki, onları benzerlerinden ayırıyor:

Öncelikle bu işi ilâç kullanmadan yapıyorlar. Programda dinlediğimiz “Bağımsızların” çoğu, hayatlarının on yıldan uzun bir kısmını “Bağımlı” olarak yaşamışlar. Bu süre içinde onlarca defa hastaneye yatırılmışlar, defalarca ilaç tedavileri uygulanmış, çipler takılmış, fakat maalesef sonuç alınamamış bu gençlerde.

BAY-DER ise ilaç kullanmak yerine, “Bağımlının” maddeyi bırakıp bu tarafı tercih edebilmesi için, temiz tarafta kendisine o maddeden daha fazla ilgisini çekecek bir şeyler sunmak gerektiği düşüncesiyle, “Bağımsızlığını” daha önce kazanmış kişiler –ki onlara Ex-user deniyormuş– ve psikolojik danışmanların eşliğinde bir ruhsal arındırma programı uyguluyor. İlave olarak da gençlere manevi destek sağlayan uzmanlar mevcut.

Bu arındırma sisteminden yüksek verim alabilmelerini, ilgilenme süresine bağlıyorlar. Her bir vakayı en az üç ay yakından izliyorlar. Diğer kurumlarda yoğunluk nedeniyle hastalar bir hafta on gün içerisinde bırakılmak zorunda kalıyorlarmış.

Zaten gördüğüm kadarıyla yoğunluk bu mücadelede başarılı olamamanın en büyük sebebi. Bir bağımsız kardeşimiz de bunu dile getirdi sahnede. “Zaten bırakmayı isteyecek duruma gelmek kolay bir şey değil!” dedi o kardeşimiz ve devam etti “Temizlenmeye karar verip ilgili kuruluşu aradığımız zaman da bize altı ay sonraya randevu veriyorlar. Ama altı ay sonra artık aynı istekte olmuyorsunuz ki…”

BAY-DER dekilerin en önemli ikinci özellikleri ise bu iş için hastadan veya ailesinden hiçbir ödeme almamalarıdır. Bu da hastaların onlara, dolayısıyla da onların hastalara ulaşmasını oldukça kolaylaştırıyor.

Katıldığım programda bağımsızlığını kazanmış kardeşlerimiz ve aileleri konuştu sırayla. Aileleri dediysem de çoğunlukla anneleri. Fakat en çarpıcı konuşmayı bir baba yaptı. Çıktı sahneye aldı eline mikrofonu, bir bize baktı, bir oğluna baktı ve sarılıp oğluna hüngür hüngür ağladı. En sonunda da “Bu ağlamam üzüntüden değil!” diyebildi zorlukla ve indiler sahneden. Zaten program boyunca o yumruk gırtlağımızdan hiç eksik olmadı ki!

Konuşmalar elbette çok etkileyiciydi. Fakat bazı notlar aldım yine de sözler arasından cımbızla. Meselâ 2016 yılında, Türkiye’de uyuşturucudan ölenlerin sayısı terörden ölenlerin sayısından daha fazlaymış. Bunca terör olaylarına rağmen…

Yine bu işin önemli bir yerinde bulunan, psikoloji eğitimi almış bir bağımsız kardeşimiz küçük yaşlardaki yeme bozukluklarının bu pisliğe zemin hazırladığını tespit etmiş.

Çok enteresan bir durumu da paylaştı kardeşlerimiz bizimle. Sokakta kalan bağımlıların ilk gittikleri yerler camiler oluyormuş. Bu nedenle dernek olarak imam ve müezzinlerle özel olarak ilgileniyor, onları bilgilendirmek için ayrıca çaba sarf ediyorlarmış.

Başka bir ilginç tespit de, bağımlılığın torbacılar eliyle değil arkadaşlar eliyle yayıldığıydı. Buradan gençlerde arkadaş seçiminin ne kadar önemli olduğu çıkıyor ortaya.

Dikkatimi çeken bir başka nokta ise her türlü hayat tarzından ailelerin çocuklarının bu illete bulaşmış olmasıydı. Bizim hayat tarzımız buna müsait değil, bize bulaşmaz diye bir şey yok! Okumuşu da geldi oraya, cahili de, çarşaflısı da, küpelisi de… Farkında olmasak bile tehlike sandığımızdan çok daha yakınımızda.
Hepimizin bilmesi gereken bazı şeyleri dile getirip bitireyim yazımı:

Bağımlılık bir hastalıktır. Tedavi edilmelidir. Fakat bu tedavi bağımlıların tek başına başarabilecekleri bir şey değildir. Toplum olarak bu kardeşlerimizin tedavisi için seferber olmalıyız. Oradaki bir annenin söylediği gibi, herkes bu çocuklar için “onun yerinde benim çocuğum da olabilirdi” düşüncesiyle hareket etmedikçe çözüm zor.

Bağımlılık bulaşıcı bir hastalıktır. Arkadaş eliyle bir virüs gibi topluma yayılır. Konuşmacılardan bir tanesi en az yüz kişiyi bu illete başlattığını söyledi programda. Diğerleri rakam vermediği için bilmiyorum.

Bağımlılık kronik bir hastalıktır. Bağımlılıktan kurtulan kişi ölene kadar, zaman zaman vücudu tarafından o maddeye yönlendirilir. Bu yüzden olayın öncelikle kafada bitmesi ve öyle kalması çok önemlidir. Ayrıca düzenli, sağlıklı bir aile ve çevre de bu mücadelede bağımsızın en önemli yardımcıları ve destekleridir.

Bağımsızlığını kazanmış bir kişi için, bağımlılıktan kurtulma mücadelesi veren kardeşlerine kılavuzluk ve destek olma davası, tekrar eskiye dönmeme yolunda önemli bir imkân sağlar.

Bu konuda hepimize görev düşüyor. En azından kendimizi ve çevremizdekileri koruma yolunda bilinçlenmemiz lâzım. En küçük bir gayreti küçük görmemeliyiz. Orman yangınını başlatan kıvılcım gibi hızla yayılarak büyüyor bu illet. Kıvılcımken söndürmek en kolayı… Yukarıda, bir kişinin en az yüz kişiyi bu illete bulaştırdığını söylemiştim. O kardeşimizi en başta kurtarabilseydik, hasta ettiği yüz kişi ve onların da hasta ettiği pek çokları belki hiç bu pisliğe bulaşmayacaktı. Alınan neticelere bu gözle bakmak gerek.

Son olarak orada verdikleri dernek broşüründen bir sayfayı sizlerle paylaşmak istiyorum.  Pek çok vakada başlangıç noktası olan sigara ile ilgili birkaç not düşmüşler bu sayfada. Fotoğraftan sonra da web ve sosyal medya bilgilerini vereceğim. İhtiyaç duyan bu bilgilerle kendilerine ulaşabilir.

Muhiddin Yenigün

 


BAYDER

web: http://bayder.com.tr

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: