Bediüzzaman 31 Mart Hadisesinde İttihatçı mı Padişahçı mı idi?

Sual: Bediüzzaman 31 Mart Hadisesinde ittihatçı mı padişahçı mı idi?

Bediüzzamanın 31 mart hadisesinde ittihatçılar namına hareket etmediğine dair:  

* “31 Mart Vak’ası”ndaki hizmetlerimle “İttihad ve Terakki” hükûmetinin nazar-ı dikkatini celbettim. Câmi-ül Ezher gibi “Medreset-üz Zehra” namında bir İslâm üniversitesinin Van’da açılması teklifi ile karşılaştım. envar – Şualar ( 495 )

Bediüzzamanın 31 mart hadisesinde sehven tutuklandığına dair:

* Eskiden 31 Mart hâdisesinde çendan onu da karıştırdılar, bazı dostlarını da ezdiler. Fakat sonra tebeyyün etti ki, mes’ele başkaları tarafından çıkmış. Onun dostları, onun yüzünden değil, onun düşmanları yüzünden bela gördüler. envar & ihlasnur -Mektubat ( 416 )

Bediüzzamanın 31 mart hadisesindeki nutkunun tesiri:

* 31 Mart hâdisesinde Bâb-ı Seraskerî’de Şeyhülislâm ve ülemayı dinlemeyen sekiz taburu bir nutuk ile itaate getiren bir adam.. envar – Şualar ( 366 )

31 mart hadisesi Sultan tarafından değil Kraldan çok kralcı geçinenlerce olduğu

* 31 Mart hâdisesi denilen o saıka ve müdhiş fırtına, esbab-ı adîde tahtında öyle bir istidad-ı tabiîyi müheyya etmişti ki; neticesi herc ü merc … envar & ihlasnur -Tarihçe-i Hayat ( 73 )

(Otuz Bir Mart Hâdisesi Hakkında Bir Cevabı)

* Ben 31 Mart hâdisesinde şuna yakın bir hal gördüm. Zira İslâmiyet’in meşrutiyetperver ve hamiyetli fedaileri, cevher-i hayat makamında bildikleri nimet-i meşrutiyeti şeriata tatbik edip, ehl-i hükûmeti adalet namazında kıbleye irşad ve nam-ı mukaddes şeriatı meşrutiyet kuvvetiyle i’lâ; ve meşrutiyeti şeriat kuvvetiyle ibka; ve bütün seyyiat-ı sâbıkayı, muhalefet-i şeriat üzerine ilka etmek için bazı telkinatta ve teferruatın tatbikatında bulundular. 

Sonra, sağını solundan farketmeyenler, hâşâ şeriatı istibdada müsaid zannederek, tuti kuşları taklidi gibi “Şeriat isteriz!” demekle, hakikî maksad ortada anlaşılmaz oldu. Zâten plânlar serilmişti. İşte o zaman yalan olarak hamiyet maskesini takınan bazı herifler, o ism-i mukaddese tecavüz ettiler. İşte cây-ı ibret bir nokta-i siyah! envar & ihlasnur – Tarihçe-i Hayat ( 83 )

Redd-ül Evham

31 Mart 1909

İttihad-ı Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) cemaatine isnad ettikleri dokuz evham-ı fasideyi reddedeceğim.

Birinci Vehim: Böyle nâzik bir zamanda din mes’elesini ortaya atmak münasib görülmüyor.

Elcevab: Biz dini severiz. Dünyayı da yine din için severiz.

لاَ خَيْرَ فِى الدُّنْيَا بِلاَ دِينٍ

Sâniyen: Madem ki meşrutiyette hâkimiyet millettedir. Mevcudiyet-i milleti göstermek lâzımdır. Milletimiz de yalnız İslâmiyet’tir. Zira Arab, Türk, Kürd, Arnavut, Çerkez ve Lazların en kuvvetli ve hakikatlı revabıt ve milliyetleri, İslâmiyet’ten başka bir şey değildir. Nasılki az ihmal ile tavaif-i mülûk temelleri atılmakta ve onüç asır evvel ölmüş olan asabiyet-i cahiliyeyi ihya ile fitne ikaz olunmaktadır. Ve oldu gördük…

İkinci Vehim: Bu ünvan tahsisiyle, müntesib olmayanları vehim ve telaşa düşürüyor?

Elcevab: Evvel de söylemiştim. Ya mütalaa olunmamış veya sû’-i tefehhüme uğramış olduğundan tekrarına mecbur oldum. Şöyle ki:

İttihad-ı İslâm olan İttihad-ı Muhammedî (Aleyhissalâtü Vesselâm) dediğimiz vakit, umum mü’minlerin mabeyninde bilkuvve veya bilfiil sabit olan ittihad muraddır. Yoksa İstanbul ve Anadolu’daki cemaat murad değildir. Amma bir katre su da, sudur. Bu ünvandan tahsis çıkmaz. Tarif-i hakikîsi şöyledir:

Esas temeli, şarktan garba cenubdan şimale mümted ve merkezi Haremeyn-i Şerifeyn ve cihet-i vahdeti tevhid-i İlahî.. peyman ve yemini iman.. nizamnamesi, Sünnet-i Ahmediye (Aleyhissalâtü Vesselâm).. kanunnamesi, evamir ve nevahi-i şer’iye.. kulûb ve encümenleri, umum medaris, mesacid ve zevaya.. o cemaatin ilelebed ve muhalled naşir-i efkârı, umum kütüb-ü İslâmiye ve her vakit naşir-i efkârı başta Kur’an ve tefsirleri (ve bu zamanda bir tefsiri, Risale-i Nur) ve i’lâ-yı kelimetullahı hedef ve maksad eden umum dinî ve müstakim ceraiddir. Müntesibîni, umum mü’minlerdir. Reisi de Fahr-i Âlem’dir (Aleyhissalâtü Vesselâm).

Şimdi istediğimiz nokta, mü’minlerin teveccühleri ve teyakkuzlarıdır. Teveccüh-ü umumînin tesiri inkâr edilmez. İttihadın hedefi ve maksadı i’lâ-yı Kelimetullah ve mesleği de kendi nefsiyle cihad-ı ekber ve başkalarını irşaddır. Bu mübarek heyetin yüzde doksan dokuz himmeti siyaset değildir. Siyasetin gayrı olan hüsn-ü ahlâk ve istikamet ve saire gibi makasıd-ı meşruaya masruftur. Zira bu vazifeye müteveccih olan cem’iyetler pek az, kıymet ve ehemmiyeti ise pek çoktur. Ancak yüzde biri, siyasiyyunu irşad tarîkiyle siyasete taalluk edecektir. Kılınçları, berahin-i kat’iyyedir. Meşrebleri de muhabbet olduğu gibi, beyn-el mü’minîn uhuvvet çekirdeğinde mündemiç olan muhabbete şecere-i tûbâ gibi neşv ü nema vermektir.

Beşinci Vehim: Ecnebilerin bundan tevahhuş etmek ihtimali var?

Elcevab: Bu ihtimale ihtimal verenler mütevahhiştir. Zira merkez-i taassublarında İslâmiyet’in ulviyetine dair konferanslarla {Haşiye: Bismark ve Mister Karlayl gibilerin malûm beyanatlarına işaret eder.} takdis etmeleri bu ihtimali reddeder. Hem de düşmanlarımız onlar değil; asıl bizi bu kadar düşürüp i’lâ-yı Kelimetullah’a mani olan ve cehalet neticesi olan muhalefet-i şeriattır. Ve zaruret ve onun semeresi olan sû’-i ahlâk ve harekettir ve ihtilaf ve onun mahsulü olan ağraz ve nifaktır ki, ittihadımız bu üç insafsız düşmana hücumdur.

Amma ecnebilerin vahşi oldukları kurûn-u vustâda; İslâmiyet, vahşete karşı husumet ve taassuba mecbur olduğu halde, adalet ve itidalini muhafaza etmiş. Hiçbir vakit engizisyon gibi etmemiş. Ve zaman-ı medeniyette ecnebiler medenî ve kuvvetli olduklarından, zararlı olan husumet ve taassub zâil olmuştur. Zira din nokta-i nazarından medenîlere galebe çalmak ikna iledir, icbar ile değildir. Ve İslâmiyeti, mahbub ve ulvî olduğunu evamirine imtisalen ef’al ve ahlâk ile göstermek iledir. İcbar ve husumet, vahşilerin vahşetine karşıdır.

Altıncı Vehim: Bazıları, “Sünnet-i Nebeviyeyi hedef-i maksad eden ittihad-ı İslâm, hürriyeti tahdid eder ve levazım-ı medeniyeye münafîdir” diyorlar.

Elcevab: Asıl mü’min, hakkıyla hürdür. Sâni’-i Âlem’e abd ve hizmetkâr olan, halka tezellüle tenezzül etmemek gerektir. Demek ne kadar imana kuvvet verilse, hürriyet de o kadar kuvvet bulur.

Amma hürriyet-i mutlak ise, vahşet-i mutlakadır, belki hayvanlıktır. Tahdid-i hürriyet dahi insaniyet nokta-i nazarından zarurîdir.

Sâlisen: Bazı sefih ve lâübaliler hür yaşamak istemediklerinden, nefs-i emmarenin esaret-i rezilesi altına girmek istiyorlar.

Elhasıl: Şeriat dairesinden hariç olan hürriyet, ya istibdad veya esaret-i nefis veya canavarcasına hayvanlık veya vahşettir. Böyle lâübaliler ve zındıklar iyi bilsinler ki, dinsizlik ve sefahetle sahib-i vicdan hiçbir ecnebiye kendilerini sevdiremezler ve benzetemezler. Zira mesleksiz ve sefih sevilmez. Ve bir kadına yakışır -istihsan ettiği- libası erkek giyse maskara olur.

Yedinci Vehim: İttihad-ı İslâm cemaati, sair cem’iyet-i diniye ile şakk-ul asâdır. Rekabet ve münaferatı intac eder.

Elcevab: Evvelâ umûr-u uhreviyede hased ve müzahamet ve münakaşa olmadığından bu cem’iyetlerden hangisi münakaşaya, rekabete kalkışsa ibadette riya ve nifak etmiş gibidir.

Sâniyen: Muhabbet-i din saikasıyla teşekkül eden cemaatlerin iki şart ile umumunu tebrik ve onlarla ittihad ederiz.

Birinci şart: Hürriyet-i şer’iyeyi ve asayişi muhafaza etmektir.

İkinci şart: Muhabbet üzerinde hareket etmek, başka cem’iyete leke sürmekle kendisine kıymet vermeğe çalışmamak. Birinde hata bulunsa, müfti-i ümmet cem’iyet-i ülemaya havale etmektir.

Sâlisen: İ’lâ-yı Kelimetullahı hedef-i maksad eden cemaat, hiçbir garaza vasıta olamaz. İsterse de muvaffak olamaz. Zira nifaktır. Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir şeye feda olunmaz. Nasıl Süreyya yıldızları süpürge olur veya üzüm salkımı gibi yenilir? Şems-i hakikata “püf, üf” eden, divaneliğini ilân eder.

Ey dinî cerideler! Maksadımız: Dinî cemaatlar maksadda ittihad etmelidirler. Mesalikte ve meşreblerde ittihad mümkün olmadığı gibi, caiz de değildir. Zira taklid yolunu açar ve “Neme lâzım, başkası düşünsün” sözünü de söylettirir.

Sekizinci Vehim: Ehl-i ittihad-ı İslâm olan buradaki cemaata, manen gibi sureten de intisab edenlerin ekserisi avam, bir kısmı da meçhul-ül hal olduğundan, fitne ve ihtilafı îma ediyor.

Elcevab: Belki ağraza adem-i müsaadesine binaendir. Hem de madem maksadı, ittihad ve i’lâ-yı Kelimetullahtır. Teşebbüsat ve harekâtı da ibadettir. İbadet câmiinde şah ve geda birdir. Müsavat hakikî düsturdur. İmtiyaz yoktur. Zira en ekrem, en müttakidir. Ve en müttaki, en mütevazidir. Binaenaleyh manen asıl hakikat-ı ittihada intisab ile beraber sureten onun nümunesi olan bu uhrevî ve sırf dinî cemaate intisab ile teşerrüf edecek, yoksa şeref vermeyecektir.

Bir katre, bahr-ı ummanı tezyid edemez. Hem de bir günah-ı kebire ile imandan çıkmadığı gibi, şems garbdan tulû’ etmediğinden tövbenin kapısı da açıktır.

Bir desti müteneccis su, bir denizi tencis etmediği gibi, kendi de temizlendiğinden şimdi bu nümune-i ittihada intisab eden adama şartımız olan Sünnet-i Nebeviyeyi (Aleyhissalâtü Vesselâm) ihya ve evamirine imtisal ve nevahiden içtinab ve asayişe ilişmemek -elinden gelse- azm-i kat’î ile dâhil olan bazı meçhul-ül hal olanlar bu hakikat-ı âliyeyi lekedar etmez.

Zira kendi lekedar olsa da, imanı mukaddestir. Rabıta da imandır. Bu ünvan-ı mukaddese böyle bahane ile leke sürmek; İslâmiyet’in kıymet ve ulviyetini bilmemekle beraber, kendini ahmak-un nâs ilân etmektir. Nümune-i ittihad olan cemaatimize -sair cem’iyat-ı dünyeviyeye kıyasen- leke sürmeyi, ta’riz etmeyi cemi’ kuvvetimizle reddederiz. İstifsar tarîkiyle bir itirazları olursa cevaba hazırız. İşte meydan…

Benim dâhil olduğum cemaat burada tafsil ettiğim ittihad-ı İslâmdır. Yoksa mu’terizlerin bâtıl tevehhüm ettikleri cem’iyet-i mütehayyile değildir. Bu dinî heyet efradı, şarkta olsa, garbda olsa, cenubda olsa, şimalde olsa beraberiz.   envar & ihlasnur – Hutbe-i Şamiye ( 93 – 101 )

Yukarıdaki mehaz ve beyanlara göre;

  1. a) Bediüzzaman ittihatçı/ittihatçıların adamı değildir.
  2. b) Bediüzzaman illa bir yeri tutmuş değildir.
  3. c) Bediüzzaman sükunet için çaba sarf ettiğini mezkur hutbe-i şamiyedeki metinde alenidir.

ç) Bediüzzaman asayişi sağlamak için nutuklar yazmış ve asakire hitap etmiştir.

sonuç:

Bediüzzamanın bu çalışması Netice itibari ile asayişe hizmetle Padişaha yardım etmiştir. Ama ne padişahçı ne de ittihadçıdır. Yani siyasi bir renk vermemiştir.

Selam ve Dua ile

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: