Bediüzzaman Ne Yapılması Gerekeni Bilen Bir Yapıcıydı

Bir yazar, bir sanatçı, bir ıslahatçı bir konuda yeni bir eser ortaya koymaya kalkınca kendisine gelinceye kadar o alanda yapılanları bilmesi gerekir, çünkü ne yapılmadığını bilmeli ki ne yapması gerektiğini bilsin.

Bediüzzaman, Bediüzzaman unvanını alırken yeni yüzü ve yeni bakış açısının kendisinden önceki gelenekten farklı olduğu için böyle bir farklı unvana layık olmuştur. Zamanın mutad akışının dışında bir yazar ve eser, tavır sahibi olduğu için zamanın üdebası uleması ona zamanın akışının dışında farklı anlamda Bediüzzaman demişler. Estetikte güzel insan idraki tarafından kuşatılabilir ama B e d i i sıradan güzelliklerden farklı olan, sıra üstü, olağan üstü güzellik demektir. İnsanın beş duyusunu uyaran, ikaz eden, tahrik eden bir güzellik demektir bedii. Bu yüzden eskiler güzellik bilimine bediiyat demişler.

İsmi bedii olduğu için yaptıkları da güzelden öte bedii güzelliklerdir. Haşir risalesinde eseri okuyup bitiren okuyucusuna bazı telkinlerde bulunur, o okuyucusuna bazen ihtarlarda bulunarak eserin önemini vurgular, bazen yine ihtarda bulunur, eserinin eserin tema zincirinde yerini belirlemek için. Mesela, İkinci şua için: “ Bu eseri anlayarak okuyan imanını kurtarır inşallah” der. Eserinin önemine dikkat çeker.

“Ey şu risaleyi insaf ile mütalaa eden kardeş!

Deme niçin bu Onuncu Söz’ü birden tamamıyla anlayamıyorum ve tamam anlamadığın için sıkılma .”

Bediüzzaman anlama konusunda çekilen sıkıntıyı bahsin gelenekteki yerini ve kendisine gelinceye kadar ne tür algılandığından bahseder. “Çünkü İbn-i Sina gibi bir dahi-yi hikmet “Elhaşrü leyse ala makayis-i akliye “ demiş,

“İman ederiz. Fakat akıl bu yolda gidemez” diye hükmetmiştir.”

Bediüzzaman felsefe tarihini değil ayrıntılı olarak felsefeyi iyi bilir, isim vermeden birçok felsefeciye cevap verir, fikrinin butlanını anlatır.

İbni Sina filozoflar içinde bir felsefe dâhisidir, bu hükmü Bediüzzaman vermiştir. Deha nedir, deha üzerine çok şey söylenmiştir. Bediüzzaman bir deha değil deha üstü bir insandır, o eserlerinde sıradan ulemayı değil dehaları eleştirir, dehaları eleştiren dehalardan daha üstün bir deha olmalıdır.

İbni Sina onun eserlerinde birçok yerde geçer onu takdir de eder, kibarca eleştirir de. Zaten o eleştirirken ya semaya çıkarıp ya yerin dibine vurmaz. Dokuz cani sıfatı olanın bir masum sıfatı varsa onu bile kurtarır.

Fikret’e “Fena ve fani fakat güzel ve baki “ bir sözü olan olarak bakar.

Biz ise bir cani sıfat bulsak bitiririz adamı, içimizde nice insanları basit yanlışları için kenara itmişiz,

Bediüzzaman nerde biz neredeyiz. Döke döke giden bir araba, dökülenleri toplayan bir araba. Bir zihniyet.

Bediüzzaman hodfuruşluktan hoşlanmaz, kendi yaptığı bir hikmet dehasının gidemediği bir yoldur. “Akıl o yolda gidemez “ demiş, demek haşir yolu dağlardaki yürümekle zor gidilen patika yollar gibidir, nasıl her insan o yoldan gidemez, haşir yolunda da İbni Sina bile gidememiştir. Yolunu bulamamıştır.

Bediüzzaman Haşir ile böyle büyük dehaların gidemediği bir yolu açmıştır.

Bununla kalmaz devam eder. “Hem bütün ulema-i İslam Haşir bir mesele-i nakliyedir. Delili nakildir. Akıl ile ona gidilmez, diye müttefikan hükmettikleri “

Gerek filozoflar gerek İslam âlimleri haşir konusunda aklın gideceği bir yol açamamışlar. Bunu kendinden önce haşir konusunda ne yapılamadığını anlatmak için Bediüzzaman bir eleştiri dehası olarak kibarca, zarifçe, ince ve mantıklı şekilde ortaya koyar. Demez ki “ bakın ben onların yapamadığını yaptım.” Sen bu yapılanı yazdırılmıştır deyip geçemezsin, yazdıranlar mı felsefe ve ilim tarihini gözden geçirip bu iş çözülememiş sen çöz dediler.

Şimdi Bediüzzaman ulema ve felsefecilerin gidemediği yolu ne hale getirmiştir. “Elbette o kadar d e r i n ve manen pek yüksek bir y o l birdenbire bir c a d d e –i u m u m i y e y i a k l i y e hükmüne geçemez. “

Şehirlerin büyük caddeleri vardır, bir de kenarda köşede dar yollar. Bediüzzaman haşrin patika ve kimsenin gidemediği yolunu bir umumi akıl caddesine çevirmiştir. Bu ne kadar harika bir ifade ve tespit! Yani ben bu kadar zekânın ve dehanın gidemediği bir yolu umumi akıl caddesine çevirdim demiyor, ama o anlama gelmiyor mu, o öyle konuşmaz ama biz öyle anlasak mahzuru yok. Kendi yaptığını nasıl beyefendice, zarif bir dille anlatır, şapka çıkarılacak bir tavır.

İmanımızın Kurtulması Meselesi

“Kur’an-ı Hakim’in feyziyle ve Halık-ı Rahim’imin rahmetiyle şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden bin şükretmeliyiz. Çünkü imanımızın k u r t u l m a s ı n a kâfi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalaa ile izdiyadına çalışmalıyız. “

Mesele imanın kurtulmasıdır, herkes imanını kurtaracak okumalar gerçekleştirmelidir.

Metinde üç yerde yol kelimesi geçer bu haşir yoludur, Bediüzzaman o yolu bir umumi akıl caddesine çevirmiştir. Herkes o çıkmaz yolun başında durmuş başlarını ellerinin arasına almış düşünürken Bediüzzaman ufukta görünür ve onları o girdaptan kurtarır.

Bediüzzaman sadece müminleri, münkirleri değil dâhileri, filozofları ve âlimleri de çıkmazlardan kurtarmıştır. İşte yapılmayan veya yapılamayan ve onun yaptığı kendi dilinden. Onun aklının yaptığı budur.

”Şu Onuncu Söz’de feyz-i Kur’an ile öyle görülüyor ve gösteriliyor. Yoksa akıl dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa aciz kalır, taklide mecbur kalır.”

Bediüzzaman bütün faaliyetlerinde aklı darlıktan ve küçük düsturlardan kurtarmıştır

Prof. Dr. Himmet Uç