Bediüzzaman Said Nursi’nin Takvası Üzerine Düşünceler

“ Ey iman edenler! Allah’a nasıl korunmak gerekse öyle korunun, hakkı ile müttaki olun ve herhalde müslim olarak can verin.”

( Al-i İmran Suresi, 102. Ayet )

Hayatı takva ile yoğrulmuş bir insanın yaşantısında öylesine olağanüstü sonuçlar ortaya çıkar ki, bunların herkes tarafından kavranabilmesi olanaksızdır.

I. Dünya savaşında Osmanlı Ordusu doğu cephesinde işgalci Rus Ordusu ile çarpışırken; Bediüzzaman, talebelerinden oluşan bir birlikle bu savaşa iştirak etti. Kahramancasına çarpıştılar. Devam eden bu çarpışmalar esnasında Ermeniler Ruslarla işbirliği yaparak; kadınlar, çocuklar ve yaşlı insanların da aralarında olduğu birçok masum müslüman Osmanlıyı katlettiler. Bediüzzaman’ın son derece üst seviyede olan takvasını yansıtması açısından, 1916 yılına ait olan ve Şükran Vahide tarafından aktarılan bir anekdot şu şekildedir:

“Ermeniler birçok çocuk, kadın ve yetişkini katlettikleri için misilleme olarak Ermeni çocuk ve kadınlarının da Osmanlı birliklerince öldürülmeleri beklenebilirdi. Ancak Bediüzzaman bu misillemeye karşı çıktı ve sahip olduğu İslami olgunluğun doğal bir sonucu olarak bu misillemeyi hiçbir zaman yapmadı.

Bir keresinde Bediüzzamanın olduğu bir yerde binlerce Ermeni kadın ve çocuğu biraraya toplanmıştı. Hiçbirine dokunulmaması hususunda emir verdi. Sonrasında onları serbest bıraktı ve serbest kalan bu kadın ve çocuklar Rus birliklerinin olduğu yerlere doğru gittiler. Ermeniler karşılaştıkları bu İslami davranıştan öylesine etkilendiler ki o andan itibaren hiçbir müslüman çocuğu katletmediler.” ( 1 )

Takva insana olağanüstü insani değerler katar. Bu değerler ise hayattaki başarının temel faktörleridir.

Takvanın Risale-i Nur’daki tanımı ise şöyledir: ”Takva, dini yasaklardan kaçınmak ve günah olan fiillere son vermektir. Manevi ve moral değerlerin tahribe uğradığı, bencilliğin son derece yaygın olduğu günümüz şartlarında takva, son derece önem kazanmıştır.“ ( 2 )

Bediüzzaman ile ilgili yukarda verdiğimiz örneğe tekrar dönersek, Bediüzzaman’ın yaptığı bu davranışı bir hile olarak değerlendirir ve bu hareket neticesinde Ermenilerin de aynı şekilde davranacağının hesaplanarak yapılmış olduğunu düşünürsek bu düşünce yanlış olur. Zira bu tarz bir davranış, dinine bağlı müslümanların yaptıkları doğal hareketlerdendir.

Takvalı bir müslüman hiçbir zaman Allah’ın ve Rasulünün(s.a.v.) yasakladığı bir davranışı yapmaz. İslam tarihi, yukarda anlatılan örneğin sayısız benzerleriyle dopdoludur. Bediüzzaman sadece sahip olduğu takvanın gereğini yerine getirdi ve Ermenilerin de onun yaptığı bu davranışın aynısını karşılık olarak yapmaları, Bediüzzaman’ın davranışının doğal bir sonucuydu. Yukardaki hadise aynı zamanda, İslam dininin, insanların topraklarından önce kalplerini ve akıllarını fethettiğine en güzel bir örnektir.

Mekke sokaklarında sevgili Peygamberimiz’in(s.a.v.) üzerine çöp birikintilerini atmayı alışkanlık haline getirmiş yaşlı kadının hikayesini sık sık okumuşuzdur. Birgün kendisine sürekli yapılan bu davranışın yapılmadığını gören Peygamberimiz(s.a.v.), yaşlı kadının ne olduğunu etrafındakilere sordu. Hasta olduğunu öğrenince de, hemen onu ziyarete koştu. Rasulullahın(s.a.v.) bu davranışı kadının islama girişine vesile oldu. O (S.A.V.) gerçekten de Takvada da eşi benzeri olmayan bir insandı!

Bediüzzaman’ın Ermeni çocuklarına karşı olan davranışını anlamaya çalışırken, Rasulullah’ın yukarda anlatılan olaydaki hareketi bize bakış açısını çizmektedir aslında.

[ Yukardaki yazı, yazar Mohammed Asım Alavi’nin “Müsbet Hareket- Bediüzzaman’ın Hayatından Liderlik Dersleri “ isimli kitabından alınmıştır.]

( 1) ‘ Bediuzzaman Said Nursi’, Sukran Vahide, sayfa 128

( 2 ) ‘ Siratun Zatiyatun( Bediüzzaman’ın Hayatı), sayfa 314, İhsan Kasım

Mohammed Asım Alavi

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: