Bediüzzaman ve Molla Said Aynı Kişi Midir?

BEDİÜZZAMAN İLE MOLLA SAİD HEM DIŞ MİHRAKLAR VE HEM DE CUMHURİYET HÜKÜMETİ TARAFINDAN BİRBİRİNE KASDEN KARIŞTIRILMAKTADIR

150’liklerden Molla Said ile Bediüzzaman Said’i ayıramayacak kadar cahil olanlara ne diyelim?

Maalesef bir internet sitesinde yine sapla saman birbirine karıştırılmakta ve bu yolla Bediüzzaman’a ve Nur Talebelerine karşı hücumlar yapılmaktadır. Gerçi bu tür hezeyanlara ARŞİV BELGELERİ IŞIĞINDA BEDİÜZZAMAN SAİD NURSİ adlı eserimizin II. Cildinde belgeleriyle susturucu cevaplar verdik. Ancak belgeleri alıp yazıyı uzatmadan bu hezeyanın yalan olduğunu kamuoyuna açıklamak istiyoruz.

Kürd Te’âlî Cemiyeti’nin kurucuları arasında değil, üyelerinin içinde Molla Said diye birinin bulunduğu doğrudur. Ancak bu Molla Said, Bediüzzaman Said değildir; belki 150’likler  arasında Cumhuriyet hükümeti tarafından yurtdışına sürülen Molla Said’dir.  Cumhuriyet İdarecileri de Aslında Bu farkı Biliyordu; ama hedef Bediüzzaman’ı suçlamaktı; fakat muvaffak olamadılar (Bkz. Said Molla’nın Çuvalı, Vakit Gazetesi, 15 Nisan 1923).

Maalesef hakikat böyle iken hem yerli ve hem de yabancı Bediüzzaman muhalifleri, meseleyi çarpıtarak Said Molla’yı Bediüzzman Sadi-i Kürdî olarak takdim etmek istemişlerdir. Bunu kısmen görelim:

1. Öncelikle Cumhuriyet Hükümeti Kürdistan Te’âlî Cemiyetini kapatma kararı alınca ve Bediüzzaman’ı da gayelerine engel görünce, Said Molla yerine hemen Bediüzzaman’ın koymuşlar ve onu bu cemiyetin kurucu ve destekçisi olarak göstermişlerdir. Devletin istihbarat raporlarına yansıyan bu durum, meseleyi araştırmama hastalığına tutulan Cumhuriyet yazar ve aydınlarının eline altın bir fırsat olarak geçmiştir. İşte çarpıtılan listeleriden iki sayfa. Eğer dikkatle bakılırsa, hiç bir alakası yokken ve 3. Sırada önce Molla Said Efendi diye yazılmış ve daha sonra da Bediüzzaman diye tahrifte bulunulmuştur.

Ellerinde bulunan ve bizim İKİNCİ CİLDDE YAYINLAYACAĞIMIZ resmi belgelere dayanan İstiklal Mahkemeleri Müddeiumumisi de Bediüzzaman’ı yargılama ihtiyacı duymamasına rağmen, tahrif edilmiş belgedeki bilgilere dayanarak, yargıladığı kişilere sahte listenin 3. sırasında yer alan Bediüzzaman Said Nursi’yi sormuştur.

Soru ve verilen cevap manidardır:

19 Mayıs 1925 tarihinde İstiklâl Mahkemesi Müdeeiumumisi Ali Saib Beyin soruların Kürdistan Te’âlî Cemiyeti olduğu iddia edilen Mehmed arasındaki soruşturma tutanaklarından Bediüzzaman ile alakalı kısmı aynen alıyoruz:

Bu listede isimleri yazılı olup azalarından hangisi istiklal, hangisi muhtâriyet tarafdarıdır?.

Bu sual üzerine Ali Saib Beyin sorduğu şahıslar hakkında yanındaki cevap verdi.

–             Mevlanzâde ma’lumdur.

–             3 numaralı a’zanız (yukarıda zikrettiğimiz belgeye dayanarak söylüyor) Bediüzzaman ne meslekte idi?

–             Mütedeyyindir, ulemadandır. Onun için istiklâl tarafdarı değildir.

Bediüzzaman, “Mütedeyyindir, ulemadandır. Onun için istiklâl tarafdarı değildir”

2. Bağımsız bir Kürdistan’ı kendilerine daha yakın bulan İngilizler de boş durmamışlar ve Kürd Te’âlî Cemiyeti kurulur kurulmaz Nizâmnâmesini ve kurucuları İngilizceye tercüme ederek kendi Dışişleri Bakanlığına iletmişlerdir.

Kitapta yayınlayacağımız bu belgedeki, Bediüzzaman’ın adı bu listede de yoktur. Hatta Said Molla da sonradan aza olmuştur.

3) Kaldı ki, İngiliz muhipler Cemiyeti kurucusu olan Said Molla, Milli Mücadeleye karşıdır ve Kuvay-ı Milliyeyi bir çete hareketi olarak görmektedir. Buna karşılık Bediüzzaman;

“Başka kâfirlere dost olduğunuz gibi bana da dost ve taraftar olunuz. Neden çekiniyorsunuz?”

Şu vesveseye karşı deriz:

Muavenet elini kabul etmek ayrıdır. Adâvet elini öpmek de ayrıdır. Bir kâfirin herbir sıfatı kâfir olmak ve küfründen neş’et etmek lâzım olmadığından, İslâmın eski ve mütecaviz bir düşmanını def’ için, bir kâfir muavenet elini uzatsa, kabul etmek İslâmiyete hizmettir.

Senin ise, ey kâfir-i mel’un, senin küfründen neş’et eden teskin kabul etmez husumet elini öpmek değil, temas etmek de İslâmiyete adâvet etmek demektir.

İkinci suret: Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla ruh ve kalbimiz sağ kalır, ceset de şehit olur. Akide faziletimiz tahkir edilmez; İslâmiyetin izzetiyle istihza edilmez.

Elhasıl: İslâmiyet muhabbeti, senin husumetini istilzam eder. Cebrail, şeytan ile barışamaz.

Siyasetimizde en acınacak, en ebleh bir akıl varsa, o da öylelerin aklıdır ki, milletinin ihtiras ve menfaatini, İslâmiyetin menfaat ve izzetiyle kabil-i tevfik görüyor. Burada en sefil ve en ahmak kalb, öylelerin kalbidir ki, hayatı onun himayeti altında kabul eder. Hayatımızı onun himayeti altında kàbil görüyor. Çünkü, öyle bir şarta hayatımızı tâlik ediyor ki, muhal ender muhaldir.

Der: “Yaşayınız. Fakat bir tek adam bana hıyânet etse yakarım, yıkarım!”

Bu izahlardan sonra, 150’liklerden Molla Said ile Bediüzzaman Said’i ayıramayacak kadar cahil olanlara ne diyelim.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: