Bediüzzaman’ın Aşkı – 3

Sordular:

-Neden bu son üç yazınıza“Bediüzzaman’ın Allah Sevgisi”demediniz de “Bediüzzaman’ınAşkı” dediniz?

Cevap:

-Birinci makalemizde,Bediüzzaman’dan aldığımız bir cümle ile “aşk”ın tarifini vermiş, ve: “Aşk, muhabbetin muzaafı, yani sevginin yoğunlaşmış ve zirveleşmiş halidir” demiştik. Bediüzzaman’ın Allah sevgisi işte böyle bir sevgi idi; demek için, makalemize başlık olarak “Bediüzzaman’nın Allah Sevgisi” demek yerine, “Bediüzzaman’ın Aşkı” demeyi tercih ettik.

Bu bir. İkinci sebebi de aşkın haysiyet ve şerefini kurtarma niyetimizdi. Çünkü insanlar, “aşk” kelimesini, çok layık olmayan yerlerde kullanır oldular. Aşkkelimesine çok kıydılar. Halbuki aşk, ehl-i dünyanın anladığı gibi sadece gayr-i meşru sevgilerin, gayr-i meşru birlikteliklerin adı değildi.

Aşk, aslında kulun Rabbine olan sonsuz ve sınırsız sevgisinin adıydı. Buna çağımızda en güzel misallerden biri de Bediüzzaman’ın Allah’a olan aşkı ve sevdasıdır, aşık olan, böyle olmalıdır. “Allah’ı seviyorum” diyen, Allah’ı işte böyle sevecektir. Derdi-davası Allah olacaktır. Her yerden, her eserden onu görecek ve Onu gösterecektir. Her yerde ve her eserde Onun taklit kabul etmez turralarını, sikkelerini, mühür ve imzalarını bulacaktır, okuyacaktır.(1) 

Aşk ve sevdanın ne olduğunu, nereye ve kime harcanması gerektiğini öğrenmek istiyorsanız Bediüzzaman’ın şu sözlerini çok iyi analiz etmemiz gerekmektedir. Diyor ki:

“Ey mü ‘min!

Sendeki hadsiz muhabbet (aşk) kabiliyetini, çirkin, noksan, şerur ve sana muzır olan nefsi emmarene verme. Onu mahbub ve onun hevasını kendine mabud ittihaz etme.

Belki sendeki o nihayetsiz muhabbet kabiliyetini,

1-Nihayetsiz bir muhabbete layık olan,

2-Hem sana nihayetsiz ihsanda bulunan,

3-Hem istikbalde seni nihayetsiz mes ‘ud edecek olan,

4-Hem alakadar olduğun ve saadetleriyle mes’ud olduğun bütün zatları, ihsanatıyla mes’ud eden,

5-Hem nihayetsiz kemalatı bulunan

6-Nihayetsiz derecede kudsi, ulvi, münezzeh, kusursuz, noksansız, zevalsiz cemal sahibi olan,

7-Bütün esması nihayetsiz derecede güzel olan,

8-Her isminde pek çok envar-ı hüsün ve cemal bulunan,

9-Cennet bütün güzellikleriyle ve nimetleriyle onun cemal-i rahmetini ve rahmet-i cemalini gösteren,

10-Sevimli ve sevilen kainattaki bütün hüsün, cemal, mehasin ve kemalat onun cemaline ve kemaline işaret ve delalet eden, emare olan bir Zatı, mahbub ve mabud ittihaz et”(2)

Bedüzzaman, Mahbub’u olan Allah’ı öyle seviyordu ki, dilinden Onu düşürmüyor. Haliyle, diliyle, kalemiyle her zaman ve her yerde hep onu anlatıyordu.

Mahbub’unu o kadar çok seviyordu ki, ona toz kondurmuyordu. İnsanlar, Onu inkar etmesin, o Hakiki Sevgili’nin yerine başka bir şeyi koyup ta şirk ve cehennem ateşlerine düşmesin diye Tabiat Risalesini, Asay-ı Musa’yı, İman ve Küfür Müvazenelerini ve benzer eserlerini kaleme aldı.

Yaşlılar, Allah’tan küsmesin, şikayet oklarını O’na yöneltmesinler diye İhtiyarlar Risalesini (Ricaları) yazdı. İhtiyarlığın büyük ve şirin bir nimet olduğunu, kabirden sonra ebedi bir gençliğin kendilerini beklediğini söyleyip onları teselli etti.

Hastalar, Allah Teala’dan küsmesin, şikayet oklarını O’na yöneltmesinler diye“Hastalar Risalesi”ni yazdı. Hastalığı ilahi ihtar, Rahman’ın hediyesi, günahların silgisi, derecelerin yükselticisi olarak gösterdi.

Ölenlerin yakınları ve ölecek olanlar, Mahbub-u Baki’den küsmesinler diye ölümün mahluk ve nimet olduğunu izah etti. Ölümün, yeni ve ebedi bir hayata doğuş ve diriliş olduğunu “Haşir Risalesi”, 10. Ve 29. Sözleriyle  isbat etti. Dünyadan ayrılmayı, ahbaba kavuşmak, cennet bağlarına uçmak, bin can ile arzu edilir bir seyahat ve bir saadet olarak ilan etti.

“Sizlere müjde! Ölüm, idam değil, hiçlik değil, ebedi ayrılık değil, tesadüf değil, hikmeti ve merhameti sonsuz olan Allah tarafından bir terhistir, bir mekan değiştirmedir. Ebedi Saadet ve selamet yurduna, asıl vatan olan cennete bir sevkiyattır. Yüzde doksan dokuz ahbabın toplandığı berzah alemine kavuşmadır ve bir visal kapısıdır.”(3)dedi.

Gençler, Hakiki Sevgili’yi unutmasınlar, unutup ta taşkınlıklarıyla hastahanelere, hapishanelere ve kabristanlara düşmesinler diye Gençlik Rehberi’ni yazdı. Onları yalancı ve öldürücü, sahte ve çakma aşklardan, kötü alışkanlıklardan kurtardı, Hakiki Maşukları olan Rableriyle tanıştırdı, buluşturdu.

Kadınlar, Hakiki Sevgili’ye giden yolu kapatan bir barikat, bir bariyer, bir tuzak olmasınlar, bu dünyada cehennem hurileri haline gelmesinler, hem kendilerini ve hem de başkalarını cehenneme götüren araç olmasınlar, cennet hurilerinden daha güzel birer cennet kadını olsunlar diye, Hanımlar Rehberini yazdı. Onları yalancıaşklardan, menfaatçi yalancı aşıklardan kurtardı. Gerçek Sevgili ile buluşturdu.

Bediüzzaman’ın aşkı, sevdası Allah’dı. Dünyayı ve ondaki varlıkları, isim manasıyla değil, harf manasıyla sevdi. Varlıklar  için: “Ne kadar güzeldir.” Demedi. “Ne kadar güzel yapılmış ve yaratılmış.” dedi. Allah için olmayan hiçbir sevginin kalbin içine girmesine izin vermedi. Çünkü o, “kalbin içi Samed’in aynasıdır, Allah’a aittir.”(4) diyordu. Allah’ın tahtına hiçbir şeyi ve hiçbir kimseyi oturtmadı, layık görmedi.

Doç. Dr. Vehbi Karakaş

RisaleAjans



Bkz. Nursi, Said, Sözler, 22. Söz, 2. Makam, 2. Lem’a

Nursi, Said, Sözler, 637

Orijinali için bkz. Nursi, Said, Mektubat, 20. Mektup, 1.makam, 322

Bkz. Aynı 

Sende yorum yazabilirsin