Bediüzzaman’ın Bitlis’i Savunması ve 30 Top..

image

Ruslar, Van ve Muş tarafını istila edip, üç fırka ile Bitlis’e hücum ettiği sırada, Bitlis Valisi Memduh Bey ile Kel Ali, Bedîüzzaman’a:

– Elimizde bir tabur asker ve iki bin kadar gönüllünüz var; biz geri çekilmeye mecburuz, dediler

.

Bedîüzzaman onlara:
– Etraftan kaçıp gelen ahalinin ve hem de Bitlis halkının malları, çoluk ve çocukları düşman eline düşecek; biz mahvoluncaya kadar dört-beş gün mukavemete mecburuz, demesi üzerine onlar:
– Muş’un sukut etmesi dolayısıyla otuz topumuzu askerler bu tarafa kaçırmaya çalışıyorlar. Eğer sen, o otuz topu gönüllülerinle ele geçirebilirsen, birkaç gün o toplarla mukabele ederiz ve ahali de kurtulur, dediler.

Bedîüzzaman:
– Öyle ise ben, ya ölürüm veya o topları getiririm, diyerek üçyüz gönüllünün başına geçti. Geceleyin, Nurşin tarafına, topların getirildiği cihete gitti.
Topları takib eden bir alay Rus Kazağına kendi muhbirleri: “Bitlis’i müdafaa eden gönüllü kumandanı üç bin adamla ve dağdaki meşhur Musa Bey bin kişi ile topları kurtarmaya geliyorlar.” diyerek pek ziyade mübalağa ile ihbar etmeleri üzerine, Kazak kumandanı korkmuş, ilerleyememişti.
Bedîüzzaman da, beraberindeki üçyüz gönüllüyü rastgeldikleri toplara birer ikişer taksim edip Bitlis’e gönderir; kendisi ise ilerleyerek topları birer birer kurtarıp, en son topu da üç arkadaşıyla birlikte ele geçirir.
Bu şekilde, otuz topun Bitlis’e gelmesini temin eder. O toplarla üç-dört gün asker ve gönüllüler düşmana mukabele edip, bütün ahali ve cihazat ve mallar kurtulur.

Bu vaziyette bile ihlası düşünmesi
Bedîüzzaman, o harbde gönüllülere cesaret vermek için sipere girmeyerek avcı hattında dolaşırdı. Avcı hattında en ileride atını sağa sola koştururken, birden hatırına gelir ve ruhuna ilişir ki: “Şu anda şehid olsam; bu vaziyetim, yani en ilerde göze çarpan şu halim, sakın mertebe-i şehadetin bir esası olan ihlasıma zarar vermesin, bir hodfüruşluk manası olmasın” diyerek, birden atını döndürür ve arkadaşlarının yanına gelir.

(Haşiye): İşte muharebenin şiddetli ânında, hayat-memat mes’elesi vaktinde “Benim zahiren kahramanlık gibi görünen bu vaziyetim hakikî ihlasa aykırı olmasın?” diye düşünmesi kemalât-ı insaniyenin bir misalidir, denilebilir. Meydan-ı harbde, düşman karşısında, gülleler içerisinde; talebelerine cesaret vermek için en elzem bir kahramanlığı fiilen göstermek emeliyle avcı hattında atını sağa sola döndürürken, bu suretle cesaret-i imaniye ve şehamet-i İslâmiyeyi en a’lâ bir derecede bir kumandan manasıyla îfa ederken, ruhunda ve niyetinde en âlî ve safî bir mertebe-i kemal olan sırr-ı ihlası kaçırmamayı ehemmiyetle düşünmesi ve dikkat kesilmesi; onun zahiren takdire şâyan hizmet-i diniyesi, fedakârane mücahedesi kadar, belki daha ziyade, ruhunun kemaline de delalet eder.
İşte Molla Said bütün hayatının şehadetiyle gerçi beyn-el İslâm “Bedîüzzaman“, “Sahibüzzaman“, “Fahrüddeveran“, “Fatîn-ül Asr” ünvanlarıyla yâdedilmiş; fakat bu hiçbir zaman hakikatsız ve bir sözden ibaret değildir. Risale-i Nur ile yaptığı muazzam hizmet-i imaniye ve Kur’aniyesi ve teşkil ettiği hamiyet-i diniye ile serfiraz milyonlar fedakâr talebelerin kudsî şahs-ı manevîsi, bir şahid-i sadık ve bir delil-i katı’dır.

Avcı hattında dolaşırken vücuduna dört gülle isabet etmiş, fakat geri çekilmemiş ve gönüllülerin cesareti kırılmaması için sipere dahi girmemiştir.
Hattâ bunu işiten vali Memduh Bey ve kumandan Kel Ali, “Aman geri çekilsin!” diye haber gönderdikleri zaman, demiş:
– Bu kâfirlerin güllesi beni öldürmeyecek…
Hakikaten üç gülle, ölecek yerine isabet ettiği halde; biri hançerini, diğeri tütün tabakasını delip geçmiş ve kendisine bir zarar vermemiştir.
Tarihçe-i Hayat (RNK)

Avukat Hulusî-i Bitlisi Anlatıyor
… (Bitlis’teki ahalinin) ikinci hicret başlamadan evvel Bediüzzaman Talebeleriyle Van cephesinden Bitlis merkezine dönmüş; halkı takviye ile terğibe, nasihata koyulmuştu.
Ben fahri vezifemi bitirerek adliye kuyûdatını Diyarbakır’a sevk ve nakline memur edilmiştim.
Bitlis’ten ayrıldığım sabahı takip eden günün gecesinde, hain Ermenilerin rehberliği ile düşman Dideban eteklerindeki nehir boyundan Bitlis’e akarken, Bediüzzaman şehir içinde göğüs göğüse düşman süvarileriyle çarpışmış, bir ayağından yaralanıp esir edildikten sonra Mahallebaşı’ndaki kışlaya, oradan Rusya’ya, sonra Sibirya’ya kadar sürülmüş olduğunu işittim. (Ehl-i Sünnet mecmuası 2:47-27, 1948)

Ali Aras anlatıyor
Bediüzzaman’ın harpteki çalışmalarını ve Ruslara esir oluşunu 1965 kışında Van’da vefat eden, Van’ın Çoravanis köyünden Ali Çavuş namındaki Haci Ali Aras hatıratında şöyle anlatıyor:
“Biz Muş’a varmadan Ruslar Muş’u istila etmişti. Muş’u boşaltan halkla yolda karşılaştığımızda onlar bütün mühimmatın, bu arada on dört parça topun kaldığını söylediler. Üstad
Bediüzzaman Hazretleri bu 300 kişilik kuvveti on dört parça topa taksim
edip altı kişilik bir müfrezeyi de cephane kaçırmaya memur etti.
Biz top ve cephaneleri kaçırıp Bitlis-Tatvan yolu üzerinde mevzi almış bir nizamiye alayına teslim ettik. Bu arada Ruslar üç koldan taarruza geçip bizi Bitlis boğazında mahsur bıraktılar. Yedi gün Ruslara karşı geceli gündüzlü müdafaa yapıldı.

Hz. Üstada üç mermi isabet etti. Bunlardan biri hançerinin kabzasına, diğeri sigara tabakasına, bir diğeri de sağ omuzuna isabet etti. O zaman bu hale şahit olan Nizamiye Alayı Kumandam Kel Ali, Üstad’a:
“Bediüzzaman! Size kurşun da tesir etmiyor!”
Hz. Üstad: “Allah muhafaza ederse, top mermisi de insanı öldürmez.

“Bir haftalık şiddetli bir mukavemet sonunda Bitlis’e giremeyen Ruslar Bitlis-Tatvan yolu üzerinde bulunan Papşin Hanını tahliye edip geri çekildiler. Ermenilerin rehberliği ile Bitlis’in güneyindeki Güzeldere yolundan Simek nahiyesi üzerinden
Bitlis-Siirt yolunu kesip, Arap Köprüsünü tuttukları görüldü. Gece yarısından sonra Bitlis’e taarruza geçtiler. Şiddetli muharebeler cereyan etti. Bu arada Üstadın çok sevdiği yeğeni Ubeyd ve bir çok kıymetdar talebe arkadaşlarımız şehid oldular.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: