Bediüzzaman’ın Davası Siyasete Alet Edilmesin!

Siyasî partilerin adaylık sürecinin belirlendiği bu günlerde Risale-i Nur’u siyasî emellerine âlet edip aday olmak isteyenlere Bediüzzaman’dan birkaç mesaj vermek istiyorum, şöyle ki: “Risale-i Nur hiçbir şeye âlet olamadığını ve rıza-yı İlâhiyeden başka hiçbir maksada vesile olamadığını ve doğrudan doğruya her şeyden evvel iman hakikatlerini ders vermek ve biçare zayıfların ve şüpheye düşenlerin imanlarını kurtarmak olduğunu, elbette sizin gibi nurun has şakirtleri biliyorlar.”1

Yukarıda geçen hususu, mealen şöyle anlamak gerekir diye düşünüyorum: Bediüzzaman Hazretleri, kesin ihtar ile insanlara hiçbir tarafgirlik gözetmeksizin, hiçbir menfaat beklenmeden iman hizmetini vermek ve bu hizmetin mukabilinde ne maddî, ne de manevî hiçbir karşılık beklemeden hizmet etmeyi tavsiye ediyor. Yani Risale-i Nur hizmetinin gayesi iman hizmetinden başka hiç-bir şey olmadığı için başka bir şeye alet edilemez. Başka bir şeye alet edildiği takdirde araya tarafgirlik gireceği için talebelerini başka şeylerle uğraşmaktan menetmiştir.

Bediüzzaman’ın Rusya esaretinden dönmesinden sonra, “geldin geleli siyasete karışmıyorsun” sorusuna “Evet İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibidir. Fikri hezeyanlaştırır. Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyutarak) ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına) tahribimizle eser-i telkini icra ederiz.” cevabını vermektedir. 2

Böyle bir ortamda siyasetle hizmet etmenin mümkün olmadığını gören Bediüzzaman, gelişmenin temeli ve kendi siyasetini üretmenin ilk şartı olan “müteharrik-i bizzat” (hareket kaabiliyeti kendiliğinden olan) insan ve toplumun ortaya çıkması için çalışmaya başlayacak ve siyasetten uzaklaşacaktır.

İnsanların kalplerinin bozulduğu, inançlarının tehlikeye düştüğü bir sırada siyaset topuzu ile hareket etmenin yanlış olduğunu belirten Bediüzzaman, din adına galebe çalınsa bile, siyasetle insanların kalplerinin ıslah edilemeyeceğini ve imanlarının kurtarılamayacağını, tersine kâfir derecesinde olanları daha aşağıya indirerek münafık haline dönüştüreceğini, küfrünü ise kalbinde saklayacağını ifade etmektedir.” 3

Siyaset dairesini geniş bir daire hükmünde gören Bediüzzaman Hazretleri siyaset,  “gaflet verecek, dünyaya boğduracak ve hakikî vazife-i insaniyeti ve ahireti unutturacak” durumda olduğu için, “Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, selef-i salihinden başka siyasetçi ekseriyetçe tam muttaki dindar olamaz. Tam ve hakikî dindar, müttaki olanlar siyasetçi olamazlar. Yani maksad-ı aslî siyasetini yapanlarda din ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer.” Hakikî dindar ise “bütün kâinatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir” diye “siyasete aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate alet etmeye çalışabilir.”4 görüşü belirtilmektedir.

Netice itibariyle Bediüzaman’ın dâvâsı iman dâvâsı olduğu için bu kudsî hakikati başka mecralara çekip şahsî makamları arzu etmek şan ve şeref kazanmak için kimse Risale-i Nur’u siyasî emellerine basamak yapmasın; yapanlara da imkân verilmesin.  “Nurdaki ihlâsı bozmamak için, uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum”5 diyen asrın dâhisi Bediüzzaman, bu veciz sözleri ile talebelerine ikaz edici mesajlar vermiştir.

Rüstem Garzanlı

www.NurNet.org

Dipnotlar:

1-Emirdağ Lâhikası, s. 466- mektup, 209.

2- Sünûhat, 250.
3- Lem’alar, 636. Köprü dergisi, güz 2000.
4- Emirdağ Lâhikası, s. 113, Mektup 30.
5- Emirdağ Lâhikası, s. 459, mek. 205.

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: