Bediüzzaman’ın dâvâsı

İçinde Hz. Muhammed’in (asm) bulunduğu rüya münasebetiyle evvelâ O zat-ı âlî pâkın bir rüyasıyla konumuza bir ışık tutup daha sonra Bediüzzaman’ın iki rüyası ile devam etmek istiyorum.

Resul-i Ekrem Aleyhisselâtü Vesselâm gördüğü rüya ile “Feth-i Mekke’yi vukuundan evvel kat’iyetle haber veriyor.”

Kudret sahibi yüce Mevlâmız O Habibin (asm) rüyasını: “And olsun ki Allah, Resulünün gördüğü rüyanın hak olduğunu tasdik etti.” 1 diye haber veriyor. İki sene sonra, haber verdiği tarzda vuku bulmuştur.2

İşte enbiyaların varisi, dellâl-i Kur’ân ve hâdim-i Furkan Hazreti Bediüzzaman Said Nursî’nin de büyük dâvâsı rüya ile başlamış.

Said Nursî, ayrı mekân ve ayrı zamanda iki rüya görür. Biri Birinci Harb-i Umumiden hemen evvel, diğeri Harb-i Umumiden hemen sonra…

Biri Ağrı Dağı’nın altında, diğeri Rusya’da esaretteyken. Bir rüyasında “İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et” emrini alır, bir diğer rüyasında İslâm âlemi ve Osmanlı devleti ile alâkalı büyük bir meclise asrın mebusu olarak dâvet edilir.

Birinci harb-i umumiden evvel gördüğü rüya şöyle: “Eski Harb-i umumîden evvel ve evailinde, bir vakıa-i sadıkada görüyorum ki, Ararat Dağı denilen meşhur Ağrı Dağı’nın altındayım. Birden o dağ müthiş infilâk etti. Dağlar gibi parçaları dünyanın her tarafına dağıttı… Birden o hâlette iken, baktım ki, mühim bir zat bana amirâne diyor ki: “İ’caz-ı Kur’ân’ı beyan et.”3

Uyandıktan sonra o infilâk doğrudan doğruya Kur’ân’a hücum edilecek ve “Kur’ân’ın etrafındaki surlar kırılacak” yani Medreseler, Tekke ve Zaviyeler ortadan kaldırılacak.

İşte “…şu i’cazın bir nev’ini şu zamanda izharına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak. Ve namzet olduğumu anladım.”

Bediüzzamanın iman sahasındaki birinci görevi burada başlıyor. Çünkü o rüyada Bediüzzaman Hazretleri’ne “İ’câz-ı Kur’ân’ı beyan et!” diye emreden Zat Hazreti Muhammed (asm) tarafından verildiği büyük ihtimaldir.

Kur’ân’ın i’câzı onun çelik bir zırhı olacak. Risâle-i Nurlar da Kur’ân’ın mânevî bir elmas kılıcı olarak bütün bu dalâlet ve küfür akımlarını yok edecektir. Zaman gösterdi ki, o rüya yıllar sonra Risale-i Nur olarak ortaya çıkar. Altın harflerle iman destanı yazacak ve yazmıştır.

Bir diğer rüyası ise: “Rüyada bir hitabe.”

Hicri 1335 Miladî 1917 senesinde dünya hadisatlarının verdiği ümitsizlik ile muzdarip olan Bediüzzaman kendi ifadesiyle “Bir Nur arıyordum! Bunun için hayatını her şeyiyle bu yüce ideale tahsis eder.

İşte o sırada, “Yakaza olan rüya-i sadıkada bir ışık, bir nur gördüm.”

Biri geldi dedi: “Mukadderat-ı İslâm için teşekkül eden bir meclis-i muhteşem, seni istiyor.”4 “Gittim gördüm ki, münevver, emsalini görmediğim, Selef-i Salihînden ve âsârın mebuslarından her asrın mebusları içinde bulunur bir meclis gördüm.”

Selef-i Salihîn deyince Sahabeler, Tabiinler ve tebe-i tabiinlerden oluşan bir heyet, âsârın mebusları ise her yüz yılda gönderilen Müceddidlerdir.

Bediüzzaman: “…doğrudan doğruya hakikat dersimi Gavs-ı A’zam’dan (ks) ve Zeynelâbidîn (ra) ve Hasan Hüseyin (ra) vasıtasıyla İmam-ı Ali’den (ra) almışım. Onun için hizmet ettiğimiz daire onların dairesidir. Mesleğimiz Sahabe mesleğidir.” 5 demiş.

Madem ki hakikat dersini Hazreti Ali’den (ra) almış, o zaman o zat da Hazreti Ali (ra) olması büyük ihtimallerdendir.

Bediüzzaman’a, “Ey felâket, helâket asrının adamı, senin de reyin var. Fikrini beyan et” denir. Bediüzzaman’ın yaşadığı dönemde maddî ve manevî sıkıntılar vardır.

Bediüzzaman, Osmanlının çöküşü zamanında dünyaya gelir. Siyasî, ekonomik, toplumsal ve bilimsel anlamda en dehşetli asırdır. 20. yüzyıl maddî anlamda en dehşetli asır olduğu için “Felâket” asrı denilmiş.

Helâket asrı: Rusya’da ortaya çıkan kapitalizm, sosyalizim, komünizmcilik gibi ekonomik boyutlu ideolojiler bütün dinleri ortada kaldırmaya çalışmıştır. Nemrutlar-Firavunlar gibi; komünistler, pozitivistler, materyalistler bilim ile ulûhiyeti dâvâ ederek insanları dinden uzaklaştırmaya çalıştırıldığı için ”Helâket” asrı denilmiş.

Hülâsa-ı kelâm: Bediüzzaman, iman kalesini savunmak üzere asrın mebusu olarak rüyasında o büyük meclise mânen iştirak etmiştir.

Risale-i Nurlar ise böyle dehşetli bir zamanın mahsulü cihetiyle cihad-ı diniye meydanın en büyük kahramanı olarak komünistliğin, materyalistliğin belini kırmış, dinsizliğin istilâsına karşı bir sed çekmiştir.

20.05.2018

Rüstem Garzanlı

Dipnotlar:

1- Fetih, 27;

2- Yedinci Lem’a, s. 56;

3- 28. Mektup, s. 624;

4- Tarihçe-i Hayat s. 205;

5- Emirdağ Lâhikası. s. 130

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: