Bediüzzaman’ın Mesleğinin Esasları

“Mesleğimiz ise, ahlâk-ı Ahmediye (aleyhissalâtü vesselâm) ile tahallûk ve sünnet-i Peygamberîyi ihyâ etmektir.” ( Divan-ı Harb-i Örfî s:63,Y.A.N)

Evet, Bedîüzzamân kısaca böyle târif ediyor mesleğini. Efendimiz (sav) ‘in ahlâkı ile ahlâklanmak ve sünnetini hayata tatbik ederek yaşamak.

Meslek; tutulan yol, usul ve sistem olarak tarif edilebilir. O halde mânevî hizmetlerin de bir yolu, usûlü ve sistemi olmalıdır. İşte Bedîüzzamân da mesleğinin usûl, tarz ve sistemi ile ilgili esasları eserlerinde izah etmiş ve mesleğinin esaslarına çok önem vermiştir. Bu esasları Risâle-i Nûr eserlerinin müteferrik yerlerine derc etmiştir.

Bedîüzzamân’ın mesleğine verdiği âzamî sadakat ve önemi anlamak için Son Şahitler’den çok muhterem Mehmet Fırıncı(Güleç) ağabeyin hatırası konumuza ışık tutması açısından buraya da alalım. Mehmet Fırınca ağabey hatırasında şunları anlatıyor:

-“Neşriyat esnasında Isparta’ya forma götürdüğüm bir defasında, dersten ağabeyler yeni çıkmışlardı. Üstad Hazretleri dersin sonunda şöyle bir sohbette bulunmuş. Zübeyir Ağabey taze taze nakletmişti: -“Kardaşlarım, Abdülkadir-i Geylânî şimdi gelse, ‘Said, sen bu mesleğinden bir parça taviz versen, milyonlar insanlar senin kitaplarını okuyacak, fakat öyle yapmasan hem bunlardan mahrum kaldığın gibi, hapislerde zulümlerle, eziyetlerle cefa çekeceksin’ dese, ‘Hayır Üstadım, ben bu zulümlere, işkencelere razıyım, fakat mesleğimden en küçük bir taviz vermem’ diye ona söyleyeceğim.'(Son Şahitle,Cilt:4,s:371) İşte Bedîüzzamân’ın mesleği ile ilgili verdiği çok enterasan bir anekdot.

Bu mânâda Risâle-i Nûrlarda bizlere verilen ayrı bir ders dahâ var. Şöyle ki: ” Hattâ Risâle-i Nûr erkânlarına karşı da, benim şahsımın kusurâtını, çürüklüğünü gösterip, zahiren dindar ehl-i bid’adan bazı şöhretli zatları gösterip, “Biz de Müslümanız, din yalnız Said’in mesleğine mahsus değil” deyip, bize karşı perde altında cephe alan zındıklara ve anarşilik hesabına o safdil ehl-i diyanet ve hocaları âlet edip istimal ediyorlar. İnşaallah bunların bu plânları da akîm kalacak. Böyle heriflere dersiniz:

“Biz, Risâle-i Nûr’un şakirtleriyiz. Saîd de, bizim gibi bir şakirttir. Risâle-i Nûr’un menbaı, madeni, esası da Kur’ân’dır. Yirmi senedir emsalsiz tetkikat ve takibatla beraber, kıymetini ve galebesini en muannid düşmana da ispat etmiştir. Onun tercümanı ve bir hizmetkârı olan Said ne halde olursa olsun, hattâ Said de-el’iyâzü billâh-Risâle-i Nûr’un aleyhine dönse, bizim sadakatimiz ve alâkımızı inşaallah sarsmayacak” deyip, o kapıyı kaparsınız.(Emirdağ Lah.I.s:109-Y.A.N.)”

Bedîüzzamân, Kastamonu Lahikası’nda ise mesleği ile ilgili şu izahları yapıyor.”Yalnız bunu ihtar ediyorum ki, mesleğimiz, sırr-ı ihlâsa dayanıp, hakaik-i imaniye olduğu için, hayat-ı dünyaya, hayat-ı içtimaiyeye mecbur olmadan karışmamak ve rekabet ve tarafgirliğe ve mübarezeye sevk eden hâlâttan tecerrüt etmeye mesleğimiz itibarıyla mecburuz.”.( Kastamonıu Lâhikası,s:356,Y.A.N.)” Burada da mesleğinin ihlâs sırrına dayandığını ve imân hakîkatleri olduğunu belirterek, dünya ve sosyal hayata mecbur olmadan karışmamanın ve rekabete, tarafgirliğe, mübârezeye girilmemesini nazarlara sunarak buna mesleği itibarı ile mecbur olduklarını belirtiyor.

Yine İhlâs Risâlesi’nde,”Mesleğimiz halîliye olduğu için, meşrebimiz hıllettir.”diyerek mesleğinin halîliye olduğunu belirtiyor. Ayrıca hılletin izahını yapıyor.” Hıllet ise, en yakın dost ve en fedakâr arkadaş ve en güzel takdir edici yoldaş ve en civanmert kardeş olmak iktiza eder.”diyerek hılletin esaslarını söylerken “en” ifadeleri ile zirveleri gösteriyor.” Bu hılletin üssü’l-esası, samimî ihlâstır.” hakîkati hılletin esasının ve zirvesinin sınırını samimi ihlâs ile taçlandırıyor. Sonra da en can alıcı uyarıyı yapıyor.” Samimî ihlâsı kıran adam, bu hılletin gayet yüksek kulesinin başından sukut eder. Gayet derin bir çukura düşmek ihtimali var; ortada tutunacak yer bulamaz.” Diye ekliyor. Ayrıca” Hem mesleğimiz hıllet ve uhuvvet olduğundan, şahsiyet ve enaniyet cihetinden bir rekabet olmaz.( Tarihçe-i Hayat , s:659,Y.A.N.)” cümlesi ile de bu esası te’yid ediyor.

Bedîüzzamân “Evet, yol iki görünüyor.” diyerek imân ve küfür olarak yolu ikiye ayırıyor.” Cadde-i kübrâ-yı Kur’âniye olan şu mesleğimizden şimdi ayrılanlar”,ifadesi açıklanmayı ve anlaşılmayı bekliyor. Burada Bedîüzzamân meşrebimizden ayrılanlar demiyor. Mesleğimizden ayrılanlar diyerek, mesleğinin ise Kur’ân’ın geniş caddesi olduğunu açık olarak belirtiyor. O caddenin dar patika ve kulvarlar değil geniş olan ehl-i sünnet caddesi olduğu anlaşılıyor.

İşte bu geniş Kur’ânî caddeden ayrılanlar için Bedîüzzamân şu ikazı yapıyor.” Bize düşman olan dinsizlik kuvvetine bilmeyerek yardım etmek ihtimali var.”Demek bu geniş ehl-i sünnet caddesinden ayrılanlar Bedîüzzamân’ın bu ikazına muhatap oluyor. Devamında ise “ İnşaallah, Risâle-i Nûr yoluyla Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyânın daire-i kudsiyesine girenler, daima nura, ihlâsa, imana kuvvet verecekler ve öyle çukurlara sukut etmeyeceklerdir.( Yirmi Birinci Lem’a,s:395–96,Y.A.N.)” diyerek bu asırda Risâle-i Nûrlarla yapılan hizmetin de istikametine ve selametine işaret ediliyor.

Bedîüzzamân “Hâlbuki mesleğimiz, müsbet hareket etmektir.”diyerek mesleğinin bir başka önemli esasını veriyor. Devam eden cümlesinde,” Değil mübareze, belki başkaları düşünmeye de mesleğimiz müsaade etmiyor.( Kastamonıu Lâhikası ,s:349,Y.A.N.)” tespitini yaparak sadece ve sadece mesleğinin en önemli esaslarından birisi olan müsbet hareket düsturunu gösteriyor.

Yine İhlâs Risâlesi’nde Bedîüzzamân, mesleğinin bir başka esasına değiniyor ve şöyle diyor.”Evet, eğer mesleğimiz şeyhlik olsaydı, makam bir olurdu veyahut mahdut makamlar bulunurdu. O makama müteaddit istidatlar namzet olurdu. Gıptakârâne bir hodgâmlık olabilirdi. Fakat mesleğimiz uhuvvettir. Kardeş kardeşe peder olamaz, mürşid vaziyetini takınamaz.( Yirmi Birinci Lem’a,s:202,Y.A.N.)” hakîkati ile mesleğinde şeyhlik olmadığını, makam ve mevki bulunmadığını açık olarak ifade ediyor. Ayrıca mesleğinin esaslarından birinin de uhuvvet olduğunu ve kardeş kardeşe mürşid olmadığı gibi mürşid vaziyetini de takınamayacağını söylüyor. Burada Emirdağ Lahikası’nda bir başka prensip daha söyleyerek mürşid olarak şu ölçüleri veriyor.” Tesanüdümüzden hasıl olan bir şahs-ı mânevînin fevkalâde ehemmiyet ve kıymeti ve üstadlığı ve irşadı, bize kâfidir. (Emirdağ Lâhikası,s:140,Y.A.N. )” tespitini yaparak üstadlığı ve irşadı şahs-ı mânevîyeye bırakıyor.

Bedîüzzamân Mesleğinin;”Belki rıza-yı İlâhîden başka hiçbir şeye, hattâ dünyaya ve saltanata âlet etmemek bizim esas mesleğimiz olduğundan…( Emirdağ Lâhikası–s:515,Y.A.N.)” ifedesi ile de başka bir esasını gösteriyor.

Yine başka bir yerde,” Madem mesleğimiz âzamî ihlâstır; değil benlik, enaniyet, dünya saltanatı da verilse, bâki bir mesele-i imaniyeyi o saltanata tercih etmek âzamî ihlâsın iktizasıdır.( Emirdağ Lâhikası,s:879,Y.A.N.)” diyerek mesleğinin hassasiyetini âzamî ihlâs düsturu ile net olarak ortaya koyuyor.

Bedîüzzmân mesleğinin başka bir esasını şu cümlelerle ifade etmeye devam ediyor.”Ve mesleğimiz, terk-i enâniyet ve uhuvvet olmasından, bizde hodfuruşâne şatahat bulunmadığından,…( On Üçüncü Şua,s:540,Y.A.N.)”başka bir eserinde de “Evet, mesleğimiz şükürdür. Ve her şeyde bir vech-i rahmeti, bir cihet-i nimeti görmektir.( Zühretü’n-Nur)” ifadeleri ile mesleğinin hassasiyetlerinin sınırlarını çiziyor.

“Mesleğimiz, bu zamanda hakka hizmet, bütün bütün terk-i enaniyetle olabileceğini kat’î kanaatimiz olduğu gibi, yirmi senedir nefs-i emmarem ister istemez o mesleğe itaate mecbur olmuş.( Sikke-i Tasdik-i Gaybî)” esası da Bedîüzzamân’ın mesleğinin çok önemli noktalarından biri olarak bizlere ders veriyor.

Bedîüzzamân mesleğinin esaslarını belirlerken boşluk bırakmıyor. Çünkü kâinat boşluk kabul etmez bir hakikattir. Bu manada mesleğinin yine çok önemli noktalarını nazarlarımıza sunuyor.“Şimdi burada birisi bize muhalif hareket etse, hükûmet hesabına olamaz; çünkü mesleğimiz siyasî değil. Hem yeni bid’alar hesabına da olamaz; çünkü hakikî meşgalemiz esâsât-ı imaniye ve Kur’âniyedir.( Barla Lâhikası ,s:321,Y.A.N.)” Evet çok önemli bir noktanın daha altını çiziyor Bedîüzzamân. Mesleğinin siyasi olmadığını, hem yeni bid’alar hesabına da olmadığını ve hakiki meşgalesinin “esâsât-ı imaniye ve Kur’âniye” olduğunu ifade ediyor.

Evet, Bedîüzzamân mesleğine ait düsturları bir başka eserinde şöyle ifade ediyor.“Biz, insanların hürmet ve ihtiramından ve şahsımıza ait hüsn-ü zan ve ikram ve tahsinlerinden mesleğimiz itibarıyla cidden kaçıyoruz. Hususan acip bir riyakârlık olan şöhretperestlik ve câzibedar bir hodfuruşluk olan tarihlere şâşaalı geçmek ve insanlara iyi görünmek ise, Nurun bir esası ve mesleği olan ihlâsa zıttır ve münafidir. Onu arzulamak değil, bilâkis şahsımız itibarıyla ondan ürküyoruz.”( Emirdağ Lâhikası,s:336,Y.A.N.)

Ve yine “Ey kardeşlerim, Mesleğimiz, tecavüz değil tedafüdür. Hem tahrip değil, tamirdir. Hem hâkim değiliz, mahkûmuz. Bize tecavüz eden hadsizdirler. (Kastamonıu Lâhikası ,s.98,Y.A.N.)” diyerek talebelerine de mesleğinin en önemli düsturlarını ve esaslarını gösteriyor.

Bedîüzzamân’ın mesleğinin esaslarından bir kısmını paylaştık.

İnşâallah Bedîüzzmân’ın mesleğinin esaslarını anlayan ve o esaslar ile hareket edebilen talebelerden oluruz. 

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır