Bediüzzamanın Mutluluk Formülü

Bir ara nurnet sitemizin okuyucu dostlarımdan uzak kalmamın hasretini telafi etmek için bir şeyler yazmak istedim. Bir müddet düşünmeye başladım, baktım ki, Hz. Mevlana’nın dediği gibi

’’Gönlüm dilime dargın, dilim gönlüme… Gönlüm duygularını anlatamadığı için kızarken dilime, Dilim anlatamayacağı şeyleri düşündüğü için kızıyor gönlüme...’’

keza ’’Güzel düşün güzel yaşa…!’’(1) dedim. Bu mutsuz halime bir mutluluk arama ihtiyacını hissettim, gene Mevlana’nın başka bir sözünden etkilenerek

’’Bazen bitmek bilmeyen dertler yağmur olur üstüne yağar. Ama unutma ki, rengârenk gökkuşağı yağmurdan sonra çıkar’’(2)

O zaman ’’mutluluk nedir?’’ sorusuna birçok cevap aklıma gelmeye başladı. Örneğin, Bir mahkûmun isteği, onu mutlu kılacak şey sılası yani özgür yaşadığı ortammış. Anne ve babasından uzak kalmış bir gencin ailesine kavuşma mutluluğu, evlenme çağına gelmiş bir çocuğun evlilik mutluluğu, evi olamayanın bir eve kavuşması, bir hastanın iyileşmesi mutluluğu gibi şeyleri hasbıhal ettim. Mutlu olmaya yetmez mi?

Hayır… Yetmiyor. Çünkü bunlar elden çıkınca gene mutsuzluk, gene hüzün, gene öfke başlar. O zaman asıl mutluluk nerede onu aramak lazım.

Sosyal ve içtimai hayatımızda her zaman insanlarla karşılaşmaktayız, günlük işlerimizde, çalıştığımız iş ortamında iyi bir muamele ve hoşgörü ile münasebetlerimizi sağlasak, dünya ve ahiret muvazenesini temin edebilirsek, sevgi ve şefkat gibi duygusal lezzetleri gönlümüze koyabilirsek o zaman gönül de beden de mutlu olur. Aksi takdirde insanlardaki hub-u cah yani makam sevgisi, daha sonra içtimai hayata girdiğinde dünyaya karşı bir tama baş gösterir. Kısa ömrünü de muvakkat dünyayı da ölmeyecekmiş gibi daimi görür, farkından olmadan aldanıverir. Neticede Hizmet-i imaniye adına çok şeyi kaybedebilir. İşte mutluluğun da mutsuzluğunda muvazenesi bu olması gerek.

Asıl mutluluğun tarifini mubelliğ-i zaman Bediüzzamanın ‘’mutluluk formülü’’ne bakalım ‘’Güzel gören güzel düşünür, güzel düşünen hayatından lezzet alır.’’(3) İşte mutluluğun kaynağı bu cümlede görmek lazımdır. Çünkü yaşanan her olay ve hadisenin sonucunda bir rahmet ve mutluluk görünür. Mutluluğun sınırsız olmadığını da vurgular. Görüldüğü üzere, Bediüzzaman Hazretleri ile Hz. Mevlana aynı görüşü paylaşmaktadırlar.

Bediüzzaman, Sözler eserinde de mutluluğu şöyle açıklamaktadır: “Helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Harama girmeye lüzum yoktur.”(4) Der. Bediüzzaman’ın ‘meşru daire’ diye tarif ettiği manevi değerler ve içtimai hayatın moral değerlerine dayalı hayatın en yüksek mutluluğu meşru dairenin ihtiyaca yeterli geldiğini, harama girmeye ihtiyaç olmadığını gösteriyor. Gayrimeşru lezzetlerin hiçbir kıymeti yok, aksine ‘’zehirli bal’’ hükmündedir. Az bir lezzet verirse de daha sonra da yedirdiğini kusturur, başa bela olur. Helal dairesindeki ahlaki değerler ise insana keyfiyet, emniyet, ehemmiyet ve mutluluk verir.

Bediüzzaman, dünya ile ahireti şöyle tasvir etmektedir: ’’Dünyaya ait işler, kırılmaya mahkûm şişeler hükmündedir. Baki umur-u uhreviye ise, gayet sağlam elmaslar kıymetindedir.’’(5) Bu dünya misafirhanesinde, şu kısa ömürde; En büyük mertebe Cenab-ı Allah’a teslim olmak ve o’na itaat etmektir. Dünya meşgalesini öne alıp ahireti unutmak büyük kayıp ve zarardır. Bediüzzaman, dünya işlerini kırılacak şişeler, umur-u uhreviyeye ait işleri de baki elmaslar hükmünde olduğunu, kırılacak şişe bedeline, elmasın fiyatını verilmez diyor. Hatta insanın fıtratındaki şiddetli merak ve hararetli muhabbet ve dehşetli hırs ve inadlı istek gibi hisler de, ahiret hayatını kazanmak için verildiğini belirtilmektedir. Yoksa ahiretini unutup tamamen dünya işlerine himmetini sarf etmek için verilmemiştir. Evet, umur-u uhreviye için çalışan bahtiyardır, mutludur. Mutluluklar dilerim.2.1.2012

Rüstem Garzanlı/Diyarbakır

Kamu Yöneticisi

www.NurNet.org

1-Mevlana-Mesnevi

2- Mevlana-Mesnevi3-Mektubat, Hak.Çek.

4-Sözler

5-Mektubat 9.Mektub

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: