Bencillikten Uzak Yaşayan Müslümanın Hali

Evet! Biz yalınız insanlara karşı değil, belki bütün mahlukata karşı muhabbetle, şefkatle yaklaşmak lazım olduğunu bilmeliyiz. Bilhassa gençlere karşı o şefkat galip gelmesi lazım. Çünkü bugünkü gençlerin en yakınları olan, anne babaları onlara sahip çıkmadıklarına göre, onlar şefkate çok muhtaçtırlar. Onlara yardım edelim. Çünkü onlar bu  kötü asırda yaşadıkları için, düştükleri olumsuz hayattan kurtulup sadakatle kendi hak dinlerini yaşamağa karar vermenin ehemmiyetini öğretebilsek, büyük bir iş yapmış oluruz. Biz halimizden şikâyet değil, bu kötü devirde dünyaya geldiğimiz için kısmetimize razı olmalıyız. Yeter ki  bize vaat edilen o büyük kazançları kaçırmamaya gayret edelim.

Sakın unutmayalım ki, neticesi alınamayan işler boşa gidebilir. Biz eğer genç isek, hislerin baskılarına mahkûm olmadan, yaşamamız çok önemlidir. Karşımızda hiç âile terbiyesi görmeyen hanımlar vücutlarını sokakta sergiledikleri için, bizi çok üzüyorlar. Hanımlığı gitmiş o hanımlar, çıplak yerlerini kınından çıkarılmış hançerler yapıp onlarla erkeklere saldırıyorlar. O müthiş silahlardan yara almamak için, Allah korkusunu kalbimize yerleştirmeye çalışacağız. Ondan sonra eğer evli değilsek ve elimizde imkân varsa bu saldırıdan yara almamak için, kötü biriyle evlenmemek için, sabır ve teenni ile hareket ederek, iki cihanda bizi mes’ud edecek bir yuva kurma çaresine başvuracağız.

Sizden soruyorum bunun manası nedir? Bir kadın beyinin yanında daha fazla mutfak elbisesi ile durursa, ne zaman misafir gelir veya herhangi yere gittiği zaman, veya pazara çıktığı zaman yeni elbiseleri giyip dudağını kaşını yüzünü boyamanın sebebi nedir, siz söyleyin? Bundan iyi bir mana çıkarmak mümkün mü? Ben başkasını yırtık pırtık, veya kirli elbise ile çıksın demiyorum, Fakat Müslüman ince görüşlüdür, kaba görüşlü olamaz.

Dedim ya! Arkadaşlar la ve yahut hangi toplumda otururken mümkün mertebe boş konuşmakla vaktimizi geçirmeyeceğiz, arkadaşların da faydalanacakları kelimeleri konuşmağa gayret edeceğiz.

Bugün herkesin ana vazifesi kendi imanını kurtarıp, imanın icabını yerine getirdikten sonra, başkasının da imanının kurtulmasına yardımcı olmaya çalışmaktır. Nasıl bir devirde yaşadığımızı bir düşünün! Aynı anne ve aynı babadan doğan iki çocuk, kendilerine arkadaş edindiklerinin te’siri altında kalıp,  doğu ve batı kadar biri diğerinden farklı ahlâka sahip oluyorlar. Biri imansız diğeri melek gibi en ufak bir günaha tenezzül etmez. Kafalarına farklı kültür alan bu kardeşler, beraber yaşayıp geçinmelerine imkân  yoktur. Çünkü biri alıştığı dinden uzak arkadaşı ile hayatını devam etmek ister. Öbürü de, eğer bilgisi yetiyorsa, hem ona ters bakan ağabeyini kurtarmaya çalışacak, hem de ister istemez kendi inancına göre seçtiği arkadaşlarla kaynaşacak.

Şimdi, biz Allah’ımıza  ne kadar şükretsek azdır ki, ortalıkta o kadar çekici olumsuz kuvvetler mevcutken, Allah’ın  rahmet ve hidayeti ile gençlerden bir çoğunu görüyoruz ki, önceden yaşadıkları olumsuz hayata, yeter artık deyip terk ediyorlar. O hayata bir daha dönmemek için, Kur’an tefsiri olan Risale-i Nur eserlerinden ders yapılan dinî sohbetlere gidiyorlar. Orada sağlam bilgilerle imanlarını takviye ediyorlar. Görüştükleri arkadaşları, onları sinelerine basıp kendi öz kardeşleri gibi seviyorlar. Onlar yeni gelen kardeşlere, oh benim kardeşim ne kadar cesur ve bahtiyarsın ki, geleceği karanlık olan kimselerden kurtulabildin.

Evet! Hiç alakası yokken, sohbetlerimize yeni gelenlere, daha önce biz de senin gibi idik deyip “muhabbet fedaisi” gibi davranıp, kalp kıracak yerde, gönül yapma yoluna gidiyorlar. Bu kardeşler hedefini sağlam tayin edip, başka genç kardeşlerin manevi yaralarını tedavi etmek için, maddi hiçbir ücret beklemeden çalışıyorlar. Bunlar yeni gelenlerin kurtulmalarına yardımcı oluyorlar. Ben onları görünce çok seviniyorum. Orada devamlı kalanları hem de oraya yeni gelenleri tebrik edip alkışlıyorum.

Bediüzzaman hazretlerinin dediği gibi; “Zaman gösterdi ki cennet ucuz değil, bir fiyat ister. Cehennem de lüzumsuz değil. Çünkü bazılarının yaptıklarını görünce, onu yalınız cehennem paklar diyoruz.”Peki cennetin fiyatı nedir? Allah’ın emirlerine noksansız uymak ve her tarafımızdan bizi saran düşmana mağlup olmamaktır. Bize düşen, önceden İslâm dışı yaşadığımız hayatı bir an önce bırakabilme çarelerini arayıp bulmak, ondan sonra Allah’ın yolunda sonuna kadar devam etmektir. Ondan sonra, âile efradımızdan başlayarak, sözümüz geçtiği kimseleri de kurtarmaya çalışarak onlara da te’sirli kelimeler konuşmak,  başkalarını kurtarmak yolunda emek harcamaktır. Evet, İstikbalin teminatı benim Nurlu delikanlı kardeşlerim! Size sesleniyorum!

Unutmayalım ki zaman cemaat zamanıdır, ferdi hayat sürdüren ne kadar dâhî de olsa aile efradını koruyamıyor. Cemaatler içinde bu zamanın şerrinden korunabilme gücü daha fazla olanla irtibat kurabilsek bizim için çok daha faydalı olacak. Yukarıda da dedim, Risale-i Nur eserleri bu zamanın ihtiyacına rahatlıkla cevap verdikleri için, 60 küsur yabancı dile tercüme edilip, başka milletlerde sahip çıktığına göre biz hiç çekinmeden onları okumalıyız. Anlamadım demeden devam etmeliyiz, okumamızı ilerletirken göreceğiz ki okudukça kitapların manasını anlamamız ilerliyor. Çünkü o kitaplar (Türk dil kurumu başkanı)Ermeni asıllı Agop Dilaçarın  uydurukça dili ile yazılmamıştır, belki bizim ana dilimiz olan eski değil eskimez dilimiz olan: asrımızın Mesnevisine yazan Mehmet Akifin dili olan Osmanlıcayla yazılmıştır

Abdülkadir HAKTANIR

www.NurNet.org