Benim vazifem hizmet-i imaniyedir

“Benim vazifem hizmet-i imaniyedir mu­vaf­fak etmek veya etmemek Cenab-ı Hakkın vazifesi­dir” deyip ihlâs ile hare­ket etmeyi Kur’ân’dan ders al­mışım. (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 242)

SADAKATLI  OLMAK

Bir ameli, Allah emrettiği için yapmak ihlas, em­re­dil­diği gibi yapmak ise sadakattır. Sadakatın biri ma­nevî, di­ğeri fiilî olarak iki ciheti vardır. Kişinin bağ­landığı davaya ciddi ve kalbî samimi­yeti, sa­dakatın manevî ci­he­tidir. Bu manevî bağlılığın fiilî te­za­hürü ise; bağlandığı şeyin icablarını harfiyyen ve ta­sarruf et­me­den yerine ge­tirmek ve fi­ilen sadakatını isbat etmeye çalışmak­tır. 

Evet bu fiilî sadakata bakan  ve sadece kalb temiz­liğine gü­venenleri ikaz eden şu beyan, cidden dikkate alınmalıdır. Şöyle ki:

«O biçareler, “Kalbimiz Üstadla beraberdir” fik­riyle kendi­lerini tehlikesiz zannederler. Halbuki, ehl-i il­hâdın cere­yanına kuvvet veren ve pro­pa­gandalarına ka­pılan, belki bilmeyerek hafiye­likte istimal edilmek tehli­kesi bulunan bir adamın “Kalbim sâfidir, Üstadımın mes­leğine sâdıktır” demesi bu misale benzer ki: Birisi namaz kılarken karnındaki yeli tutamıyor, çıkıyor, hades vuku buluyor. Ona “Namazın bozuldu” denildiği va­kit, o diyor: “Neden na­mazım bozulsun? Kalbim sâfidir.” (Mektubat sh: 412)

«Üstad Bediüzzaman’ın  azamî ihlas, azamî sada­kat ve azamî  fedakârlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lâzım gelmektedir. Ta ki, hizmet-i Nuriyede buluna­cak Kur’an Şakirdleri kı­yamete kadar bu düstur­lar müvacehesinde hareket etsin­ler. Muvaffakiyetin ve rıza-yı İlahîye nailiyetin, ancak bu suretle mümkün olacağına kat’i kanaat getirsinler.» (Hiz. Rehberi sh: 6)

Şeklindeki ifade ile de sadakatın, düsturlara bağlı­lık ol­du­ğuna ve kıyamete kadar da değişmeyeceğine dikkat çe­kili­yor. 

Bazan çok zor şartlar ve tehlike karşısında kalan şâ­kirdlerin o tazyikat içinde sadakatı muhafaza ede­meme ha­linde duadan mahrum kalmamaları için duada sâdıkîn ke­limesinin kaldırı­labile­ceğine cevaz veren mektubunda Üstad Bediüzzaman diyor ki:

«Aziz, sıddık ve sadık kardeşlerim!

Ben birkaç gündür bir duamı değiştirdim. Şimdiye kadar bazan yüz defa tekrar ile

“Vagfirlena” veya “Veffik” gibi dualarda “Talebete Resailinnurissadikine” cümlesinden “Essadikine”kelimesini kaldırdım; tâ ki ruhsatla amele kendini mecbur bilen ve sıkıntının verdiği evham ve me’yusiyet cihetiyle zahirî inkâr ve çekinmekle azimet ve sadakata muhalif hareket eden kardeşlerimiz o dualardan mahrum kalmasınlar.» (Şualar sh: 328)

Demek oluyor ki, normal şartlar içinde sadakat şarttır.

«İhtiyatla beraber, sada­katı ve irtibatı ve hiz­meti değiştir­memek lâzımdır.» (Şualar sh: 342)

«Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim!

Sizlerin bu bayram manevî hediyeniz, bayramımı öyle bir tebrik etti ki, binler kederim olsaydı silerdi. Bin bârekâllah. Böyle bir zamanda böyle ihlaslı sadakat, livechillah uhuvvet ve fisebilillah muavenet ancak âlî himmet sıddıkînlerde bulunur. Hâlık-ı Zülcelal’e hadsiz hamd ve şükür olsun ki, sizin gibileri Kur’an-ı Hakîm’e hâdim ve Risale-i Nur’a şakird eylemiş.» (Kastamonu Lâhikası sh: 20)

«Aziz, sıddık, kardeşlerim!…

Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.» (Kastamonu Lâhikası sh: 89)

«Yirmi senedenberi([4]) tahribkârâne eşedd-i zu­lüm altında o derece ahlâk bozulmuş ve metanet ve sadakat kaybolmuş ki, on­dan, belki de yirmiden bi­risine itimat edilmez. Bu acip hâlâta karşı çok fevkalâde sebat ve meta­net ve sadakat ve hamiyet-i İslâmiye lâzım­dır, yoksa akîm kalır, zarar verir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 90)

Risale-i Nurun şirket-i uhreviyesinden istifade ede­bilmek için gereken şartlardan birisi de sadakattır. Şöyle ki:

«Risale-i Nur dairesinde sadakat ve hizmet ve takvâ ve iç­tinab-ı kebâir; derecesiyle o ulvî ve küllî ubu­di­yete sahip olur. Elbette, bu büyük kazancı kaçır­mamak için, takvâda, ihlâsta, sada­katte çalışmak gerektir.» (Kastamonu Lâhikası sh: 96)

Dünya hayatını ahirete tercih ettiren, bu asrın dehşetli has­talığından ikaz eden bir ayetin izahında Bediüzzaman Hazretleri, kurtuluş sebeblerinden biri olarak sadakatı şart ko­şar. Şöyle ki:

«Bu acib asrın bu acib hastalığına ve dehşetli ma­razına karşı Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyânın tiryak misâl ilâçla­rının nâşiri olan Risale-i Nur dayanabilir ve onun metîn, sarsılmaz, sebat­kâr, hâlis, sâdık, fedakâr şakird­leri muka­vemet edebilir. Öyleyse, herşeyden evvel onun dairesine girmeli, sadakatle, tam metanet ve ciddî ihlâs ve tam iti­madla ona yapışmak lâ­zım ki, o acib hastalığın tesirinden kurtulsun.» (Kastamonu Lâhikası sh: 105)

«Risale-i Nur, kendi sâdık ve sebatkâr şakird­lerine kazandırdığı çok büyük kâr ve kazanç ve pek çok kıymettar neti­ceye mukabil fiyat olarak, o şakirdlerden tam ve hâlis bir sada­kat ve dâimî ve sarsılmaz bir sebat ister.» (Kastamonu Lâhikası sh: 122) 

«Cesurca, fakat kalemsiz iki adam, Risale-i Nur dairesine biri bi­risini getirdi. Onlara dedim ki:“Bu dairenin verdiği büyük ne­ticelere muka­bil, sarsılmaz bir sadakat ve kırılmaz bir metanet is­ter. Isparta kahramanlarının gösterdikleri harikalar ve cihan-pe­sendâne hidemât-ı Nuriyenin esası, harika sadakatleri ve fevka­lâde metanetleridir. Bu metane­tin birinci sebebi, kuvvet-i imaniye ve ihlâs hasletidir. İkinci sebebi, cesaret-i fıtriyedir.”

Onlara dedim: “Sizler cesaretle ve efelikle tanın­mış­sınız ve dünyaya ait ehemmiyesiz şeyler için feda­kârlık gösterirsiniz. Elbette Risale-i Nur’un kudsî hiz­me­tinde ve cihana değer uhrevî neticele­rine mukabil, mer­dâne ve fe­dakârâne cesaret ve me­tanet gös­terip sadakatinizi muha­faza edersiniz”» (Kastamonu Lâhikası sh: 144)

«Sadakat ve kanaatle Risale-i Nur da­iresine gi­ren, imanla kabre gireceğine gayet kuvvetli senetler var.» (Kastamonu Lâhikası sh: 263)

«En eski şakirdlerden olan Kâtip Osman ve Halil İbrahim, hiç sarsılmadan, değişmeden, sada­katlerinde de­mir gibi de­vam edip çoklara da hüsn-ü misal oluyor­lar.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 83)

«Hulûsi, Hakkı gibi yirmi seneye yakın bir za­mandan beri mâbeynlerinde olan samimane dostluk ve kardeşlik tam devam ve sebat ettiği gibi, onların Risale-i Nur’a karşı alâka ve irtibat ve sada­kat­leri, aynen mâ­beynlerindeki hâlisâne münasebet­leri gibi hem devam ediyor, hem metanet kesb ediyor, ârı­zalarla sarsıl­mıyor.» (Emirdağ Lâhikası-l sh: 92)

«Tahirî’nin, Denizli hapsinde, unutulmaz hâ­li­sane hiz­me­tiyle ve Nurlara sarsılmaz sadakatiyle ve yanılmaz zekâ­ve­tiyle ve çekilmez bahadırlığıyla da­ire-i Nurda ehemmiyetli ma­kamı için, bütün bu defaki mektubunu Lâhikaya geçirdik. » (Emirdağ Lâhikası-l sh: 161)  

İMAN HİZMETKÂRLARI NETİCEYİ DÜŞÜNMEZLER

İman hizmeti yolunda çekilen hapishane ve sair me­şakkat­lerin ilahî cihet­ten yapılan imtihanın şehadet­name­sini (diplomasını) almaya vesile olduğunu müjdeleyen Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

«Vazifemiz olan hizmet-i imaniyeyi ih­lâsla yap­maya çalışmalı, vazife-i İlâhiye olan mu­vaffakiyet ve hayırlı ne­ticeleri vermek cihetine karış­mamalı­yız.  Bu çile­hanedeki sıkıntı­lara sabır içinde şükretmeliyiz. Amelimizin makbu­liyetine bir alâ­met ve kudsî mücahedemizin imti­ha­nında tam bir şeha­detnâme almamıza bir emâredir bilme­liyiz.» (Şualar sh: 482)

«Risale-i Nur’un gaye ve maksadı ta­mamen uh­revî ve rıza-yı İlâhî dairesinde imana hizmet etmek ol­duğundan, netice verdiği sair dünyevî iyilikler dolayısıyla, hayat-ı içtimaiyeye ait bir faydasıdır.» (Emirdağ Lâhikası-ll sh: 197) 

Mezkûr tercihli nakillerde açıkça görülüyor ki, Risale-i Nur’un en birinci ve asıl vazifesi olan,  hakaik-i imaniyeyi keşf ve neşr ile iman kurtarmak değişmez bir esastır.

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır