Beşerin Bulaşık Eli…

Kulluk ve halifelik görevi bulunan insan, “yaratılış gayesiyle” arasındaki mesafeyi açtıkça, başta kendisi olmak üzere canlı cansız tüm varlıkları zora soktu. Son yıllardan itibaren dünyada en çok konuşulan konuların başında, dünyamıza olan etkisi gittikçe artan “küresel ısınma” geliyor. Artık başımıza gelen her türlü felâketin sebebini “küresel ısınmamdan” bilir olduk. İklimlerin değişmesi, yaz aylarında aşırı yağışların dünyanın her yerinde can ve mal kayıplarına sebep olması. Arıları ansızın ortadan kaybolmalarını ve ölümlerini bile ondan bildik.

Acaba öyle mi?

Aslına bakarsak, “küresel ısınma” bir netice. Şöyle ki: Her şartta ve durumda kâr etmeyi ve elindekini sürekli artırmayı yücelten ve de mutlak hale getiren bir ekonomi felsefesini içinde barındıran bir “medeniyet” hüküm sürüyor. Hırsın akıldan önde gittiği bu zihniyet, son 100-150 yılda akıl almaz ekolojik cinayetlere imza attı. Halen de atıyor…

İklim değişiyor, dünya ısınıyor. Bilim adamları kuraklık, seller ve olağanüstü hava şartları konusunda sürekli olarak uyarılarda bulunuyor. Giderek artan etkilerin en büyük sebebi ise insan… İnsanın yaptığı yanlışlar…

Dünyanın ısınmasına sebep, sera etkisidir. Nedir sera etkisi? Sera etkisi, atmosferde oluşan bir tabakanın meydana getirdiği etki. Bu tabaka Güneş’ten gelen ışınların dünyadan yansıdıktan sonra tekrar atmosferin dışına çıkmasını engelliyor. Sera etkisi olmasaydı dünya son derece soğuk bir gezegen haline gelirdi. Sera etkisini artırarak dünyanın  normalden fazla ısınmasına neden olan gazlardan bazıları karbondioksit, metan ve azot oksit. Bu gazlar modern endüstride ve tarımda kullanılıyor, fosil yakıtların yanmasıyla açığa çıkıyor. Atmosferin konsantrasyonu her geçen gün artıyor. Örneğin atmosferdeki karbondioksit konsantrasyonu 1800’lü yıllardan beri yüzden 30’dan daha yüksek bir seviyede arttı. Dünyada sanayileşme ve ekonomik büyüme sonucu atmosfere salınan sera etkisi meydana getiren gazlar, telâfi edilemez oranda küresel ısınmaya neden olmaktadır.

Amerikan, İngiliz ve Avustralyalı bilim adamları ortak bir raporla dünyanın 10 yıl sonra çevre felâketleri açısından geri dönülemez noktaya geleceğini duyurdu. Çünkü dünyada, karbondioksit oranı  artıyor, okyanuslar ısınıyor, buzullar eriyor, deniz seviyesi yükseliyor, orman  yangınları artıyor, buzul tabakaları parçalanıyor, göller küçülüyor, kurak dönemler uzuyor, ırmaklar kuruyor, kış sıcaklıkları artıyor, ilkbahar erken geliyor, sonbahar gecikiyor, bitkiler erken çiçek açıyor, göç dönemleri değişiyor, yaşama alanları farklılaşıyor, kıyı şeritleri erozyona uğruyor, mercan resifleri ağarıyor, kar yığınları azalıyor, bulut ormanları kuruyor, hastalıklar yayılıyor, yüksek enlemlerde sıcaklık artıyor, dünyaya neler oluyor?

 BM İklim Raporlarında, küresel ısınmanın son 50 yılda yüzde 90 oranında insan eliyle meydana getirildiği ve asırlarca süreceği belirtildi. Fransa’nın başkenti Paris’te düzenlenen İklim Değişikliği konulu panelde, Hükümetler Arası İklim Değişikliği Uzmanlar Grubu tarafından 21 sayfalık bir rapor yayımlandı. Grubun başkanı Rajendra Pachauri, yaptığı açıklamada, raporu, “daha önceki araştırmaların birkaç adım ötesine giden çok etkileyici bir belge” olarak nitelendirdi. Raporda 2100’e kadar sıcaklığın 1, 8 ilâ 4 derece artacağı ve okyanuslardaki su seviyesinin 18 ilâ 59 santimetre yükseleceği kaydedildi. Raporda ayrıca daha şiddetli fırtınaların görüleceği ve sıcaklık dalgalarının daha sık yaşanacağı ifade edildi. 2001 yılında hazırlanan son BM raporunda insan sorumluluğu yüzde 70’ler civarında saptanmıştı. BM İklim Değişikliği Paneli’nin 2001’deki son raporunda denizlerin düzeyinin bu yüzyılın sonuna dek 140 santim yükseleceği tahmin edilmişti. Son derece kaygı verici bir rakamdı bu. Yeni rapordaysa, “Denizler 18 ile 59 santim arasında yükselecek” deniyor. Antarktika ve Grönland’daki buzulların erimesiyle oluşacak yükselmenin de göz ardı edilmemesi gerektiği vurgulanıyor.

Rapora göre 1960’lardaki kirlenme, buzulların yüzde 20’sini eritti. 300 bilim adamının yürüttüğü araştırma sonuçlarına göre, Kuzey Kutbundaki ısınma dünyanın geri kalanından iki kat daha hızlı. Bugünkü ise 2070’te dünyayı buzulsuz bırakacak, küresel çölleşme olacak, denizler yükselecek. (http://www.tr.undp.org/content/turkey/tr/home/presscenter/news-from-new-horizons/2007/04/call-for-speedy-action/)

Dünya küresel ısınma yüzünden 10 yıl içinde geri dönülmez bir noktaya gelecek. Ormanların yok olması sonucu çölleşme yaşanacak, bu tarıma da yansıyacak, deniz seviyesi yükselecek ve dünya salgın hastalıkların pençesine düşecek. Bu felâket senaryoları “korkutucu” fakat “gerçek.”

Endüstri devrimiyle birlikte son 200 yıldır, sera gazları olarak adlandırılan su buharı, karbon dioksit, metan gazları, azot oksit ve kloroflorokarbonların atmosferimizdeki konsantrasyonları önemli ölçüde artış gösterdi. Bunların çeşitli sebepleri olmakla birlikte, en önemli nedenleri ise özellikle taşımacılık sektöründe fosil yakıtlarının kullanılması ve ormanların yok ediliyor olması. Ve tabii ki, kloroflorokarbonlar gibi insan yapımı kimyasallarla, güneşten gelen zararlı mor ötesi ışınların dünyamıza girmesini engelleyen ozon tabakasına zarar veriliyor olması.

”Hiç kuluna zulmeder mi Mevlası? Kulun çektiği kendi cezasıdır cezası” diyen, ne güzel söylemiş. Bugün yeryüzü ve insanlık bir yok oluş tehlikesiyle karşı karşıya ise, bunun müsebbibi yine insandır. Her geçen gün bir başka doğal kaynağı yok eden ve kendi elleriyle ürettikleri zararlı maddeleri yine kendi elleriyle tüketen insan, farkında olmadan kendi sonunu kendisi hazırlamaktadır.

BM’nin yaptığı araştırmalara göre, atmosferde biriken karbon kökenli gazların yüzde 80’i ulaşım, ısınma ve sanayide fosil yakıtların kullanılmasından kaynaklanıyor. Eğer atmosferdeki gaz oranı sabitlenebilirse küresel ısınma ile başa çıkılabilir. Ancak atmosferdeki gaz oranının sabitlenebilmesi için ABD, Avustralya, Kanada ve diğer bütün ülkelerin derhal karbondioksite dayalı endüstri ve üretim faaliyetlerine son vermesi gerekiyor.

BM Çevre Programı direktörü Achim Steiner, “62 milyon nüfuslu bu 52 ulus, dünya sera gazı salınımının yol açtığı iklim değişikliğinden orantısız derecede olumsuz etkileniyorlar” dedi. Barbados Adası’nda düzenlenen toplantıda açıklanan rapora göre deniz seviyeleri 1993-2009 arasında dünya genelinde yılda üç milimetre kadar yükseldi. Pek çok küçük adanın bulunduğu Batı Pasifik’te ise yılda 12 milimetrelik bir artış kaydedildi. 2050 yılına kadar mercan kayalıklarının tamamının tehlike altında olacağı belirtiliyor. (Sabah 09.06.2014)

Birleşmiş Miletler (BM) İklim Değişikliği Konferanslarında alınan kararlar kağıt üzerinde kalmamalı, uygulamaya geçirilmelidir. Küresel ısınma yüzünden, ormanların yok olması sonucu çölleşme yaşanacak, bu tarıma da yansıyacak, deniz seviyesi yükselecek ve dünya salgın hastalıkların pençesine düşecek. Aşırı yağışlar sel felaketlerine sebep olacak. Gerekli tedbirler alınmazsa, bu felâket senaryoları insanlığı bekliyor.

NASA’nın ilan ettiği verilere göre, gittikçe ivme kazanan küresel ısınma nedeniyle sıcaklıklar rekor kırdı. Yalnızca geçen yıla göre artış yüzde 30’u buldu.

Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA), geçtiğimiz Nisan ayının tarihteki en sıcak Nisan ayı olduğunu duyurdu.

Independent gazetesinin yer verdiği habere göre, 2016 yılının Nisan ayı 1880 yılından bu yana ortalama en yüksek sıcaklığa sahip Nisan ayı oldu. Nisan ayına ilişkin rakamlara göre ısınma oranı 2016 yılında artmaya başladı.

BBC’nin haberine göre Küresel sıcaklık verileri, 130 yıldan fazla bir süredir sıcaklığın en anormal biçimde arttığını ortaya koydu. Bu yıl, 2015’e oranla sıcaklık düzeyleri yaklaşık yüzde 30 düzeyinde artış gösterdi.(Milliyet 16.05.2016)

Yaşadığımız dünyanın bugünkü durumuna gelmesinde en büyük etken çevreyi kirleterek, dünyanın dengesini bozarak yapılan teknolojik gelişmeler ve üretim sistemidir. Tüketmek için şuursuz bir üretim. İsrafa  dayalı tüketim.Çevreyi kirleten üretim ve tüketim. Suçlu   insan, beşerin bulaşık eli…İnsan bulaşık elini temizlemeli…

İnsan, Yaratıcının kâinatta koyduğu ekolojik  dengeleri, ekosistemleri dikkate almak zorundadır.  Kâinatın yaratılış amacı sadece insan merkezli değildir. Kâinat her şeyden önce Yaratıcısını gösteren bir belge, bir kitap olduğundan insanı aşan bir boyutu vardır. Tüm canlıların birer yaratılış gayesi bulunmaktadır. İnsan öncelikle bunu iyi anlamalıdır. Kainat-insan ilişkisine dikkat etmemiz gerekiyor. İsm-i Kuddüs’ten gelen temizlik emrini, tüm varlıklar dinlerken ve ona uyarlarken, insan da bu hitaba kulak vermek zorundadır.

Kainattaki bu evrensel ilkeden ders çıkarmalı, düzenli, amaçlı ve iktisatlı bir hayat sürmelidir. Sınırsız büyüme ve sınırsız tüketme modelleri, Kur’an’ın ruhuna tamamen aykırıdır. Çevre felaketleri olarak, bunların sonuçlarını bir, bir görmekteyiz. Küresel ısınma bunların başında gelmektedir. Hakiki insaniyet İslamiyet’tir. Beşer İslam’dan uzak yaşamanın ekolojik ve ekonomik krizlerini, felaketlerini yaşıyor.

Yaratılan bir çok şeye müdahale etme ve eşyanın mahiyetini değiştirebilme yetkisini yalnızca bize, yani insanoğluna Rabbimiz (c.c) vermiştir. Biz bunu iyiye ya da kötüye kullanabiliriz. İnsanoğlu bunu kötüye kullanmasının bugün cezasını çekmeye başlamıştır. Bu cezalardan birisi de, küresel ısınma felâketidir. Atomu ve enerjisinin etkilerini keşfeden Einstein diyor ki: “Üzgünüm, atomu canavara kaptırdım.” Atom bilgileri eline geçenler bomba ürettiler ve insanlığa ve doğaya ne kadar çok zararlar verdiklerini biliyoruz. Beşer bulaşık elinin cezasını dünyada çekeceği gibi, bir de bu dünyada yaptıklarının hesabını ahirette verecektir. Buna kâinattaki canlı ve cansız varlıklara nasıl davrandığı da dahildir…

Kainatın yaratıcısı ve sahibi Allah (c.c) yüce kitabında buyuruyor ki; “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden, karada ve denizde fesat (bozukluk) ortaya çıktı. Belki vazgeçerler diye yaptıklarından bir kısmını Biz onlara böyle tattırıyoruz.”(Rum suresi, 31. ayet) Kur’an’ı asrımızın insanın anlayışına sunan Bediüzzaman hazretleri de “beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla hiçbir şeyde hakiki nezafetsizlik ve çirkinlik görünmüyor” demektedir.

Ayet-i Kerimede buyrulan “belki vazgeçerler diye” ifadesinden hareketle hepimiz kendi adımıza dünyanın dengelerini bozan ne yapıyorsak vazgeçmeliyiz. Evimizde enerjiyi ve suyu iktisatlı olarak; suyu boşa akıtmadan yeteri kadar kullanıp, lambalarda ve diğer eşyalarda enerji tasarrufunu gözetmeliyiz. Peygamber Efendimiz (sav.)  “Akar su kenarında da abdest alacak olsan suyu israf etme” buyurmuşlardır.
Bazı lüzumsuz şeylerin tüketiminden vazgeçip iktisat düsturunu hayatımıza esas yapıp ihtiyacımız kadar alıp ihtiyacımız kadar kullanmalıyız. Şükür duygusuyla yaşamayı öğrenmeliyiz. Zira şükürsüzlüğün iki sonucu var; birincisi şikâyete düşürür. İkincisi de insana elindeki nimeti değersiz gösterip hor kullandırır.

Son söz, “Beşerin bulaşık eli karışmamak şartıyla, hiçbir şeyde hakikî nezafetsizlik ve çirkinlik görülmüyor… Ey israflı, iktisatsız, ey zulümlü, adaletsiz, ey kirli, nezafetsiz, bedbaht insan! Bütün kâinatın ve bütün mevcudatın düstur-u hareketi olan iktisat ve nezafet ve adaleti yapmadığından, umum mevcudata muhalefetinle, mânen onların nefretlerine ve hiddetlerine mazhar oluyorsun. Neye dayanıyorsun ki, umum mevcudatı zulmünle, mizansızlığınla, israfınla, nezafetsizliğinle kızdırıyorsun?”(Lem’alar, Otuzuncu Lema)

 Mehmet Abidin Kartal