BİLGİ KİRLİLİĞİ

Eskiden bilgiye ulaşmak çok zormuş. Bir âlimden bir bilgi alabilmek için insanlar aylarca yol kat eder, o âlimin yanında belli süre eğitim-öğretim görür, sonra ya geri döner ya da başka bir bilgi için başka bir yolculuğa çıkarlarmış.

Belki yüzlerce, binlerce yıl boyunca bu şekilde yayılan, toplanan bilgiden hasıl olan öz, şu anda ortaokul seviyesindeki çocuklara, toplasanız birkaç saatlik ders sırasında verilmekte.

Hakeza bundan birkaç yıl önce bir konuda araştırma yapmak veya merak ettiğimiz bir bilgiye ulaşmak istediğimizde o konudaki kitapların bir araya toplandığı kütüphanelere gitmek; binlerce kitap arasında araştırma yapmak zorundaydık.

Bugün ise bu işlem birkaç saniyemizi ancak alıyor. İnternet denen icat üzerinden istediğimiz konu hakkında bilgi dışında, o bilgi ile ilgili eleştiri ve yorumlara bile yerimizden kalkmadan, saniyeler içinde ulaşabiliyoruz. Bu da daha kısa zamanda daha fazla bilgiyi hafızamıza yüklüyoruz demek oluyor.

Bu açıdan bakınca internetin ne kadar faydalı bir icat olduğunu görüyoruz. Fakat insanoğlu her faydalı icadı kendine zarar verecek bir hale getirmenin yolunu mutlaka buluyor.

İnternet de bu kuralın dışında değil maalesef. Artık öyle bir hale geldi ki, şu anda faydasının mı yoksa zararının mı daha fazla olduğu belirsizleşti.

Pek çok insan internete ulaşamadığı zaman eli ayağına dolanır, kilitlenip kalır hale geldi. Psikolojisi bozulanlar, tedaviye ihtiyaç duyanlar o kadar çok ki!

İlk çıktığı yıllarda sigarayı, margarini sağlığa yararlı diye pazarladıkları gibi internet de makyajlı bir katil mi acaba?

İnsanların internet kullanımı konusunda ölçüyü kaçırıp bağımlı hale gelmesini, hastanelerin bağımlılık servislerinde tedavi edilmeye başlanmasını yine internet üzerinden haber alıyor olmamız da konunun ne kadar trajikomik olduğunu gösteriyor aslında.

Bir de işin sosyal medya boyutu var ki!..

Eskiden, tanıdıklarımızdan ayda yılda bir haber alırdık. Görüşemediğimiz süre zarfında hayatında geçen önemli olayları öğrenir, üzülür/sevinir, sonra kendi hayatımıza dönerdik.

Şimdi ise pek çok tanıdığımızın her akşam ne yemek yediğini, o yemeği kiminle ve nerede yediğini biliyoruz. Tırnağı mı kırılmış, kendine yeni çorap mı almış haberimiz var.

Bütün tanıdıklarımızın, hatta şahsen tanımadığımız ünlülerin hayatını yakından takip edebiliyoruz.

Fakat bu arada bizim hayatımız arada kaynıyor. Başkalarının ne yaptığını takip etmek için kendi hayatımızı feda ediyoruz.

Feda etmediğimiz kısmı ise "Herkese Açık" yaşıyoruz, o da ayrı bir vaka! Gizlimiz saklımız kalmadı.

Yazımızın başında yüzlerce yılda toplanan bilginin, özet olarak, bu gün her ortaokul öğrencisine, kısa bir zamanda verildiğini söyledik. Bu demektir ki; bundan yüzlerce yıl önce yaşamış insanların omuzlarının üzerinde taşıdığından çok daha fazla bir bilgi yükünü ister istemez yükleniyoruz. Tabii ki bu miktar hayatımızı devam ettirebilmemiz için yeterli değil. Bu yüzden her gün bu yüke yeni yükler ilave etmek, her gün yeni bir şeyler öğrenmek durumundayız.

Beynimizin de bir kapasitesi olduğunu düşünürsek, bu yüklemeyi yaparken çok seçici olmamız gerektiği gün gibi ortadadır. Yani bir şey öğrenirken önceliği bize en fazla gerekli olanlara vermek, akla en uygun davranış olacaktır.

Hal böyle olunca, hangi artist ne filimler çevirmiş, hangi şarkıcı hangi şarkısını kim(ler)e ithaf etmiş, hangi takım hangi maçın kaçıncı dakikasında ne yapmış, hangi siyasetçi kıytırık bir konuda ne beyanat vermiş gibi bilgiler kafaya lüzumsuz yük yükleme değil midir?

Hatta tanıdıklarımızın her akşam ne yediğini, o gün ne giydiğini, kimlerle hangi duyguları paylaştığını veya sindirim sisteminin performansını bilmemizin bize ne yararı vardır? Düğünü, mezuniyeti gibi önemli günleri dışında, her tanıdığımızın her hareketini niye bilelim ki? Hesabını bize mi soracaklar?

Neticeye gelirsek; tüm organlarımız ve gözle göremediğimiz donanımlarımız gibi aklımız ve beynimiz de bize bir amaç uğruna verilmiştir. Onu veren elbette nerede ve nasıl kullandığımızı, veriliş sebebine uygun bir şekilde sarf mı, ıvır zıvır işlerde israf mı ettiğimizi bize soracaktır.

Bu yüzden nelere kafa yorduğumuza, akıl nimetini nerelerde kullandığımıza dikkat edelim.

Yoksa maazallah adamın aklını alırlar.

Muhiddin Yenigün

Sende yorum yazabilirsin