“Bilim” (science) ve “Bilgi” (ilim, data – information – knowledge) Farklı ve Ayrıdır

Bedî’üzzaman Said Nursî Hazretleri’nin (R.Â.) “Medresetüz Zehra” Projesinin Ders Müfredatı kapsamında; “Bilimsel Bilim’in Eksik – Yanlış – Zararları ve İslâmî B/ilim’e niçin Geçmeliyiz? / Metabilgi – Metabilim (Sihrin Yapısı)” isimli kitap çalışmamızın ön hazırlığı niteliğindeki Yazı Dizimize kaldığımız yerden devam ediyoruz.

Bilim Felsefesi’nin şekillendirdiği Bilimsel Yöntem ve Kriterleri ve bunların hangi dünya görüşünden kaynaklandığını gösteren Bilimsellik İtikad ve hurafelerinden bahsederken, burada kavram ve kafa karışıklığını önlemek için; “bilim” (science) ile “bilgi” (ilim, data – information – knowledge) ayrımını yapmamız gerekiyor.

Bilimsel Yöntem ve Kriterlere göre evren ve içindekilerin gözlem – ölçüm ve incelenmesi sonucu elde edilen, işlenmiş bilgi’ye “bilim” diyoruz biz. Yani “bilim” ve “bilgi” farklı. Bilim, evrendeki bilgi’nin dar ve eksik bir türü olabilir ancak. Bilgi’nin, “bilimsellik” prizma ve filtresinden geçmiş; yani eksik ve yanlış hâline “bilim” diyoruz biz.

Bir ifadenin “bilimsel olmaması” ayrı şey, “doğru olmaması” ayrı şeydir. “Bilimsel ispatı olmaması” ayrı şey, “mantıksal ispatı olmaması” ayrı şeydir. “Deneysel ölçüm – gözlemle görünmemesi” ayrı şey; “deneysel ölçüm – gözlemle ispat edilmesi” ayrı şeydir. Çünkü ‘bilim’, ‘bilgi’ye eşit değildir; olsa olsa ve sadece mevcut bilgi’nin 5 duyuya daraltılmış ve saptırılmış bir hâlidir!

Kâinattaki “bilgi ve veri”nin “Bilimsel Yöntemler”le elde edilerek; ateist ve materyalist, determinist ve natüralist “Bilimsellik İnancı”nın dayattığı “Bilimsellik Kiriterleri”ne göre dizayn edilerek, kurgulanmış ve ifadelendirilmiş hâline “Bilim (science) / Bilimsel Bilim”; Bilim’in Bilimsel Yöntemi’nden çok daha geniş ve yüksek “İslâmî B/ilim’in Yöntemleri”yle elde edilmiş ve ifadelendirilmişine de “İlim / İslâmî B/ilim” ismi veriyoruz.

Bilgi’ ve ‘bilim’ farklı ve ayrı” derken; mes’elâ “suyun 100 oC derecede kaynamaya başlaması” bir “bilgi’dir, ölçüm bilgisi”dir; fakat “bilim” değildir. Yani suyu kim ölçerse ölçsün aynı sonucu alır. Yani 1800’lü yıllarda doğup, sistemleşmeye ve kavram, yöntemleri netleşmeye başlayan “bilim ve bilimsel yöntem”den 1000 sene önce suyun kaç derecede kaynamaya başladığını merak edip – ölçen insanlar da, “bilim”den bağımsız olarak aynı sonucu alıyorlardı.

Günümüzde suyun bu ölçüm / ham data / bilgi / verisi; “bilimsellik” kriterleriyle filtrelenip, yorumlandıktan ve elde edilmek istenen amaca göre diğer verilerle harmanlanıp, işlendikten sonra “bilim / bilimsel bilim”e; uygulamada ise “teknoloji”ye dönüşür. Bu “bilgi – bilim” ayrım ve tanımına göre, “bilgi”; kâinata içkin olup, keşfedilen birşeye denk gelmektedir. “Bilim” ise; icat, yani üretilen birşeye tekabül etmektedir. Araştırma ve ölçümler sonucu evrende keşfedilmiş “bilgi” ve “datalar”; “atom bombası yapmak veya radyoloji cihazı yapmak” gibi amaçlara göre, diğer gözlem ve ölçüm verileriyle harmanlanıp, birleştirilir. Yani “bilgi”; kâinatta hazır bulunan patates, tuz, su, et, soğan gibi olup; bunların (istenen yemeğe göre) değişik miktar, oranlarda doğranıp, pişirilmesiyle yapılan, insan ürünü (sun’î) yemekte “bilim” olmaktadır…

1800’lü yıllarda doğup, sistemleşmeye ve kavram, yöntemleri netleşmeye başlayan “bilim ve bilimsel yöntem” tanım ve metod olarak “görünen madde”yi konusu olarak kabul eder. Bunun sonucu olarak madde’yi gene madde’ye indirgeyerek açıklama ve nedensellemeyi ve madde’nin organizasyonu, hareket ve sonuçlarını gene maddî sebeplerle nedenselleyip, tasvir etmeyi esas alır ve bilimsel kabul eder. Rabbimiz’i ve “ahiret, melek, ruh, nübüvvet, kitap, kader” gibi olay ve varlıkların olduğunu ve fizik evrenin işleyişinde rolleri olduğunu kabul etmez; hatta reddedip, inkâr eder. Bunların araştırma veya gözleminin yapılamayacağını; hatta kâinatta bunların delili olmadığı ve ispatının yapılamayacağını iddia eder. Üstelik herşeyin sebep – sonuç ve mekanizmasının çözüldüğü ve çözülemeyen birkaç tanesinin de ileride çözüleceği; dolayısıyle bu tür şeylere inanmak için kâinatta herhangi bir gerekçe; fizik – kimyayla açıklanamayan herhangi bir süreç ve sonuç olmadığına inanır. “Tanrı” gibi doğaüstü bir sebep ve faili gerektirecek sebeplerle açıklanamayan herhangi bir tanrısal ve mu’cizevî bir hâdise ve işleyiş olmadığına inanır.

Kâinatı telâffuz ve okumasını bilip, tercüme ve anlamını bilmeyen, üstelik kendi inancının rengine boyadığı anlam(sızlık)ları kâinata giydirmeye çalışan Bilim’in; mevcut anlam ve mesaja yabancı ve reddeden; üstelik çevresine “Allahû Teâlâ yok(muş); varsa bile eşyanın neden – niçin – nasılının izah ve tasvirinde O’na ihtiyaç ve zorunluluk yok(muş!); çünkü O olsa da – olmasa da, kâinat ve madde, kendi içkin özellik ve tabiâtlarıyla O’ndan bağımsız bu işleri yapabilirler ve yapıyorlar(mış)!” amentüsüyle bakan Bilimsellik Yöntem ve Kriterleri yerine; İslâmî B/ilim’in Kriterleri esas alınmalı, “İslâmî B/ilim”e geçilmeli.

Bilimsellik Felsefe ve Anlayışının doğru ve alternatifsiz, bu Bilim’in evrensel ve olgusal, bu dünya görüşünün tarafsız ve nötr olduğuna inandırıldığımız için; dünyada, metod olarak “Bilimsellik”ten başka bir Bilgi ve İlim Anlayışı; felsefe olarak mevcut “Bilim”in dışında başka bir Araştırma ve Açıklama Felsefesi olabileceğine ihtimâl bile ver(e)miyoruz!

Ülke, din ve milliyetten bağımsız olarak, Bilim’in “Bilimsel(lik) Formatı”ndan geçmiş hemen hemen herkes, kâinat ve hâdiseleri aynı “Bilimsel Gözle” okumakta! Daha derin ve geniş ve en önemlisi doğru başka bir okuyuş olabileceğine ihtimâl bile ver(e)miyoruz!

Elhasıl “Müslüman(ca) Düşünce” ile “Bilimsel Düşünce” arasında gidip geliyoruz! Bu iki düşünce arasındaki derin ve geniş uçurumu görmediğimizden; değişik te’villerle zıtlıklarını uzlaştırıp, aralarını telif edecek köprü ve dolgu malzemeleri toplama veya sentezlerle meşgulüz! Kafamız karışık, zihnimiz bölmeli, davranışlarımız tutarsız! Gerçeklikle bağını yitirmiş bir şizofren gibi; akademide “seküler, lâik”; camide “müslüman” rolü oynuyoruz!

Duruşumuz, konuşmamız, kıyafetimiz, davranışlarımıza bakan birisinin hangi dine mensup olduğumuzu kestirmesi güç! Dünyaya bir hıristiyandan farklı bakmıyor ve algılamıyoruz! Çünkü aynı algı ve gözlem kodlarını kullanıyoruz; değer ve paradigmalarımız arasında sadece isim farkı var; altında çalışan kod ve programlar ise hep aynı!…

Haftaya devam edelim inşâallah.

Ayhan KÜFLÜOĞLU / 14.Nisan.2016

ayhank27@gmail.com

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: