Bir Çocuğa Ölüm Haberi Nasıl Verilmez?

Altı yaşındayım. Annem, ben üç yaşındayken vefat etmiş. Annemin annesi bakıyor bana. Yaramazlığımdan köylü yakınınca,  anneannem beni biraz özletmek için ilçeye, teyzeme gönderiyor.
 Bir akşam, kayınvalidesinin geleceği haberiyle teyzemin morali bozuluyor, bense seviniyorum. Misafir demek ikram demekti biz fukara aile çocukları için. Normalde eve girmeyen şeyler için bakkala koşmak demekti. Akşam çayında balkonda oturuyoruz.
Doğuyu bilen bilir, yazın gündüzleri kadar akşamları da sıcak geçer. Sıcak diyarbakır akşamı; evliler evlerine, köylüler köylerine döner. Elinde kalan karpuzlarıyla el arabasını evine doğru süren esnaf, Ozan Dino mırıldanır. Bilen bilir Doğu’dan, Güneydoğu’dan kasidelerin süpürülmesi epey oldu. Ben bir milletin, bir insanın ahlakının sanatına da işlediğini düşünürüm. Yine bilen bilir, eskiden sokak aralarında koşturan ilim talebelerinin yerini ideolojik sürüncemedeki gençler almıştır.
   Balkonda oturuyoruz. Canım teyzem davul fırında çörek yapmış, mis. Biten demliğin yerine taze çay demlemek için balkondan mutfağa geçmiş. Kayınvalidesi soruyor bana: “Ninen napıyor?” Ben ninem kim düşünüyorum. Anneannemi annem sanıp, anne dediğimden, ne dediğini anlamıyorum. “Annem mi? Köydeki?” “O senin annen değil ki. Senin annen öldü. O ninen.” diyor. Çocuk Gelişimi kuramcılarının kemikleri sızlıyor. Ben anlamıyorum. “Ama ölmedi ki o evde.” diyorum. “İşte o senin ninen. Annen öldü. ” diyor parmağıyla yıldızları işaret edip, “Annen orda. ölenlerin ruhu göğe yükselir.” diyor. Türk sinemasından fırlama bu repliği 20 yıla yakındır unutmadım. Bu repliği, ilk ezberlediğim sureleri,  gençliğe hitabeyi (lanet olsun),  bir de ninemin saçlarının kokusunu unutmam, Allah unutturmasa. “Neden benim annem öldü ama Arife’nin annesi ölmedi?” diye sordum saflıkla.  “Allah öyle istedi.” dedi. Allah niye öyle istemiş olabilirdi anlayamamıştım.
   Birkaç gün sonra köye gönderildim. İnanılmaz derecede hırçın ve yaramaz bir çocuk olmuştum. Sürekli ağlıyordum. Canım dedem (Allah ona rahmet etsin) beni mutlu etmek için yasakladığı ceviz ağacından cevizler getirmişti, onları yedim, ağlamaya devam ettim. Bir akşam yine ağlarken “Siz yalan söylüyorsunuz!” dedim. Nineme : “Sen benim annem değilsin biliyorum!” Ha söylemeyi unutmuşum, bir de ninemin ben böyle dedikten sonra ki ağlamasını unutmam. Gençliğe Hitabeyi unuturum ama bunu unutmam, Allah unutturmasa. Oturdu büyük balkonun küçük köşesine. Tülbentini ağzına kapayarak ağladı, “yavrum” diye. Anne acısından büyük evlat acısı vardır bilir misiniz, Allah bildirmesin.
    Dama çıktım ağlayarak. Küçük teyzem geldi arkamdan. Yatarken sokuldum ona, “Yıldızlara nasıl ulaşabilirim?” diye sordum. “Onlara ulaşamazsın.” dedi. Dünyam başıma yıkıldı. Allah hem annemi öldürmüş, hem de onu ulaşamayacağım biryere saklamıştı.  “Arifelerin merdivenini de alsam, bizimkinin üzerine koysam?” Güldü: ” Yine yetişemezsin. ” dedi. “Haticelerin, Meleklerinkini de alırım?!” “İstersen bütün köyün merdivenlerini topla yine de yetişemezsin, uyu hadi.”
“…”
Zeyneb Ubeyde / müslümananneler.net