Bir Ders Yılının Ardından

Okullarımızda bir ders yılı daha tamamlanıyor ve hemen öncesinde “On Bir Ayın Sultanı Ramazan” ayı başladı.

“İmtihan” denilince en çok akla gelen: Okullardaki imtihanlardır.

Halbuki, bir Hadis-i Şerifte, Peygamberimiz’in (s.a.v.) bir Cuma hutbesinde o zamanki üç basamaklı minberin ilk basamağına çıktıktan sonra bir müddet durup daha sonra “-Amin” demesinin sebebi daha sonra sahabe-i kirâm tarafından kendisine sorulduğunda onlara cevaben:

“-Cebrail geldi, ‘Ramazan-ı Şerîfe ulaştığı halde o ay içerisinde kendisini Allah’a affettirmeyen helâk olsun” dedi; ben de ‘-Amin’ dedim” cevabını vermiş olduğu nakledilmiştir.

Hadisin tamamında, Peygamberimiz’in (a.s.v.) minberin ikinci ve üçüncü basamaklarındayken Cebrail (A.S.)’ın yaptığı dualar ve onlara da gene ‘-Amin’ demiş olduğundan bahsedilmektedir.

O hadis kolayca araştırılarak tamamı öğrenilebilir ve öğrenilmelidir; fakat Ramazan ayının bizim için hem çok mühim sevaplar kazanmak ve hem de kendimizi Allah’a affettirmek için çok büyük bir fırsat oluşu üzerine bilhassa dikkati çekmek için, mevzuu genişletmeden burada, yalnız Peygamberimiz’in  (a.s.v.) minberin ilk basamağındayken Cebrail (A.S.)’ın yaptığı duaya ‘-Amin’ demesi mevzuu üzerinde durmakla iktifa edeceğiz.

Bizim asıl imtihanımız, okullarda ders yılı içerisindeki imtihanlarımızdan çok daha büyük ve mühim olan, en geç 15 yaşından başlayarak (aklımızı muhafaza ettiğimiz) hayatımız boyunca devam eden “Allah’a kulluk imtihanımız”dır.

Çünkü Allah bizi doktor, mühendis, iş adamı, sanayici, memur, siyasetçi vd mesleklerden birini yapmamız için değil; kendisine ibadet etmemiz için yarattığını Kur’an’da Zâriyât Sûresi 56. Âyette bildirmektedir:

وَمَا خَلَقْتُ الْجِنَّ وَالْإِنسَ إِلَّا لِيَعْبُدُونِ

“Cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım”

Bu dünya ve onun içindeki hayat süremiz, bizim yaratılış maksadımıza uygun yaşamamızın imtihan yerimiz ve imtihan müddetimizdir. Bunun şuuru içerisinde yaşayabilenler, en büyük imtihanlarında başarının en büyük mükafatını, Allah’ın lütfu ve keremi ile Cennet ve Cemalullah olarak alacaklardır.

Laik eğitim sisteminin talebelerin büyük ekseriyetini gafilane düşünmeye ve davranmaya ve en mühim imtihanlarında başarısızlığa sevk ettiği gerçeğine karşı, İslâmî olmayan bazı kaynaklardan bile gafletten uyandırıcı bazı dersler alınıp onlardan da bir derecede istifade edilebilir.

Buna bir misal olarak, vaktiyle okumuş olduğum “İyi İnsan İyi Vatandaş” adlı bir kitaptan da birkaç cümle nakledeceğim:

O kitabın “Meslek Tekniği ve Meslek Ahlâkı” başlığını taşıyan bir bölümünde, yazar:

“Mesleğimiz bizi madde ile uğraşmaya zorluyorsa, maddeye yenilmemek için yüksek bir hayat görüşüne daha çok ihtiyacımız vardır” diyor ve bunun hemen ardından da:

Kahire’de İslâm Üniversitesinin kapısında şu sözler yazılıdır: ‘Kimya önemlidir. Allah daha önemlidir’ cümlesine yer veriyordu.

Kitabı okuduğum sırada, üniversitede kimya tahsili yapıyordum. Bu sebeble kimyadan ve Allah’tan bahseden o cümlesi, o zaman bana daha fazla hitap eder olmuştu.

Buradaki “kimya”, aslında insan için dünyadaki meslek ve meşguliyet mevzularına bir misal olarak zikredilmişti. Çünkü, her insanın içinde boğulmak ve Allah’ı unutmak tehlikesi ile karşı karşıya olduğu meşguliyetlerindeki hâlini, tavrını kontrol etmeye ihtiyacı vardır. Aksi halde, sözüyle olmasa bile, hâliyle ve tavrıyla mesleğini ön plana alarak Allah’ı unutabilir.

O kitabın aynı bölümünde, tanınmış bir zenci pedagoga atıfda bulunularak ifade edilen:

“Biz, insanları marangoz (veya herhangi bir meslek sahibi) yapmak istemiyoruz, marangozları insan yapmak istiyoruz” cümlesi de, meslek eğitimi mevzuunda bana düşündürücü gelmişti.

Aynı zenci pedagogun:

“Her insan üstün bir şey yapamaz, ama herkes alelâde bir şeyi üstün bir ruhla yapabilir.” sözü nakledilerek, yazar tarafından şu doğru yoruma bağlanmaktaydı:

“Bir iş mekanik olarak yapılmamalı, şahsî hayatın yüksek hedeflerine bağlanmalıdır.”

               ***

Fakültedeki öğrencilerimiz, bir ders yılının sonunda üniversite kimya tahsilinden mezuniyetlerinin hatırasına hazırlayacakları yıllığa benden de kısa bir yazı yazmamı istediklerinde, onlar gibi kimya öğrencisi olduğum yıllarda okuduğum ve yukarıda naklettiğim cümleler hatırıma gelmişti.

Ben de, okul öğrencilerinin ders alması kendileri için çok gerekli olabilecek bazı temel fikirlere yeni elbiseler giydirerek “Kısa… Kısa….” şöyle takdim etmiştim:

“Öğrencilerimiz olarak, bu üniversitedeki son birkaç yılınızın sizde bıraktığı en mühim intibalar nelerdir?

İlk, orta ve liseden sonra üniversiteyi de bitirmek, insanı her şeyi bilir hale getirmez. Belki, aşağıda bahsedilenler gibi bazı hakikatleri biraz daha iyi hazmettirebilir:

1-İlmin sonu yoktur. Câhil cüretkârdır; âlim ise ihtiyatlıdır.

2- Duyu organlarımızla doğrudan fark edebildiğimiz âlemin ötesinde tesirleri vasıtasıyla varlığına ve özelliklerine inanmağa mecbur kaldığımız çok geniş bir âlem vardır. O halde, “gözüyle görmediğine inanmamak”, büyük bir cahilliktir; böyle bir kıstas kullanılırsa, göremedikleri için onların akılları yoktur, denilebilir (Pozitivizm sapıklığının kurucusu olan batılı ve bâtıl içinde boğulmuş kişinin “Gözümle görmediğime inanmam” sözüne çok kısa bir cevaptır).

3- “Yaşamak” kelimesi, yanlış anlaşılmakta ve “hayvan gibi olmağa çalışmak”la, karıştırılmaktadır. İnsan için “hakikaten yaşamak, hakikatle yaşamak”tır. Hayatının gayesini ve hakikatini bulup ona göre yaşamaktır.

4-“Hakikatı aramak”, insanın aslî vazifesidir. Ondan kaçmak veya akılsızca gözlerini kapamak, ancak bir sarhoşluk, gaflet veya uyku hali olabilir.

5- Hakikati kendimize uydurmağa değil, kendimizi hakikate uydurmağa mecburuz. Bunun için de ilk gençlik çağımızdan itibaren hakikati aramak en mühim işimiz olmalıdır.

6- Kimya da sanayi de, bütün kâinat da insan içindir; hepsinin gayesi, faydası, insana bakar. Fakat insanın kendisi ne içindir? Gayesi, mahsulü ne olmalıdır? Ne için ve nasıl yaşamalıdır? Bu, tam bir ciddiyetle düşünülmeli, araştırılmalı ve gereği yapılmalıdır.

7- Kimya, madde ilmidir. Kimyacı da madde ilmiyle meşgul olandır. Fakat, manâsı olmayan bir insanın meşgul olduğu maddenin ve kendi maddesinin ne kıymeti vardır?

Başarı ve mutluluk dileklerini bile, yavan şekilde yapmamak gerekir:

Her şeyin hayırlısı istenmesi gerektiği için, “hayırlı muvaffakiyetler…”

Ve sahte, aldatıcı, muvakkat olan saadetler yerine de: “hakikî saadetler…”

Prof. Dr. Mustafa Nutku

 

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: