Bir Dönemin Rajon Keseni: Ahmet Salih Korur!

ergenekoncuHırsızın hiç mi suçu yok?
Necip Fazıl’ı günah keçisi yapanlar dönemin zalimlerini neden görmezden gelirler?

Döneme ait bir hatıra:
Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri, 1950’li yılların ikinci yarısında Risale-i Nur’ların Diyanet İşleri Başkanlığınca basılmasını ister.
Başbakan Menderes DP Isparta Milletvekili Tahsin Tola yolu ile dönemin Diyanet İşleri Başkanı Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’na bir emir gönderir ve Risale-i Nur’ların Diyanet eli ile basılmasını ister..
Fakat bazı gizli güçler (!) Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nın bu kat’i emrine rağmen Risale-i Nur’ların Diyanet tarafından basılmasını engeller.

Başbakanlık Başmüsteşarı, Menderes’in bu emrini iletmeye gelen başkan Hayırlıoğlu’na şu tehdit edici soruyu sorar: “Bediüzzaman Said Nursi ismi, bu eserlerin basılmaması için yeterli sebep değil mi?”
Olayın birinci düzeyde muhatabı ve yaşayanı merhum Mustafa Türmenoğlu Ağabey olayın devamını bana şu şekilde aktarmıştı:
“Bu ifadeleri Üstadımıza bildirdik; Üstad bize derhal ikinci bir emir gönderdi;
“Bu azim sevap onlara nasip olmayacaktır, siz basacaksınız!”
Ve Risale-i Nur’lar iki genç hukuk talebesinin fedakâr elleri ile Ankara’da basılmaya başlanır.

Bu dönemin kara kutusu mu, rajon keseni mi, derin devleti mi, Ergenekonu mu ama her nesi ise önemli bir derin aktöründen bahsediyorum: Ahmet Salih Korur!

Necip Fazıl’ın yüzüne kemik atarcasına parayı fırlatan bu beyefendidir.
Necip Fazıl’ı “rezillik”le ve “kalemini satmak”la itham edenler bu beyefendiyi sorgulasalar ya?

Necip Fazıl merhum yaşadığı olayı şöyle aktarıyor:  “Devlet sırrı mütehassısı Müsteşar Ahmet Salih Korur, Merkez Bankası’ndan getirttiği 10 bin lirayı, getiren Hususî Kalem Şefi Adnan Zafir’in huzurunda, kemik atarcasına önümüze at[mıştır].” (Benim Gözümde Menderes)

Ahmet Salih Korur, 1955-1960 tarihleri arasında Masonlar Büyük Locası’nın Üstad-ı Azam’ıydı.
1982 yılında 77 yaşında ölen bu beyefendi, ilki Nisan-Eylül 1957, ikincisi ise Temmuz-Ekim 1959’de olmak üzere iki defa MİT’i de yönetmişti.

İstibdad-ı mutlaka “cumhuriyet” namı verenler, irtidad-ı mutlakı  rejim altına alanlar, sefahat-ı mutlaka “medeniyet” ismini verenler ve cebr-i keyf-i küfriye kanun ismini takanlar bunlar değil miydi?

Bediüzzaman Hazretleri bu dönem zarfında nur talebelerini perişan edenleri ve hakimiyet-i islamiyeye ecnebiler hesabına darbe vuranları “zındıklık” ve “münafıklık”la vasıflandırmıştı…

Milletin vergisinden alınan paraları Necip Fazıl’ın suratına fırlatanların tıynetini iyi bilen Bediüzzaman, hayatı boyunca kimseden birşey almamıştır.

Hatta Emirdağ sürgününde iken Ankara merkezli bir emrivaki ile karşı karşıya kalan Bediüzzaman, iaşesi için günlük olarak kendisine zorla verilmek istenen iki buçuk banknotu ve  mobilyası ile birlikte döşeli bir evi şiddetli baskılara ve dostlarının araya girmesine rağmen kabul etmemişti.

Bu harika tutumun anlatıldığı mektup, Emirdağ Lahikası’nın baş kısımlarında yer alır.
Günde “iki buçuk kuruşluk ekmek ile geçinmek” ancak Bediüzzaman’a hastır. Bu, iktisadın ve bereketin Bediüzzaman üzerindeki harikulade etkisidir.

Merhum Ali Ulvi Kurucu, Bediüzzaman hazretlerinin istiğna hususunda peygamberleri örnek aldığını söyleyer.
Ona gore Bediüzzaman bu istiğnasından dolayı ilmin izzetini cihan-kıymet bir elmas gibi muhafaza etmiştir.
Zulmedenler kaybetmiş, mazlumlar kazanmıştır.
Bediüzzaman kazanmış, ona zulmedenler kaybetmiştir.

İlmin izzetini muhafaza ederek cihan-kıymet elmasları (Risale-i Nur) ümmete hediye eden Bediüzzaman o karanlık günlerde bugünü görerek şu müjdeyi vermişti:
“Size kat’iyyen ve çok emarelerle ve kat’î kanaatımla beyan ediyorum ki; gelecek yakın bir zamanda, bu vatan, bu millet ve bu memleketteki hükûmet, âlem-i İslâm’a ve dünyaya karşı gayet şiddetle Risale-i Nur gibi eserlere muhtaç olacak; mevcudiyetini, haysiyetini, şerefini, mefahir-i tarihiyesini onun ibrazıyla gösterecektir.”

Sadakte!

İbrahim Kaygusuz / Risale Haber

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: