Bir insan = Bir kâinat

Yaprak üzerindeki bir çiy damlasına güneş vurduğu za­man, bütün özellikleriyle beraber vurur. O damla, artık gü­neşle baş başa bir sohbet içindedir. Yanındaki diğer damlala­rın, yeryüzündeki sayısız damlaların, hattâ koca okyanusla­rın güneşle doğrudan münasebeti, onun bu sıcak ve özel soh­betine engel olmaz ve değerinden hiçbir şey eksiltmez. Eğer güneş koca uzayda sadece o çiy damlasını aydınlatıp ısıtacak olsaydı, bunu yine aynı şekilde yapacaktı.

Âlemlerin Rabbi karşısında her bir varlığın her bir hali, gü­neş karşısında çiy damlasının durumu gibidir. O tek bir şeyi yaratıp yaşatırken, sanki bütün kâinatı bir yana bırakmış gibi onu yaratıp yaşatır. Bütün kâinatı da, sanki tek bir şeyi yara­tır gibi yaratır ve idare eder.

Onun sanatı bir kuşu rengârenk tüylerle süslerken, sanki kâinatı süslüyor gibidir. Yahut kâinat yok, sadece o kuş var­dır ortada. Öylesine önemle ona yönelir, duasını dinler, ihtiyacını görür ve üzerinde nakış nakış bir elbise dokur. Aynı anda yeryüzünün dört bir köşesinde milyarlarca kuşun giyiniyor olması, onun elbisesinde tek bir nakış nok­san bırakmaz.

Onun rahmeti bir yavrunun feryadını dinlerken, sanki kâinatı dinliyormuş gibidir. Yahut kâinat yok, sadece o yavru vardır ortada. Şekeri, tuzu, proteini, kaymağı sadece o yavru için özel şekilde terkip edilmiş bir sütü ana şefkatiyle sarıp sarmalar, tam ihtiyaç zamanında ve hiç umulmadık bir yer­den onun imdadına gönderir. Aynı anda yeryüzünün dört bir köşesinde milyarlarca yavrunun aynı özenle besleniyor olması, o yavruya gönderilen sütü bir dakika geciktirmez, kaymağından bir miligram noksan bırakmaz, onun mazhar olduğu şefkatten de hiçbir şeyi eksiltmez.

Her birimiz Onun ilminden, kudretinden ve rahmetinden nasiplenirken sanki bir kâinat oluruz. Kanımızın her bir dam­lası, bir kâinat yaratılıyormuşçasına Onun emriyle yaratılır ve damarlarımızda dolaşır. Ciğerlerimize girip çıkan her bir hava zerresi, sanki kâinatta başka bir zerre yokmuşçasına Onun gözetimi altında iş görür. Adım atarken, otururken ve yatarken her an vücudumuzun her parçasının durumunu beyne bildirmek için koşuşturup duran sodyum ve potas­yum iyonları da, bütün o bilgileri Allah’ın izniyle alıp değer­lendiren beynimiz de, her an, sanki Âlemlerin Rabbi sadece onunla meşgul oluyormuş gibi Ondan emir ve kuvvet alır.

Elimizi açtığımız zaman, adetâ bütün kâinatı bir yana bı­rakmış gibi bizi dinleyen öyle bir Zâtın rahmetine el açmışızdır. Artık isteyin isteyeceğinizi; çünkü duanız, kâinatın duası gibi dinlenecek ve cevap verilecektir.

Günde beş defa Onunla mazhar olduğumuz “bâkiyâne sohbet” de, Onun kudretinin ve rahmetinin nazarında mil­yonlarca kişinin namazından bir namaz değil, sanki kâinatta o anda kılınmakta olan yegâne namaz gibidir. Çünkü “gafle­tin hiçbir çeşidi hiçbir zaman Ona arız olamaz.” Onun huzurundayken bizim hayalimiz nerelerde dolaşırsa dolaşsın, O her an bizi görmekte ve dinlemektedir. Savuşturulacağım bile bile bir devlet büyüğünden randevu alıp birkaç dakika görüşebilmek için aylarca beklemeyi göze alan, üstelik bunu bazan bir ömür boyu anlatılacak bir hatıra haline getiren in­sanlar, Âlemlerin Rabbi huzuruna her gün beş defa çağrılma­nın ve hiçbir sınırlamaya tâbi tutulmadan her türlü dileğini dilediği gibi Ona arz edip doğrudan doğruya Ondan cevap almak için her gün defalarca önüne serilen imkânların kaç tane kâinat demek olduğunu da kolayca takdir edebilirler.

— Hayat Meydan Okuyor’dan

Ümit Şimşek