Bir İnsanın Önce İdeali Olacak

GAYE-İ HAYAL

Bizim uğraştığımız hakikatler kâinatta en kıymettar, kudsi hakikatlerdir. Bu dava, Allah’ın yoludur. Bu dava, Resulullah’ın davasıdır. Hangi ideali taşıyorsak, o idealin insanın bütün latifelerine nüfuz etmesi lazımdır.

İnsan şahsiyetinde fevkalade önemli olan; hayaldir. Hayal çok önemlidir. Bütün kötülüklerin ilk taayyün merkezi, hayaldir. İnsan ilk defa hayalinde fasık olur.

Hayal, kendi mahiyetimizde fevkalade ehemmiyeti olan bir yerdir. Bir mümin hayalini zapt etse, kâinatı zapt eder. Hayalinde müstakim olan ahval ve ef’alinde müstakim olur.

Hayaline sahip çıkan kâinata sahip çıkar.

Bir insanın önce ideali olacak. O ideal, kalpte bir iman, izan ve itikat olarak yerleşecek. Aynı askeriyede farklı askerler olduğu gibi, birisi piyade birisi topçu birisi jandarma… Ama birbirine bakar isimler… Askerler farklı ama hepsi de vatanın kurtarılması için çalışıyorlar.

Gaye Allah’ı bilmektir. Hadiselerin gayesi de o Allah’ı bildiriyor. Bunları okumak lazımdır.

Ölümde bir nimettir. Teceddütte azim tedbirler vardır.

Hayal: Değirmen çarkı

Dava: O çarkı döndüren su gibi

Eğer hayalde bir gaye olmazsa veya o gaye unutulsa, himmet ve hamiyet küçülüyor, sönüyor. Senin davan hayalde ihmal görse, himmetin söner. Onun için hayalimizin sıddıkiyeti ve istikameti çok mühimdir. Sahabeler hayalini dahi israf etmemiş. Hayalimize sıddıkıyet kazandırsak, o zaman himmetimiz kâinat kadar büyür. Hususan ashab-ı suffa, ahvalini, akvalini tamamen İslamiyeti merkez yapmışlar.

Hayalimiz metin oldu mu, biz de metin oluruz. Hayalin istikameti için Risale-i Nuru çok okumak lazımdır. O zaman hayalde hakikatler yoğunlaşır. Hakikatleri okuya okuya hakikate karşı muhabbet hâsıl oluyor. O muhabbetle hakikatleri kucaklar. Daha sonra ihlâs hâsıl olur.

İrade ile hayal çatışsa, karşı karşıya gelseler, hayal iradeyi bastırır. Hayal, iradeyi mahkûm edebilir. İnsanın şahsiyetinin 4/3’ü şuuraltında, 4/1’i görünüyor. Hakikatler ile yoğun meşguliyet, hakikatleri şuuraltına yerleştiriyor. O zaman kuvvetli bir şahsiyet ortaya çıkıyor.

Şiddetli bir alaka ve ciddi, yoğun bir teveccüh ile şahsiyetin kıvamı tutuyor. Uykuda dahi Risale-i Nurun hakikatlerini mütalaa ediyor.

Hayalimizi nurcu yapsak, her tarafımız nurcu olur.

Risale-i Nuru yeni tanıyanlarda ilk 3 sene şevk hâsıl olur. Risale-i Nurun şahs-ı manevisinin şuurlar ötesinde bir cazibesi vardır. Bu cazibe ruhları tutuşturuyor. Müthiş derecede bir iştiyak hâsıl oluyor.

O iştiyakın tetebbuatla mütalaa ve müzakereye dönmesi lazımdır. Eğer hakikatlere yönelmezse ülfet tarzında bir hal vuku bulabilir. Bu bir vartadır. Eğer hakikatlere yönelirse hakikate muhabbet hâsıl oluyor.

Merhale: Risale-i Nurun okunması, fikir seviyesinde iyice anlamazsa…

Bir insan hakikat ve marifeti sevince tahkik mesleğine, asfiya mesleğine girmiş oluyor.

Bir mümin hakikate muhabbet etti mi onun imanı rüsuh peyda ediyor. Hakikate muhabbet etti mi, dini delille, hikmetle biliyor. Hakikat harcını yapmış oluyor. İman sütununa o harcı dökse, her geçen gün o hakikat harcı betonlaşıyor. Rüsuh peyda ediyor. ondan sonra kainat gelse yıkamaz.

Harç yapılmış, kalıplara döküleceği sırada şeytan insana vesvese ve evham ile harcı dökmesini geciktirmeye çalışıyor. Bu çeşit evhamlar o şahsın terakkisine delildir. Bu evhamlar çabuk izale olur. Çabuk geçer. Bu merhaleden sonra bütün dünyanın insanları şeytan olsalar, yine senin imanına zerre kadar şüphe atamazlar.

Marifet harcının betonlaşmasını hızlandıran iki saik:

  1. İttika: Günahlardan şiddetle kaçınmak.
  2. Ubudiyet

Evliyalar iki kısımdır:

  1. Evliya-yı aşıkin
  2. Evliya-yı arifin

Evliya-yı arifin, evliya-yı aşıkinden üstündür.  Aşıkin, asansörle çıkar gibi cazibe-i Rahmet-i Rahman ile çıkıyor. Arifin ise, merdivenden basamak basamak çıkıyor.

Aşıkin, vesilelerde hata etse bile mazurdur. Matlubuna vasıl olur. Tek gidiyor, kayak ile kayar gibi… Ama arif, kar makinesi gibi, yol açıyor. Arkasından başkaları da geliyor.

Ariflerde hem marifet hem muhabbet var. Risale-i Nurun meşrebi, meşreb-i arifindir.

Risale-i Nur, baştanbaşa keramet-i ilmiyedir.

Hz. Resulullah’ın en büyük mucizesi, Kuran-ı Kerimdir.

Emirdağ I

Eşyanın mevcudiyeti 3 şekilde malum olur:

  1. Hariçte
  2. Zihinde
  3. Lisanda
  1. Eşyada hariçte mevcudiyeti hakikidir. Vardır, açıktır, alenidir.
  1. Hayal âleminde sehpanın varlığı zihinde malumlaşıyor. Zihindeki bu malumiyet ilmidir.
  1. Bir de zihindeki o malumun lisandan dökülmesi ile lâfzî mevcudiyeti ortaya çıkar. İlim hariçte varlığı olan eşyanın mücerret bir şekilde zihinde sübut bulması demektir. Hariçte bildiğimiz eşyayı zihin seviyesinde ne nispette tasnif etsek, değerlendirsek o, ilim oluyor.   Hariçte vakalar var. Vakalardan prensiplere gidiyorsun. İşte bu ilimdir. Bu düstur…

Mana âleminde de caridir. Hadiselerden düsturlara, kanunlara geçmek çok zordur. Bu iş asfiyalara mahsustur.

Edison kâinatın müçtehidi… Elektrik kâinatta daha önce de vardır. Fakat kimse çıkaramamıştı. Edison geldi çıkardı ve formüle etti, kanunlaştırdı. İlmi düsturlar içerisinde hazırladı.

Kâinattaki İlahi hakikatleri ilmi düsturlar halinde tasnif edip ortaya çıkaranlar ise, asfiyalardır, arif-i billahlardır.

İşte ilim budur. Risale-i Nuru çok okumak insana bu istidadı veriyor.

Mesela; laboratuarda su üreteceksin. Suyu görmek başka, onu üretmek başkadır. Formülü bilmek lazımdır. Yani evliyalar suyu görüyor, alıyor, içiyor. Ama evliyalar suyu üretemiyorlar. Suyu üretenler, Velayet-i Kübranın asfiyalarıdır.   Asfiya; dağın zirvesidir. Evliyalar, müşahede ediyorlar. Asfiyalar ise, formül çıkartıyorlar.

Mesela; Hiroşima da bomba patladı, gördün. Asfiya diyor: “Görmeye lüzum yok. Bomba cebinde”

Hadiselerden – Kanunlara

Vakalardan – Prensiplere

Müdakkik: Bir meseleyi tedkik eden. Delil ile giden

Muhakkik: Delilleri inceleyen, hükümlere giden

Risale-i Nur bu manada hep formüldür. O formülü anlamak da bir üst disiplin istiyor. Risale-i Nurun şahs-ı manevisi içinde usulü hakikate muvazzaf, izah ve şerhe istidatlı bazı nur talebeleri de muhakkiklerdir.

Risaletin müdakkiklerine imreniniz.

Risale-i Nur, meşreb-i asfiyadır.

Arifler ekserisi müdakkiktir. Ariflerin üst tabakası muhakkiklerdir.

Asfiyalar demir leblebi gibidir. Şeytan onu yutamaz. Batıl fikirler onlara yanaşamaz.

Keramet ve keşfiyat, bizim mesleğimizde zayıf damardır. Ayrıca ihlâsa manidir. Evliyalar, kerameti hayız kanı gibi telakki etmişler.

Arif-i Billâh: Dışı sahra-yı kesrette

           İçi umman-ı vahdette

İç ikliminde, Cenab-ı Hakkı bir an-ı seyyale unutmuyor.

Asfiyalar marifet-i İlâhiyede kulaç ata ata iç iklimlerinde başka bir şeye yer kalmıyor.

“Ben başka maksattayım. Başka noktalar benim kalbimi doldurmuş. Başka şeyleri düşünmeye kalbimde yer bırakmamış”

“Bir an Allah’tan gafil olursam, şeytana arkadaş olurum”

“Avlamak” demek, hakikati çıkarıp formüle etmek demek, kanun çıkarmak demektir.

İnsanın hakikati, Vacip Tealaya nasıl delil oluyor?

Asfiyaların tefekkürü 2 çeşittir:

  1. Enfüsi
  2. Afakî

Enfüsi tefekkürü ile ne diyor?

  1. İnsan, hayatı ile Allah’a delildir. Hayat vahdaniyetin en vazıh delilidir. Allah’ın kudretine en parlak delidir. Cansız zerrelerden teşekkül etmişsin. Fakat hayat sahibisin. İşte apaçık kudret görünüyor. Cenab-ı Hakkın HAYY ismine mazhar olmuşsun.
  1. Hissiyatın: Cenab-ı Hak, hayatı hissiyatla süslüyor. Hayat bir kubbe ise, his o kubbenin çinisi, motifidir.

İnsanda sonsuz sayıda his var. Ve o hislerin ışığı sonsuza gidiyor. Bir kısmına şuur taalluk ediyor. Bir kısmına etmiyor. Korku, muhabbet, endişe ve saire…

Muhabbet hissi neyi seversek ebedi tevehhüm edip öyle seviyoruz. Her his insanın semasında bir yıldız gibi… İdrak güneş gibi… Cenab-ı Hak his ile bezemiş.

Bir robota hareket verdin. Ama nükte kabiliyetini yerleştirebilir misin? Nasıl gülme kabiliyeti vereceksin?

Her hissin simadaki tezahürleri farklı farklıdır. Hasret, iştiyak… Bilinen, bilinmeyen çok hisler var. Münteşir ve gayr-i münteşir…

Hisler, tarihlerin ötesine gidiyor. Peygamberler tarihini okuyorsun, gayr-i ihtiyari 3000 sene önceye gidiyorsun. Gözlerinden yaşlar akıyor.

Sağ göz sol göze göre manen 2 derece daha kuvvetlidir. Peygamber Efendimiz onun için sağ gözüne bir sürme, sol gözüne 2 sürme çekiyor.

İnsanı hayvanlardan ayıran bir hususiyet de yoğun hislerle memzuç olmasıdır. Vefa hissi insanlar arasında kurbiyeti temin eden bir derya-yı manevidir. Bu asırda ahd-ı vefa suyunu çekmiş. Araya korkunç bir uçurum girmiş. Vefa hissi öyle bir his ki, vakalar, hadiseler gelse yine onu unutmuyor.

Biz Risale-i Nura ahd ettik.

Ahd-ı vefa: Manen düşsem, yıkılsam, cehennemde ebedi kalacağımı da bilsem, Risale-i Nurun kudsiyet sancağını taşıyacağım. Zerre kadar kemalatım kalmasa yine bu bayrağı götüreceğim. Kâinatta hiç kimse bu davayı omuzlamasa hiçbir nur talebesi kalmasa, ben bayrağı bırakmayacağım. İnşaAllah

Hazırlayan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: