Bir kadının pamuk ellerinin içinde aslan pençesi gizlidir

Eşim bana çok kırıcı sözler söylemekte. Yaptığım yemeği ya da kurduğum sofrayı beğenmiyor.

Kadınlar, erkeklere rağmen çok daha duygusallar ve kendilerini ifade ettikleri birkaç yer vardır.

Bunlardan birisi de; yemek masaları…

Aslında bir kadın yemek masasını hazırlarken, kendisine hazırlıyordur demektir. Sofranın üzerine bir bardak çay koyarken, bir peyniri tabağa dilimlerken, zeytini kasenin içine koyarken, ekmekleri dilimler ve masanın bir tarafına doğru yerleştirirken aslında ortaya koyduğu kendi kişiliğidir. Hani eski kilimlerin üstündeki nakışlar incelenirken, o nakışların renkleri ve dizilişleri o kilimi yapan kişinin iç dünyasını yansıtır diye devamlı anlatılır ya… Elle yapılan halılarda, kilimlerde genç bir kızın hikayesi gizlidir. O iç dünyasını, duygularını resmetmiştir. Aynen bunun gibi bir kadın, eşine, çocuklarına bir sofra hazırlarken o özene bözene hazırladığı sofranın içine kişiliğini yansıtmaktadır. Kadının sofrası, kıyafeti kişiliğidir. Özensiz konuşulmaması lazım. Kişiliğe laf söylemekle kişinin kişiliği olarak algıladığı yere laf söylemek arasında fark yoktur. Kadının bedeni de kişiliğidir. Burnu uzun, kulakları kepçe, dişi eğri olabilir, Allah onu öyle yarattı. Her şey bitti de, Allah’ ın yerleştirdiği dişe mi kaldı tüm sözleriniz? Bir kadın duyarsızlaşmaya ya da erkekleşmeye başladıkça erkeğin başına bela olur. Kadının duyularını yitirmemesi lazım, ama acıyı duya duya yitirdi hislerini. Gün gelir sana resti çekebilir.

Bir kadının pamuk elleri içinde aslan pençeleri saklıdır.

Pamuk elleri varken onu özenti içinde tutman lazım ki, evlilikteki sistem yürüsün, herkes kendi fıtratını korusun. Ama bir erkek, bir kadını savunmak zorunda bırakırsa; kediyi köşeye sıkıştırdığın gibi üstüne sıçrar. Hadi çık bakalım işin içerisinden… Kalkmıyor sabah, kahvaltı da yapmıyor, yaptırmıyor da, çok da umurunda değil. Üstünü başını, kıyafetlerini de toplamıyor, evi de toplamıyor, hadi toplat bakalım… Yüzü gülmüyor, akşam geldiğinde kapıyı çocuklar açarken kadın mutfakta duruyor. Niye durmasın ki?

Kadın, duygularına çabuk esir olur. Onun belki de isteyeceği şeylerden bir tanesi de, eşi tarafından sevildiğini, değer gördüğünü hissetmek. Duyarlılığını kaybeden kadının anneliği kaybolur. Bak bu kadın niye çocuğuna saldırıyor böyle? Yeter diye niye bağırıyor evin içerisinde? Gidiyor, o çok sevdiği çocuğun yakasından tutup niye fırlatıyor içeriye? Bıktım artık sizden diye niye koşuyor camın yanına öyle? Niye bu kadın depresyon ilaçları içiyor böyle? Değer görmüyor ki… Bir insanın en değerli hali, değer gördüğü halidir, var olduğu halidir. Eğer bir kadına var olduğu haliyle saygı duyulamazsa, o kadınla baş etmek çok zordur, birlikte yaşamak zordur. Evin içini de kendi yaşamını da cehenneme çevirir. Çünkü kadın duygusaldır. Duyularına karşılık bulmadığı zaman erkeği evde zor barındırır. Erkek eve girerken ayakları geri geri gider.

Kadının sofrası, onun kişiliğidir. Mahçup olmak lazım… Bir hizmetçi gibi size bir bardak çay getirdiğinde sofrada oturan kişinin mahçup olması lazım… Utanması lazım. Evin içerisinde birlikte iş yapmadığından dolayı mahçup yahut önüne bir bardak çay getiren eşine karşı ” Estağfurullah, ben kendim alırdım, niye zahmet ettin” demesi lazım. Ki kadının coşabilsin.

Kadının duyarlılığı erkeğe, aynı zamanda erkeğin duyarlılığı da kadına bağlıdır. Aile sisteminin işlenmesi eşlerin birbirine duyarlı olması ile mümkündür.

Uzman Pedagog Dr. Adem Güneş