Bir Milyon Talebesi Bir Milyar Hükmündedir !

21- “İşte Nur’un zâhiren, kemmiyeten dar cihetine bakmayarak hakikat cihetinde keyfiyeten geniş ve fevkalâde menfaatını hissetmesi suretiyle hem de siyaset nazarıyla bütün memleket-i Osmaniyede olacak gibi ifade etmiş. O büyük veli, onun dar daireyi geniş tasavvurundan ona itiraz etmiş. Hem o zât haklı, hem Eski Said bir derece haklıdır. Çünki Risale-i Nur imanı kurtarması cihetiyle o dar dairesi madem hayat-ı bâkiye ve ebediyeyi imanla kurtarıyor. Bir milyon talebesi, bir milyar hükmündedir. Yani bir milyon değil, belki bin insanın hayat-ı ebediyesini temine çalışmak, bir milyar insanın hayat-ı fâniye-i dünyeviye ve medeniyetine çalışmaktan daha kıymetdar ve manen daha geniş olması; Eski Said’in o rü’ya-yı sadıka gibi olan hiss-i kablelvuku’ ile o dar daireyi bütün Osmanlı memleketini ihata edeceğini görmüş. Belki inşâallah o görüş, yüz sene sonra Nurların ektiği tohumların sünbüllenmesi ile aynen o geniş daire Nur dairesi olacak, onun yanlış tabirini sahih gösterecek.” (Em-2:112) 

BAZAN BİR ADAMIN İHLÂSI, YİRMİ ADAM KADAR FAİDE  VERİR! 

22- “Şuhur-u selâseyi böyle bire on kâr veren Medrese-i Yusufiye’de geçirmek, elbette büyük bir kârdır. Ne kadar zahmet çekilse ayn-ı rahmettir. İbadet cihetinde böyle olduğu gibi, Nur hizmeti dahi nisbeten -kemmiyet değilse de keyfiyet itibariyle- bire beştir. Çünki bu misafirhanede mütemadiyen giren ve çıkanlar, Nur’un derslerinin intişarına bir vasıtadır. Bazan bir adamın ihlası, yirmi adam kadar faide verir.” (Ş:494) 

İSA ALEYHİSSELÂMI   TANIYAN   CEMAATIN   KEMMİYYETİ,  DECCAL’E GÖRE ÇOK AZDIR.! 

23- “İsa Aleyhisselâm’ı nur-u iman ile tanıyan ve tâbi’ olan cemaat-ı ruhaniye-i mücahidînin kemmiyeti, Deccal’ın mektebce ve askerce ilmî ve maddî ordularına nisbeten çok az ve küçük olmasına işaret ve kinayedir.” (Ş:589) 

İHLÂSA    ZARAR    VERMEMEK    İÇİN ,    MAHDUD ARKADAŞLARA    BEDEL, ÇOK     DİPLOMATLAR    TARAFTAR DAHİ    OLSALAR,    ONLARA    BAKILMAZ! 

24- “Bu sırada dâhilde o kadar dâhilî, haricî heyecanlı parti cereyanları varken ve bundan tam istifade etmek, yani mahdud birkaç arkadaşına bedel çok diplomatları kendisine taraftar kazanmak için zemin hazır iken, sırf siyasete karışmamak ve ihlasına zarar vermemek ve hükûmetin nazarını kendine celbetmemek ve dünya ile meşgul olmamak için, bütün arkadaşlarına yazıp ki: “Sakın cereyanlara kapılmayınız, siyasete girmeyiniz, asayişe dokunmayınız!” dediği ve iki cereyan bu çekinmesinden ona zarar verdikleri; eskisi evhamından, yenisi de “Bize yardım etmiyor” diye ona çok sıkıntı verdikleri halde, ehl-i dünyanın dünyalarına hiç karışmayıp kendi âhireti ile meşgul olan ve memleketinde Nurs Karyesi’nde öz kardeşine yirmiiki sene zarfında birtek mektub yazmayan ve o vilayetlerdeki dostlarına yirmi senede on mektub yazmayan bir bîçareye, onun âhiret meşguliyetine bu kadar ilişmeğe hangi kanun müsaade ediyor?” (Ş:374) 

KEMMİYYETİN,     KEYFİYYETE     NİSBETEN     EHEMMİYYETİ     YOK! 

25- “Eğer sual etseniz ki: Bi’set-i enbiya ile beraber şeytanların vücudundan ekser insanlar kâfir oluyor, küfre gidiyor, zarar görüyor. “El-hükmü lil-ekser” kaidesince, ekser ondan şer görse, o vakit halk-ı şer şerdir, hattâ bi’set-i enbiya dahi rahmet değil denilebilir?

Elcevab: Kemmiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyeti yok. Asıl ekseriyet, keyfiyete bakar. Meselâ: Yüz hurma çekirdeği bulunsa, toprak altına konup su verilmezse ve muamele-i kimyeviye görmezse ve bir mücahede-i hayatiyeye mazhar olmazsa, yüz para kıymetinde yüz çekirdek olur. Fakat su verildiği ve mücahede-i hayatiyeye maruz kaldığı vakit, sû’-i mizacından sekseni bozulsa, yirmisi meyvedar yirmi hurma ağacı olsa, diyebilir misin ki “Suyu vermek şer oldu, ekserisini bozdu”? Elbette diyemezsin. Çünki o yirmi, yirmi bin hükmüne geçti. Sekseni kaybeden, yirmi bini kazanan, zarar etmez; şer olmaz. Hem meselâ: Tavus kuşunun yüz yumurtası bulunsa, yumurta itibariyle beşyüz kuruş eder. Fakat o yüz yumurta üstünde tavus oturtulsa, sekseni bozulsa; yirmisi, yirmi tavus kuşu olsa, denilebilir mi ki: “Çok zarar oldu, bu muamele şer oldu, bu kuluçkaya kapanmak çirkin oldu, şer oldu”? Hayır öyle değil, belki hayırdır. Çünki o tavus milleti ve o yumurta taifesi, dörtyüz kuruş fiatında bulunan seksen yumurtayı kaybedip, seksen lira kıymetinde yirmi tavus kuşu kazandı.” (M:44) 

HAYVANAT-I   MUZIRRA   NEV’İNDEN   OLAN   KÜFFAR, KEMMİYYETÇE   KESRETLİ,  KEYFİYYETÇE   EHEMMİYYETSİZDİR… 

26- “İşte nev’-i beşer bi’set-i enbiya ile, sırr-ı teklif ile, mücahede ile, şeytanlarla muharebe ile kazandıkları yüzbinlerle enbiya ve milyonlarla evliya ve milyarlarla asfiya gibi âlem-i insaniyetin güneşleri, ayları ve yıldızları mukabilinde; kemmiyetçe kesretli, keyfiyetçe ehemmiyetsiz hayvanat-ı muzırra nev’inden olan küffarı ve münafıkları kaybetti” (M.44) 

HASENAT  VE   SEYYİAT   MUVAZENESİ  DE,  KEMMİYYETE BAKMAZ,   KEYFİYYETE   BAKAR… 

27- “Cenab-ı Hak âhirette muhasebe-i a’mal düsturuyla, adalet-i Rabbaniyesini, hasenat ve seyyiatın müvazenesiyle gösteriyor. Yani hasenat racih ve ağır gelse, mükâfatlandırır, kabul eder; seyyiat racih gelse cezalandırır, reddeder. Hasenat ve seyyiatın müvazenesi, kemmiyete bakmaz, keyfiyete bakar. Bazı olur, birtek hasene bin seyyiata tereccuh eder, afvettirir.” (M:445) 

İŞ,  VAHDETTEN  KESRETE  GEÇSE.,  KEMMİYYET  CİHETİYLE KÜLFET  ZİYADELEŞİR 

28 -“Demek kesret ve taaddüd-ü merkez, her semere için, kemmiyetçe bütün ağaç kadar külfet ve masraf ve cihazat ister. Fark yalnız keyfiyetçedir. Nasılki birtek nefere lâzım teçhizat-ı askeriyeyi yapmak için, orduya lâzım bütün fabrikalar kadar fabrikalar lâzımdır. Demek iş, vahdetten kesrete geçse, efrad adedince -kemmiyet cihetiyle- külfet ziyadeleşir. İşte, her nevide bilmüşahede görünen sühulet-i fevkalâde, elbette vahdetten, tevhidden gelen bir yüsr ve sühuletin eseridir.”(S:305) 

ÜLEMA   AZALDI,    KEMMİYYET    KEYFİYYETİ… 

29- “Bir zâtı gördüm ki yeis ile mübtela, bedbinlikle hasta idi. Dedi: Ülema azaldı, kemmiyet keyfiyeti. Korkarız dinimiz sönecek de bir zaman

Dedim: Nasıl kâinat söndürülmezse, iman-ı İslâmî de sönemez. Öyle de, zeminin yüzünde çakılmış mismarlar hükmünde her an Olan İslâmî şeair, dinî minarat, İlahî maâbid, şer’î maâlim itfa olmazsa, İslâmiyet parlayacak an be-an!..” (S:730) 

AZ   OLDUĞUMUZA    ÜZÜLMEYECEĞİZ;    ÇÜNKİ  KEYFİYYETEN   AZ    DEĞİLİZ… 

30- “Az olduğumuza üzülmeyeceğiz! Çünki, keyfiyeten az değiliz. Kâinat kuruldu kurulalı  bu,  böyledir. Cemâdat fazla ise de, nebatat azdır. Nebatat fazla, hayvanat az; Hayvanat fazla, insanlar az;  Kâfirler fazla, müslümanlar az; Âmiler fazla, veliler az; Veliler  fazla , asfiyalar az; Asfiyalar fazla, enbiyalar azdır.” (Ceylan Merhumun notlarından)

BİZLER GAYET AZ OLDUĞUMUZ HALDE, HİZMET-İ KUR’ANİYYE OMUZUMUZA KONULMUŞ ! 

31- “Madem bu müdhiş zamanda ve dehşetli düşmanlar mukabilinde ve şiddetli tazyikat karşısında ve savletli bid’alar, dalaletler içerisinde bizler gayet az ve zaîf ve fakir ve kuvvetsiz olduğumuz halde, gayet ağır ve büyük ve umumî ve kudsî bir vazife-i imaniye ve hizmet-i Kur’aniye omuzumuza ihsan-ı İlahî tarafından konulmuş; elbette herkesten ziyade bütün kuvvetimizle ihlası kazanmaya mecbur ve mükellefiz ve ihlasın sırrını kendimizde yerleştirmek için gayet derecede muhtacız.” (21.Lem’a:159) 

BİN DERECE FAZLA YARDIMCILARIM VARKEN, BURADA BEN YALNIZ İKEN, YÜZ DERECE ESKİ HİZMETTEN FAZLA EDİLDİ! 

32- “Yirmi seneden fazla kendi memleketimde ve İstanbul’da ettiğimiz hizmet-i ilmiye ve diniyeye mukabil, burada sizinle yedi-sekiz senede yüz derece fazla edildi. Halbuki, kendi memleketimde ve İstanbul’da burada benimle çalışan kardeşlerimden yüz, belki bin derece fazla yardımcılarım varken, burada ben yalnız, kimsesiz, garib, yarım ümmi, insafsız memurların tarassudat ve tazyikatları altında yedi-sekiz sene sizinle ettiğim hizmet; yüz derece eski hizmetten fazla muvaffakıyeti gösteren manevî kuvvet, sizlerdeki ihlastan geldiğine kat’iyen şübhem kalmadı.” (21.Lem’a:161)             

Paylaşan: Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: