Bir Nefes Sıhhat

Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi.

İnsan oğlu, varlık âleminin en nazdar, en âciz, en fakir, en muhtaç varlığı…

O kadar âciz ki, başındaki yükü kaldıramaz, en ufak şeylerden rahatsız olur, sevinir, üzülür, duygulanır, gururlanır, yalvarır, yakarır, acziyetini sergiler de; bazen çocuk misali ağlar, ah eder, vah eder…

Çok geç kalmadan bir opersyon geçirmesi gerekiyordu. Düşündü, sordu, sorguladı ve karar verdi.

Endişeleri vardı, ama hayatın sahibini sorgulamaya inancı ve edebi elvermiyordu. Teslim oldu müsebbibül esbabın kudret elinde sebeplere…

Kolunda serum takılıydı. Hareket kabiliyeti kısıtlı da olsa, başta namaz olmak üzere ubudiyet görevlerini aksatmamalıydı…

Sabahın huzur vaktinde doğruldu, serumunu kapattı ve refaketinde lavaboya giderek abdestini aldı, kıbleye, âlemlerin Rabbine yöneldi. Öylesine bir iç huzura kavuşmuştu ki, sağlıktaki lezzeti anlamaya çalıştığı gibi, çoğu zaman insanların idrakten ve kıymetini anlamaktan uzak durdukları sağlıktaki ibadetin de değerini düşünürken, bir anda Şafi-i Hakîkiden şifa bekleyen tüm hastaların silüetleri hayalinde canlandı.

Sehpanın üzerinde duran Hastalar Risalesine baktı, içindeki devaları bir kez daha gözden geçirdi, böyle bir bakış açısı lutfeden Rabb-ı Rahimine sığınarak kul olduğunu bir kez daha damarlarına kadar hissetti.

Kendisine dua siparişi verenleri de içine katarak cümle Ümmet-i Muhammed’in (sav) hastalarına ve onların içinde kendisine de şifa dileğinde bulundu. Öylesine hazin ve mahzun yakarışlarda bulundu ki, bir nefes alışverişine bağlı olan hayatının Mâliki ve Mutasarrıf-ı Hakîkisine iltica etti.

Ecel birdi ve asla tagayyüre tabi değildi. Başında ağlanılan nice hastalar kurtulmuş, nice sağlıklılar ebedî hayata intikal etmişlerdi.

Hastalık dert değil, bir nevi dermandı. Ömür dakikalarından bol ürün elde edilmesine vesileydi.

Tesbihattan sonra, “bir de Yâsîn okuyayım” dedi.

Görevli hemşire geldi, ameliyat önlüğünü bırakarak hazırlanmasını söyledi. Kefenden farkı, yeşil olması, bir de alt çamaşırın üzerinde kalmasıydı. Eh yine de biraz sonra dalacağı dünyanın ölümün bir nevi keşif kolları mahiyetindeki nevm âlemine, uyutulma moduna girecekti…

Ne de olsa, sadece dar zamanlarda değil, geniş ve sağlıklı hayat dairelerinde de okumaya ve duaya alışıktı dili… Okudu, okudu, okudu…

Operasyon hücrelerinin yanından geçirilirken selamlaştı, kolaylıklar diledi, görevlilere espiriler yapmaya çalıştı:

– “Hastanenin en iyi bölümünde görev yapıyorsunuz…

Oradan bir görevli:

-“Bak dişim ağrıyor, yine de görevimin başındayım..” diyerek fedakârlık ifşasında bulunuyordu.

Yanında ameliyata alınmak üzere bekletilen 13 yaşlarındaki bir talebeye dönerek ne ameliyatı olacağını sordu:

-“Bak, beni tanımadın mı? Ben de öğretmenim. Hiç merak etme canım, inşaallah şifa bulup okuluna devam edeceksin” diyerek moral aşıladı.

Bu moral dersi, orada bekleyen tüm hastalar için bir teselli kaynağı olmuştu âdeta.

Ve tavanda asılı ışıkların altına geldiğinde, narkoz uzmanının birkaç sorusuna cevap verdi. Hayatında asla nikotin ve alkol almadığını ifade ederek, âdeta narkozun dozunda dikkatli olunmasını sanki ima ediyor, ama görevlilerin bu işin farkındalıklarına da inanıyordu.

-“Sana iyi uykular” temennisinin son hecesi olan (r) durağında, bir boşlukta yolculuğa çıkmıştı. Beyaz bulutların arasında, Yâsîn CD sini başa sarmış yeniden okuyordu.

Ölümün kardeşiyle tanışmış, üç saatlik bir kesintiden sonra, tansiyon ve nabzı normale döndürmeye çalışan ekibin arasında çok uzaklardan ve derinden gelen ; “tamam Dr. Bey, nabız altmışa çıktı” sözleriyle Muhyî’nin yeniden diriltici nefesiyle hayata döndüğünü anlamıştı.

Evet, hayat böyledir zaten… Adem ve yokluk düşünülemezdi mü’min nezdinde… Fâni ve zâil perdelerin arkasında yeniden var oluş ve diriliş vardı. Tıpkı gecenin ardından sabahla diriliş, kışın ardından baharla diriliş misâli…

Nefes alıp verememek, verip alamamak… Sadece bu olay bile tek başına, Rabbimize, hayatı bize her an yeniden meccanen bahş eden hayatımızın sahibine ne kadar teşekkür borçlu olduğumuzun bir kanıtıdır.

Ey Rabbimiz! Bizi imanla donatıp, İslâmla yaşattığın için; nefesler verip hayat bahşettiğin için; aklımızı/fikrimizi/dimağımızı kullanmamıza, parmaklarımızı senin rızan dairesinde istihdam etmemize vesile kıldığın için; Kur’ânla tanıştırıp Nur’larla yaşattığın için; Resûlünün Sünnetiyle müeddep kıldığın için; sana eğilen başlarımıza güzel ufuklar açtığın için; Sana teslim olma/tevekkül etme nimetiyle kalplerimizi süslediğin için on sekiz bin âlemin zerreleri sayısınca hamd ve şükürler, akıllarımızın mürebbisi Resûlüne binlerce salât ve Selâm olsun. Âmîn…

İsmail Aksoy

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: