Biri Kazanan Çoğu Kaybeden

Arkadaş! Nev’-i beşerde envaen dalalete düşen fırkaların sebeb-i dalaletleri, imamlarının kusurudur. Evet, imamları bâtından bahsetmişlerse de, meşhudatlarına itimad ve iktifa ederek esnâ-i tarîkten dönmüşlerdir. Ve [1]حَفَظْتَ شَيْئًا وَ غَابَتْ عَنْكَ اَشْيَاءُ kavline mâsadak olmuşlardır.[2]

Psikososyal mahluk olan insan fıtratına koyulan bu yazılımla toplumsal olarak hareket etmektedir. Sahiplenmek ve sahiplenilmek ise bu yazılımın gerekli olan güncellemelerindendir.

Sahiplenilmek sahiplenmekten daha büyük ve ehemmiyetli olan bir ihtiyaçtır. Küçük bir çocuk 42 aylık olana dek her şeyi bizzat canlı zanneder ki oyuncaklarını kırması ve bir çok şeyi kırmasının sebebi budur. Oyuncak arabayı çağırır araba gelmeyince sinirlenir sen beni dinlemedin yanıma gelmedin der gidip o şeyi kırar kendisince ona ceza verir ve öldürür.

Burada bu çocuğun yaptığı şeye baktığımızda söz ve arzusunu yerine getirmeyen yani bana değer vermeyen şeyi kırarım gibi düşünce bunu göstermektedir.

            Sahiplenen ve sahiplenilen insanın fıtratını bozmamak veya onarmak için bir meslek ve meşrebe tabi olması gayet fıtri olan bir haldir.

            Hemen hemen kimse ilk intibada gideceği yeri seçmemiştir. Bir vesile ile bir yere gitmiş ve inkıyat edip tabi olmuştur. Bu seçme ihtimali pek olmayan şeydir. Belki bundan mesuliyet hasıl olmamaktadır. Çünkü hiçbir yeri bilmiyor duyuyor ama nasıl irtibat kuracağını bilmemektedir.

            Bu ilk intibadan sonra insan artık bir süre devam eder ve şuurlanır. Şuurlandıktan sonra kişiye düşen çevresinde var olan meslek ve meşreplerden kendisine en uygun olanı intihap edip seçerek o meslek/meşrepte devam etmek islamiyeti anlamak ve yaşamak mevzuunda ehemmiyetlidir.

Zaten bir şuur aldıktan sonra tanıdığımız o meslek ve meşrep bize muvafıksa kalınıp orada var gücü ile hizmete devam etmek gayet müstahsendir, güzeldir.

Kendi fıtrat ve mizacımıza muvafık uygun olmadığını düşününce muvafık olana gitmek hizmette şevke medardır. Muvafık olmayan yerde kalmak ise hem şahsi hem de umumi hukuka tecavüz edecek şeylere tevessüle sebep olabilmektedir. Mesela umumi hukuka külli bir surette tecavüz var o halde orada olan şuurlu kimselere düşen elinden geliyorsa düzeltmek veya o meslek/meşrebi terketmek sadakatın gereğidir.

Sadakatsızlık gösteren aldatan ve aldanan yerde kalmak ise aynı o fiili yapmış gibi olur. Çünkü ihanet edene ihanet sadakattır. İhanet edene sadakat ise ihanettir. Çünkü umumi hukuka tecavüz var ki fertler bunu afvedemez.

Umumi hukuka tecavüz meselesi çok ehemmiyetlidir. Ve fertlerin bunu afvetmesi söz konusu değildir. Tıpkı şunun gibidir. Bir gemi var birileri bu gemiyi delip batırmaya çalışmaktadır. Bu plan gerçekleşirse umum gemidekiler can ve mal zayiatı vuku bulacaktır. Gemi batıran sonra oradan kurtulan birisine denk gelse kusura bakma böyle bir yanlışlık ettim dese o şahsın umum namına o ferdi afvetmek selahiyetine sahip değildir.

Risale-i Nurun Sa(ht)deleştilmesi mevzu da bu nevdendir. Bunu yapan kimseler umumi hukuka tecavüz etmektedir. Binaenaleyh umumi hukuka tecavüz etmesi sebebiyle umum nur talebeleri adedince haksızlıktır.

Bu hatayı yapan kimseleri savunmak onun yanında olmak ise aynı fiile sahip çıkılması veçhesiyle ve sebebiyle aynı hüküm onu müdafa eden kimseler için de caridir geçerlidir. Sözler, Lem’alar, Mektubat, Asa-yı Musa eserlerinin mana katlinden geçirilmesiyle umumi hukuka ihanet edildi. Bu iş vakt-i kıyamete dek dillerde geçecek Risale-i Nurun Neşir Tarihçesine zifiri karanlık olarak geçecektir. Bu ruhi bir hastalıktır.

Birisini savunacağım onu kaldıracağım diye çabalamak neticesine bakıyorsun. Belki birisini – kendisince- kaldırıyor müdafa ediyor; ama umumi hukuka tecavüzle biri kurtarıp binleri batırıp kaybediyor. Buna ancak hamakat denilir. Biri kazanıp bini kaybeden kimseye akıllı denilmeyeceği bir gerçektir.

Hülasa: basiretimizi ve şuurumuzu birilerinin cebine koyulmasıyla hakikatin rengi değişmektedir. Aklımızı fikrimizi her asırda istikamette tutmamız için اِنَّ اللّهَ يَبْعَثُ لِهذِهِ اْلاُمَّةِ عَلَى رَاْسِ كُلِّ مِاَةِ سَنَةٍ مَنْ يُجَدِّدُ لَهَا دِينَهَا[3]yani: “Her yüz senede Cenab-ı Hak bir müceddid-i din gönderiyor.[4]” sırrınca müceddid gelmektedir. Yani yeni tarz gelmektedir. Şimdi hicri 1400 lerdeyiz bu asrın tarzı son müceddiddedir ve bu müceddid eski tarzla hareket eden birisi olması söz konusu olamaz çünkü müceddid yenileyici manasındadır. Bir tarikat şeyhi müceddid olamaz bu haliyle var olandan farklı bir şey olacak bu vasfa liyakat kesbetsin layık olsun.

Bediüzzaman Said Nursi Risale-i Nur Külliyatı ismiyle getirmiş olduğu hizmet tarzı müceddiddir bu şahs-ı manevinin tüzel kişiliğin mümessili Bediüzzaman Said Nursidir.

Bu asırda istikamet isteyen selamet isteyen Bediüzzaman Said Nursi’nin sistemize tarzına tabi olmalı ki bu istediklerine vasıl olup kavuşsun. Aksi halde netice de aksi olacaktır.

Bahtiyar odur ki: Aklını asrın müceddidine hadim kılar.

Bedbaht Odur ki: Müceddidi bilir lakin taassup sebebiyle kabul etmez tabi olmaz.

Bahtiyarlardan Olmak Duasıyla..

Muhammed Numan ÖZEL

www.NurNet.org

[1] Bir şeyi muhafaza ettin, ezberledin ama, bir çok şey senden kayboldu.

[2]Mesnevi-i Nuriye ( 136 )

[3]  el-Hakim, el-Müstedrek, 4:522; el-Münâvî, Feyzü’l-Kadîr, 2:281, hadis no: 1845.

[4]Sikke-i Tasdik-i Gaybi ( 14 )

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: