Biz İstemesek de, Cenab-ı Hak, Bize Kabul Ettirebilir!

               “BİRİNCİ DÜSTURUNUZ: Amelinizde rıza-yı İlahî olmalı. Eğer o razı olsa, bütün dünya küsse ehemmiyeti yok. Eğer o kabul etse, bütün halk reddetse tesiri yok. O razı olduktan ve kabul ettikten sonra, isterse ve hikmeti iktiza ederse, sizler istemek talebinde olmadığınız halde, halklara da kabul ettirir, onları da razı eder. Onun için, bu hizmette doğrudan doğruya yalnız Cenab-ı Hakk’ın rızasını esas maksad yapmak gerektir” (L:160)

Kanaat Ve İktisada Riayet Etmeyen  Tevfik Ağabeyin  Yediği Tokat

                 “Üstadımın en mühim bir düsturu olan iktisada ve kanaata riayet etmediğimden fakr-ı hale maruzum. Hodbin, mağrur insanlarla ihtilata mecbur olduğumdan -Cenab-ı Hak afvetsin- mürüvvetkârane bir surette riyaya ve tabasbusa da mecbur oluyordum. Üstadım çok defa beni ikaz ve ihtar ve tekdir ediyordu. Maatteessüf kendimi kurtaramıyordum. Halbuki Kur’an-ı Hakîm’in ruh-u hizmetine zıd olan bu vaziyetimden şeytan-ı cinnî ve insî istifade etmekle beraber hizmetimize de bir soğukluk, bir fütur veriyordu.İşte ben bu kusuruma karşı şiddetli, fakat inşâallah şefkatli bir tokat yedim. Şübhemiz kalmadı ki; bu tokat, o kusura binaen gelmiş. O tokat da şudur: Sekiz senedir ben, Üstadımın hem muhatabı, hem müsevvidi, hem mübeyyizi olduğum halde, sekiz ay kadar nurlardan istifade edemedim. Bu hale hayret ettik. Ben de ve Üstadım da “Bu neden böyle oluyor?” diye esbab arıyorduk. Şimdi kat’î kanaatımız geldi ki: O hakaik-i Kur’aniye nurdur, ziyadır. Tasannu, temelluk, tezellül zulmetleriyle birleşemiyor. Onun için bu nurların hakikatlarının meali, benden uzaklaşıyor tarzında bulunarak, bana yabanî görünüyor, yabanî kalıyordu. Cenab-ı Hak’tan niyaz ediyorum ki: Bundan sonra Cenab-ı Hak bana o hizmete lâyık ihlas ihsan etsin, ehl-i dünyaya tasannu’ ve riyadan kurtarsın. Başta Üstadım olarak, kardeşlerimden dua rica ediyorum. Pür-kusur Şamlı Hâfız Tevfik” (10.Lem’a:44)

Arz-I İftikar Etmemek İçin Yorganını Satan Üstadımız …

                 “Hem öyle bir tarzda izzet-i ilmiyeyi hayatta muhafaza etmiş ki; aslâ kimseye arz-ı iftikar (fakir göstermemiş) etmemek, hayatının en mühim bir düsturu olmuştur. Dünya kendilerine teveccüh etmişse de, ondan yüz çevirmiş olan Üstadımız; emr-i maaşta Cenab-ı Hakk’ın inayetiyle, iffet ve nezahetini daima muhafaza eder; sadaka, zekat ve hediyeleri almaz. Yakînen biliyoruz ki; Kastamonu’da bulundukları zaman, oturdukları evin (kirasını)icarını vermek için yorganını sattılar da, yine hiç bir suretle hediye kabul etmediler.” (Tarihçe:326)

Üstad, Bu Dersleriyle Halkın İhsanına Mâni Oluyor Mu?

                 “Sual: Sen halkın ihsanına mani oluyorsun. Acaba bundan sehavetin tezyifi çıkmaz mı?

               Cevep: İhsan ihsandır, eğer nev’e olsa veya muhtaca ve fakire olsa… Sehavet o vakit tam sehavettir, eğer millet için olsa; yahut milleti tazammun eden bir ferde olsa güzeldir. Şayet muhtaç olmayan şahsa olsa, şahsı tenbel eder, çingeneliğe alıştırır. Elhasıl: Millet bâkidir; ferd fâni…” (Münazarat:69)

Bozulan İstiğna Vesilesiyle Ağabeylere Yazılan Bir Mektub

                 Esselâm-ü Aleyküm ve Rahmetullah-i ve Berekâtühü  Aziz ve Muhterem Ağabeyim;

               Üstadımızın ısrarla üzerinde durduğu ; Vasiyetine mühim bir madde olarak ilâve ettiği ; Muhtelif mektublarında tatbikatını yaptığı, böylece bize fiilen gösterdiği ; Yardımları kabul etmediği gibi, vesile de olmadığını söylediği; “Sizden bir şey istemeyenlere tâbi olun “ Âyet mealini mânidar gösterdiği;  Lisan-ı hal ile dahi istememeyi tavsiye ettiği;     “Mâişetler temin edilir,fakat bu istenilmez” dediği; “Bu millet,yardım etmiş; Fakat bu istenilmez” dediği; “İaneleri toplamamalı, malî yardımları istememeli,” Ver” dememeli” dediği; “İstiğna ederek, teveccühlerini aramaz” dediği; İktida edilmeğe lâyık bir istiğnası bulunduğu; Nur Talebelerinin de istiğnasına herkesin hayran olduğu; Aç kaldığı halde dahi istiğnasını bozmadığı;İstiğna kaidesi Üstadın düstur-u hayatı olduğu; İstiğna mektubunu okuyup, yemek yeyince şiddetle tokat yediği; İstiğnasındaki fevkalâde tatbikatları; Otomobil alındığı halde, “Kabul edemedi” diye ilân ettirdiği; İhlâslı Nurcuların, hayat-ı içtimâiye faydalarından çekindiği; “Vasiyet ediyorum, kaidemi, aynen tatbik etsinler!” dediği, Mukabilsiz hediyelerden hasta olduğu; Fakr-u hâliyle istiğnay-ı tammı muhafaza ettiği; Cenab-ı Hak, istemek talebinde olmadan da halklara kabul ettirdiği; Sevâd-ı A’zama tâbi olup, ekalliyet-i müsrifeye tâbi olmadığı; Kanaata riayet etmeyen bir Ağabeyin yediği tokadı itiraf ettiği; Arz-ı iftikar etmemek için Üstadımızın yorganını sattığı; Ücret almayan Nur talebesinin hizmetinin hâlis olduğu; Üstadımızın, bu dersleriyle halkın ihsanına mâni olmadığı; halde NURCULARIN İSTİĞNA  DÜSTURU VE KAİDESİ, bu başlıklar altında biraraya getirilen ve ilişikteki sahifelerde toplanan fıkraların sarahatları karşısında, tarafınızdan  tekrar mütalaa edilerek, Allah’ın Rızası ve Üstadımızın hatırı, meydana gelen bizce yanlış  tatbikatın, tarafınızdan düzeltilmesi yönünde umumî bir mektub yazılmasını ve değişmez kaidemiz olan “alenî istememek” yoluyle veya Nur dâiresine uygun bir usulle, meselâ “yardımın şekli ve yeri haber verilmek şeklinde “ münasib olacağı izah edilmelidir.

Bizler gördüğümüz gibi, maalesef alenî istemekle, sanki icbar ederek, ikrahla olan tatbikatları görerek üzülüyor ve rencide oluyoruz. Siz Muhterem Ağabeylerimizin de asla tasvib etmediği hallerin yine sizlerin gözleri önünde cereyan ederek sizleri de üzmesini istemiyoruz.

Selâm, muhabbet ve dualarımızın kabulü ricasiyle arz-ı hürmet ederim. 

Paylaşan pür kusur kardeşiniz Abdülkadir Haktanır

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: