Boyacı ve Boyananlar…

İç mimarlık, bir mimari ortamın içinde, kullanıcılara fonksiyonel, yapısal ve estetik ölçütlere, renk uyumuna göre en uygun tasarımı sunmak için çözümler üreten meslek dalıdır. İç mimarın bir bina içinde yer alan mekânların hacim ve yüzeylerini değerlendiren bir boyutta konuya yaklaşmasının yanı sıra, yapı sistemleri, fiziksel çevre kontrolü, aydınlatma, ergonomi, ısıtma, boyama gibi mekân konforu ve estetiği konularında da bilgili olması gerekmektedir. İç mimar, mimari mekanın yapısal ve estetik ölçütlere göre en uygun tasarımı sunmak için, mekanın iç yapısında değişiklik yapılırken kullanılan boyaların renk uyumuna dikkat etmelidir. Bütün tasarımlar, dizaynlar, değişiklikler güzel olabilir. Eşyaların renklerine, kullanılan boyaların renk uyumuna dikkat edilmezse, güzellikler görünmez. Mekanı ve eşyaları güzel gösteren kullanılan boyaların renklerinin uyumlu olmasıdır. Bir televizyon kanalın da “Evim Şahane” programında çok kötü evlerin iç ortamlarının, odalarının yeniden tasarımı, dizaynı ve bilhassa eşyaların renklerinin, kullanılan boyaların uyumlu olması sonucunda yenilenerek çok güzel olduğu, ev sahiplerinin evlerini tanıyamadıklarını hayret ifadelerinden anlıyoruz.

Bahar ve yaz ayları evlerde tamiratların, iç mekânın yeniden düzenlendiği, tasarımların değiştirildiği, boyama işlerinin yapıldığı zaman dilimleridir.Bu zamanlarda, yazılı, sözlü ve görsel medyada boya reklamlarının arttığını görürsünüz.Reklamlarda “Kendime yeni bir renk lazım”,”Hayattan rengi alın geriye ne kalır ki”,”Renklendir hayatı”, “Gülen boya”, “en güzel boya”, diyor.Hayatımızı ve dünyamızı renkler şenlendiriyor, güzelleştiriyor. Evimizi boyamak istersek, boyacılığı meslek edinen kimseye, yani boyacıya veya iç mimara ihtiyacımız olacaktır. Boyacı, evimizi yapısına ve çevresine uygun olarak boyamak için fırçasını ile evimizi boyayacaktır. Evimizin her tarafı aynı renkle boyanmasa da, yine de duvarlara, tavanlara, kapılara hakim olan bir renk vardır. Evimizin taşınabilir eşyalarının bir kısmı boyahanede boyanmıştır. Sabit yerler için lazım olan boyalar da boyahaneden gelmiştir.Boyacı, fırçasını sallarken hangi malzemede hangi fırçayı ve hangi hızla kullanacağını gayet iyi bilmektedir. Çünkü iç mimarın yanında veya boyahanede ustasının dizinde yetişmiş olan boyacı, eşyaya renk vermek ve onların güzelliklerini ortaya çıkarmak için çabalarken, kendi kalbinin ve ruhunun güzelliklerini yansıtmaktadır.

Gerçek evimiz olan kalbimizi güzelleştirmek, Allah’ın boyası ile boyanmakla mümkündür. Allah’ın boyası ile kalp evlerini boyayanlar renklerden haberdardırlar. Yüce Kitabımız Kur’an -ı Kerim’de buyrulduğu üzere; “Allah’ın boyası ile boyan. Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir? Biz ancak O’na kulluk ederiz.” (Bakara, 138). Biz Müslümanlar, Allah’ın verdiği rengiyle boyandık. Allah’tan daha güzel rengi kim verebilir? Kupkuru ağaç, vakti gelince birden bembeyaz çiçeklerle süsleniyor. Bir müddet sonra yemyeşil yapraklarla ve neticesi, semeresi yani meyvesi de icabında kıpkırmızı, sapsarı rengiyle karşımızda duruyor ve o acaib renk cümbüşünün sahibini, boyacısını ilan ediyor. “Sıbgatullah” diyor. ”O boyalar Allah’ın boyaları” diyor.

“En güzel isimler Allah’ındır. O’na o güzel isimleriyle dua edin ve O’nun isimleri hakkında gerçeği çarpıtanları bırakın.” (Âraf-180) Allah’ın güzel isimlerinden biri olan, El – Mütekebbir: En büyük ve en yüce olan, büyüklüğünü, ululuğunu her an ve her yerde gösteren manasına gelmektedir.

Bir boyacı bir papağanı kaç günde boyayabilir? Öyle bir boya ki, renkler birbiriyle uyumlu olup, ne solmalı, ne de dökülmeli. Evet bir boyacı değil, dünyanın bütün boyacıları bir araya gelse suyun içinde yüzen bir balığa o çıkmaz boyayı vuramaz. Nerede kaldı ki bulunduğu ortama göre yedi-sekiz farklı renge bürünen ahtapotu boyayabilsinler. Halbuki Allah her mahluku, bitkileri, ağaçları, çiçekleri, hayvanları, kuşları en güzel renklerle boyamakla, boyama fiilindeki büyüklük ile Mütekebbir ismini göstermektedir. (http://www.herseyonuanlatiyor.com/el-m%C3%BCtekebbir)

Baharın gelmesiyle ağaçlar baştan ayağa değişik renklere boyanırlar. Beyaz, pembe, yeşil ve eflatun rengi gelinliğini giyer ve aylarca sürecek bayramda resmi geçit yaparlar.Kırmızı, yeşil, sarı, siyah, beyaz renk renk meyveler olgunlaşmaya başlar, Her bir ağaç, latif elleri olan dallarıyla çeşit çeşit, en tatlı, en sanatlı meyveleri bizlere takdim ederler Parklarda, bahçelerde, tarlalarda renk renk laleler, çiçekler, güller, menekşeler, kıpkırmızı gelincikler, papatyalar ve meyveler boyanmıştır. Acaba onların boyalarını kim sürdü? Her birisine çeşit çeşit renkli fırça çekilmiş. Kimdir bunların boyacısı? Salondaki boyanın ustası olduğu gibi, meyvelerin, güllerin, lalelerin, renk renk çiçeklerin, menekşelerin, hayvanların, kuşların bir boyacısı bir ustası olması gerekmez mi?

“Arz ve sema, güzellik müsabakasına girmek için lazım gelen ziynetlerini takınıp hazırladıkları zaman, arz, kış mevsiminde kardan mamul beyaz elbiselerini giyer, oturur. Bahar mevsimi gelince o beyaz elbiseyi üzerinden çıkarır, zümrüt gibi yeşil halılarını sahralarına serer. Yem yeşil gömleklerini dağlarına giydirir. O dağların şahikalarının başlarına beyaz sarıklarını sarar. Ve bu güzel inkılap ve manzaralarıyla kudret-i İlahiyenin mucizelerini hikmet-i İlahiyenin nazarına  sema dahi azamet-i İlahiyeyi izhar etmek için koca koca dağları, tepeleri, dereleri ve pek çok garip ve acip şeylerin şekillerini ve sanki beyaz, siyah, kırmızı boyalarla boyanmış pamuk yığınlarını andıran bulut kafilelerini ileri sürer, nazar-ı hikmete takdim eder. ”(İşaratü’l – İ’caz)

İbn Abbas’tan gelen bir hadis-i şerife göre, İsrailoğulları Hz. Musa’ya: “Ey Musa! Senin Rabbin boya yapar mı?” dediler. O da, “Allah’tan korkun!” dedi. Bunun üzerine Allah Hz. Musa’ya şöyle seslendi: “Ey Musa! Onlar, Rabbin boya yapar mı diye sordular. De ki, evet ben boyaların en güzelini boyarım. Kırmızıyı, akı, karayı… Renklerin tümü benim boyamamdır.” ( İbn Kesir, II/579). Bir başka ayette insanlar şu şekilde uyarılır: “Yeryüzünde yarattığı çeşitli renklerdeki hayvanları, bitkileri de sizin hizmetinize verdi. Şüphesiz bunda öğüt alan bir toplum için ibret vardır.” ( Nahl Suresi, 13)

İnsan, dünya ve ahret saadeti için Kur’an ve sünnet yolundan gidip, Allah’ın rengine boyanmalıdır. Allah’ın boyası O’nun dinidir. İslâm fıtratı ve iman hakikatleridir. Yani, “biz rengimizi Allah’tan alırız” demektir.

Kur’an-ı Kerim’de “Allah’ın boyası” ifadesi geçer. En güzel boyanın “Allah’ın boyası” olduğu ifade edilir. (Bakara, 138) Ayetin işari bir manası insanlık âleminde kendini göstermektedir. İnsanlar esas azalarda bir olmakla beraber, ses, sima, renk gibi durumlarda farklı farklıdırlar. Kur’an şöyle bildirir: “Göklerin ve yerin yaratılışı, dillerinizin ve renklerinizin farklı oluşu O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda bilenler için nice ibretler vardır.” (Rum Suresi, 22)

“Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, En çok takva sahibi onanınızdır. O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz ki Allah hakkıyla bilendir, her şeyden hakkıyla haberdar olandır.” (Hucurat Suresi, 13)

Kur’an’ın insanın kendini geliştirme ve huzura sahip olunmasını istediği özellikler, ahlakilik ve faziletlilik, Allah’ın boyası olarak sunuluyor. Kur’an’a göre kim her türlü maddi ve manevi kirden kendini arındırır, tüm benliğini temizler, takva elbisesi giyinirse o, Allah’ın boyasıyla boyanmış olur. Araf Suresi’nin 26. ayetinde, takva elbisesinin en güzel elbise olduğu vurgulanır. Bedene giyilen elbise insanı soğuktan ve sıcaktan, olumsuz dış etkilerden koruduğu ve onu süslediği gibi takva elbisesi de kötü duygu ve düşüncelerden, kötü davranışlara yönelmekten korur, ahlaki olgunluğa ulaştırır. “ Ey Âdemoğulları! Sizlere ayıp yerlerinizi gizleyip örtecek elbise ve süslenecek şeyler (elbise) ve takva elbisesini indirdik. Bu daha hayırlıdır. İşte bu Allah’ın ayetlerindendir. Böylece onlar tezekkür ederler. ”(Araf Suresi, 26.)

İnsana kıymet kazandıran mensup olduğu ırk değil, sahip olduğu faziletlerdir, takva sahibi olmasıdır. Irklar, insanlık kilimindeki farklı renkteki boyalar ve desenlerdir. Yüce Allah, sanatında daima renkliliği esas almıştır. Mesela, renkler yedidir, sesleri gösteren notalar yedidir, tatlar farklı farklıdır? İnsanlık âleminde farklı ırkların olması da ilahi kader programından gelen bir güzelliktir. Kilimdeki farklı motif ve desenler o kilime farklı bir güzellik katar. Gök kuşağı tek renk olsaydı, şimdiki kadar güzel olmazdı. Farklı ırklar ve milletler de dünyamıza farklı güzellikler kazandırmıştır. Ülkemizde farklı ırkların varlığı, muazzam bir kültür zenginliğini netice vermiştir. Ülkemizin doğusunda batısında, kuzeyinde güneyinde farklı yemekler, farklı müzikler, farklı mimari durumlar bizleri “büyük millet” yapmaktadır.

Yunus Emre, Kur’an’dan aldığı dersle ‘Yaratılanı severiz, Yaratan’dan ötürü’ der. Ama herkes Yunus Emre kadar olgun olmayabilir. Şöyle bir olay anlatılır:
Bir grup insan hac vazifesini eda ederken, beyaz ırka mensup bir Müslüman, zenci birini görünce biraz yüzünü ekşitir. Zenci, yanındaki arkadaşına yönelir ve şöyle der:
‘Bana yüzünü ekşiterek bakan şu Müslüman kardeşime sor bakalım, boyayı mı beğenmemiş, yoksa boyacıyı mı’?

Boyacı , bitkileri, hayvanları, insanları yaratırken en güzel ve en uygun renklerle boyayarak yaratmıştır. Bir karpuzun dışı ambalajı yeşile içi yenecek kısmı kırmızıya boyanmıştır. Bundan daha güzeli düşünülemez. İnsanın dış boyası ne renk olursa olsun, en güzel boya Allah’ın boyası ile boyalanmak takva elbisesini giymektir. Üstünlük takva elbisesini giymektir.

Hep hikmetli konuşan Lokman Hekim’in derisi siyah, dudakları da kalınmış. Değerli sözlerini duyarak hayranı olan biri bir gün bakmış ki hayalinde büyüttüğü Lokman, siyah yüzlü, kalın dudaklı biri. Şaşkınlıkla yüzüne bakarken Lokman Hekim, adamın içinden geçenleri sezmiş olacak ki, şöyle çıkışmış:

– Birader, neden öyle şaşkın bakıyorsun? Boyayı mı beğenemedin, yoksa boyacıyı mı?

Sonra da ilave etmiş.

– Bak, demiş, benim ne yüzümün siyahlığında, ne de dudaklarımın kalınlığında bir tesirim vardır. Onları Yaratan öyle yaratmış, öylesine uygun görmüş. Benim tercihim değil…

Evet, insanların yüz güzelliği, yahut da çirkinliğiyle kendilerine bir pay çıkarmaları son derece yanlıştır. Ne güzellikte bir etkisi vardır, ne de çirkinlikte. Her ikisini de yaratan ve layık gören Allah’tır. İnsan kendi iradesiyle kazandığından sorumludur. Kendi iradesiyle yaptığının hesabını verecektir.İnsan kendine verileni üstünlük olarak göremez, kendi iradesiyle yaptığı güzel, iyi işler değerini yükseltir.

Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, malına güvenme bir kıvılcım yeter. Rabbine güven “O” her şeye yeter. Mevlana

Mehmet Abidin Kartal

www.NurNet.org

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: