Bu üstün varlık olan insan göz atalım

Pek Aziz ve Muhterem Kardeşlerim!…Cenab-ı Hak  Mucize-i Kudret, Acube-i San’at (San’atının acâibi) ve Hulasa-i mevcudat olarak yarattığı bu insanı erkek ve dişiden meydana getirip onu hilkatin hulasası ve kâinatın şuûrlu meyvesi yaparak dünyayı onunla şenlendirip ona faydalı şeyleri onun emrine ve hizmetine vererek, kendine muhatap seçtiği o sevgili kulunu yeryüzüne halife-i arz olarak  göndermiştir. Evci-âlaya (Yükseklerin yükseğine) yükselmek için ona vasıta-i terakki olarak verilen acz ve fakrı ile beraber ona aklı verdiği için ona tevcih edip yönelttiği sorularla kendine: Ben neyim, nereden geldim, ne için geldim, beni buraya kim gönderdi ve en son nereye gideceğim gibi müşküller cevapsız kalmamak için ve Kainat ağacının şuurlu meyvesi bu insan mu’cizesi olan makinaya kullanma kılavuzu olarak, ona insanların en şereflisi  olan bir Zat (a.s.m.) vasıtasıyla, hükmü kıyamete kadar devam edecek olan uzunca Tarafi İlahiden gelen  Kur’an-i Kerimi ona bir hayat programı olarak göndermiş, ki: Kendisine verilen bu vücut makinesini mahvetmemek için bu insan eğer o emsaline rastlanmayan Anayasada gösterilen prensiplere uyarsa, hem dünya hayatını hem de âhiret hayatını cennet hayatına dönüştürme imkânı var. Aksi takdirde nefsin ve şeytanın desiselerine uyup kendine güvenerek, Allahın ona merhamet edip gönderdiği bu kanuna uymazsa, dünya hayatını berbat ettiği gibi, öteki âhiret hayatı için dahi o nazik vucudunu cehennem gibi sonu olmayan bir acı azap içerisinde yanarak kıvranarak acısı bitmeyen bir halde geçirmek de var. 

          Acaba! Bu insan niye aynaya bakmıyor ve milyonlarca mahluktan üstün bir seviyede ki Ahsen-i takvim suretinde yaratılan bu insan, bunun hakikatını bulmak için aklını kullanıp ilk olarak kendi yüzündeki özel ve güzel simasının mührünü okuyamıyor ki: Âdem Babadan bu güne kadar hiç kimsenin yüz mührü biri diğerine benzemiyor. Hatta bazı ahmaklar 1.300.000 çeşit mahlukun üstünde bir meziyette yaratıldığını görmeden, ona karşılık lazım olan teşekkürünü yapmadan, kendisinden daha güzel birini görünce, bak Allah Adaletsizlik yapıp ötekini güzel yaratırken beni çirkin yaratmış diyebiliyor. Halbuki Allah ona milyarlar insandan farklı bir sima vermiş ki miras ve nikâh meseleleri devam edebilsin. Yalnız bu hadise bile Allah’ın Tek ve Bir olduğunu gösterirken, göz, kulak, burun gibi azaları öteki insanların ki gibi olmaması da fiilinde muhtar olduğunu gösteriyor. Yani her insanda göz, burun, ağız aynı yerde olmakla beraber, yine milyarlarca insanın farklı mührü surat gibi o ufacık yerde konulabilmiş. 

          Yine bu insan niye düşünmüyor ki: Erkek ve dişiden nesli devam eden bu çiftlerin eşit sayıda yaratılmasının dengesini elinde kim tutuyor. Niye hangi kıt’ada %80 kız  % 20 erkek olmuyor ve aksine de % 80 erkek ve % 20 kız da olmuyor. Hatta ve hatta %60 ta olmuyor. Baba erkek istiyor kız oluyor. Anne kız istiyor hiç olmuyor. Birine 5 oğlan ötekine 1 kız veriyor yinede çok mühim olan bu denge devam ediyor. Akıllılar için Allahın her şeyi hikmetle yaratan bir Azameti zîşân sahibi olduğuna inanmak için bu hal kuvvetli bir delil iken, bu insan yine de bunu akılsız, kör, sağır tabiata ve tesadüfe maalesef verebiliyor. Evet felaket ve helâkêt  asri olan 20-21. asrın mahsulü olan bu günkü zavallı insanlar bazı iç ve dış düşmanlar sayesinde maneviyattan nasibini alamamıştır da ondan. Babaların dikkati, yalnız mideye çevrilerek geçim derdi veya madde perestlik sebebi ile Allahın ona en güzel hediyesi olan evladına Allah’ını tanıtamamıştır. Ölümden sonra inceden inceye hayatın hesabı Allaha verilecektir inancına kendi sahip olamadığı için biricik yavrusunuda o madde perestlikte boğmaya razı olup, lazım olan inancı evladına maalesef baba verememiştir.  Amma herhangi yerde çalışıp eve düzgün maaş getiren evlat madde perestlik yüzünden  babayı güldürürken, oğlu veya kızı sabah namazına kalkmadığı için zavallı bugünkü baba pek rahatsız olmuyor, hatta bazısının kılı bile kıpırdamadan hayatını devam ederek, müslimanlığa gelince kendine kuru gayret vermek için, yine ben müsliman değilmiyim, demekten çekinmemektedir.

        Anne ise o zavallı da baba gibi manevi terbiyesini alamadığı için evladına karşı Allahtan ihsan olarak ona verdiği şefkat kahramanlığını yerinde kullanmamaktadır. Yani âhireti veresiye görüp dünyevi yatırımları  peşin para görüp “aman oğlum öğretmen olsun, paşa olsun” Kızım müdire veya hemşire olsun. Kur’an kursuna göndermiyor musun ona denilince? Atlatmak için, amâaan sende!..Herkes evladını tahsilli yapmaya koşarken sen bana neden bahsediyorsun der geçer, kendince bu lafla herhangi problemi halletti zan eder. Bu hal o pişmanlık gününde ona pek pahalıya patlayacağına bilgisizliğinden iman etmediği için akli ile onu göremiyor. 

      Şimdi dertlerim gibi öz derdim olan bu gafil anne ve babaların  evlatlarına gelince, onları çok acıyorum! O masum kardeşleri kötü yollarda da görsem, onlara asla küsemiyorum üzülüyorum. Çünkü onlar bu hale düşmelerine ana sebebi, anne ile babasıdır ve idarenin eğitim sistemidir. Başkası değildir o yavrular o yolu kendileri tercih etmiş te değildirler. 

     Şimdi aklımıza bir şey geliyor: Acaba bu yavrulara bugüne kadar hiçbir şey verilmediği için o yavrular Allaha karşı mes’ul olmayacaklar mı? Evet olacaklardır. Buluğ çağına girdikten sonra herkes yaptığından Allahına karşı mesûl dur. Peki bu genç kardeşlere düşen vazife nedir sorulursa? Onlar hemen cehennem gibi bir acı azaptan kurtulmaları için, eski hayatlarını terk edip bırakmaktır. Hem yalınız azaptan kurtulma kâri ile de kalmıyorlar! Belki Cennet gibi sonu olmayan güzel ve mutlu bir hayatı kazanmak kâri de olduğu için onlar eski alıştıkları hayatlarını terk edip Allaha itaat etmeli. Birde o zavallı anne ile babaları evlatlarını dindar yetiştirmedikleri için, onları da azaptan kurtarmak kâ yine bülük çağından sonra ki hayatta olan  bu şuurlu evlatlara, bu evlat ve torunlara bu vazife düşüyor.

     Peki nasıl? Daha önce dediğim gibi, Önce Allaha karşı isyankar hayatı bırakıp, sonra Allahın emirlerine itâat etmek için kendilerini ikna edip ibadete alıştıracaklar. Ne pahasına olursa olsun o kardeşler bunu yapacaklar. Arkadaşları mı onlara ters bakacak, akrabaları mı ayağını kesip haksız olarak onlarla dargınlık tutacak, hiç mühim değil, yeter ki bu kardeşler ölü atomlardan onları yaratıp önlerine türlü türlü nimetler seren Allah’ı darıltmasınlar ve öbür hayatta Allah onlara vaad ettiği nimetleri elden kaçırıp onlardan mahrum kalmamak için gerektiğini yapsınlar. Evet geleceği görmek için düşünüp çalışmak yine size düşüyor benim genç ve güzel kardeşlerim. 

    Ah yavrularım! Allah bizleri çok sevdiği için bize taşıyamayacağımız yükü yüklememiş ki. Yasak ettikleri şeyleri için, sınırı tecavüz ederek herhangi günahı yaparsak bire bir yazıyor, hem de belki pişman oluruz diye fırsat tanıyıp 7-8 saat sonra meleklere yazdırıyor. Fakat emrettikleri şeylere boyun eğip dediğini yaparsak sevap olarak yaptığımıza, en az bire on , yüz, yedi yüz, yedi bin, Ramazan ayında bir sevap için 30.000 yazdıriyor. Ne mutlu aklını kullanıp nefsin ,Şeytanın ve iki ayaklıların oyunlarına gelmeyenlere.

    Bunun için genç erkek ve kız kardeşlerime çok rica ederek yalvarıyorum ki Allahın yasaklarından kaçtıktan sonra 5 vakit namazlarını terk etmemeye kesin karar versinler. Çünkü Kur’an-ı Kerimde ibadet olarak geçen ayetler hariç, yalnız namaz olarak 70 yerde emredilmektedir. Düşünün bir adam me’muruna ayni işi iki üç defa emrederse o iş çok ehemmiyetli olduğu meydana çıkmaz mı. Peki yalınız namaz değil, hiç bir şeye muhtaç olmayan Allah bu kadar çok def’a bu emri “tahşidat” (Ehemmiyetli olduğu için nazari dikkat oraya çekmek) yapıp bize emrederse, demek biz onu yapmaya çok ihtiyacımız olduğu için emrediyor ma’nasi ortaya çıkmazmı? Evet müsliman için namaz çok ehemmiyetlidır ve bu büyük kâri elde etmek çok kolay, yeter ki karar kesin olsun ve eski hayattan kurtulmanın tesirli bir sebebi de, önümüzde dikilmiş ölümü akılla görebilmek ve ister istemez yapa yalınız gireceğimiz o mezarı düşünmekle kurtulabiliriz. Ki, o mezar ağzını açmış bize bakıyor, amma bu gün amma yarın, Hiç şüphesiz ki bir gün bu insan oraya girilecektir. O mezar karşımızda darağacı gibi dikilip dururken, akıllı insan için ona giden yolu çim halı döşeseler halının gözelliğinden kıvanç duyup zevk alınırmı. O yolun etrafında güzel kokulu güller, karanfiller, tatlı baklavalar serilse, önünde darağacı dururken onlar insana lezzet verirmi? Hayır! Akıllı insan için, önünde dikilen darağacı gibi o ölüm problemini halletmeden ona hiçbir şey ne tat verir ne lezzet. Evet benim akıllı kardeşlerim, Allah sizin ve bizim yar ve yardımcımız olsun ki hakikati görüp ona göre davranalım.    

Size dua edip, sizden dua bekleyen kardeşiniz: Abdülkadir Haktanır, bunu sizinle paylaşıyor…

Sende yorum yazabilirsin

%d blogcu bunu beğendi: